Casusların Tanrısı: Eli Cohen ve The Spy Dizisi

İsrail ajanı, dönemin Suriye devlet başkanı ile sıkı bir bağ kuracak kadar yakınlaşıyor. Hatta kendisine Savunma Bakanı Yardımcılığı bile teklif ediliyor. Şaka gibi. Bir ajan, hedef ve düşman ülkede devletin sırlarına erişebilecek dereceye kadar gelebiliyor.

Bu yazıda, dünyanın gelmiş geçmiş en iyi casuslarından birinden bahsetmek istiyorum. O kadar iyi gizleniyor ki ‘Tanrı’ olarak lanse ediliyor. İsraillilerin deyimiyle Casusların Tanrısı’nın ismi Eli Cohen. Cohen demişken... Eli’yi, müzisyen Leonard Cohen ile karıştırmamak lazım. Sadece isim benzerliği var. Madem müzikten bahsettik, biraz daha açalım olayı. Eli Cohen’in, Mahmut Orhan’ın remixini yapıp popülerleştiği Colonel Bagshot’a ait Six Day War şarkısıyla bir ucundan da olsa ilgisi var. Six Day War... Yani 6 Gün Savaşı. 1967 yılında yapılan bu savaş İsrail ile Arap komşu devletleri (Mısır, Suriye, Ürdün) arasında gerçekleşiyor. Toplam 6 gün süren savaşın sonunda İsrail topraklarını genişletiyor ve zafere ulaşıyor. Bu ‘zaferin’ ardında ki isim ise Eli Cohen. Fakat işin ilginç yanı Eli Cohen bu savaştan 2 yıl önce yani 1965’de ölüyor. Ee peki nasıl olur da 1967’de gerçekleşen savaşın kazanılmasında etkili oluyor?

1960’lı yıllarda İsrail ile Suriye arasında yaşanan sınır geriliminin ardından İsrail İstihbarat Servisi (Mossad) ajan yetiştirip, yetiştirilen ajanı Suriye’ye gönderme planı yapmaktadır. Böylece ajan, Suriye’nin İsrail’e karşı tüm planlarını ve niyetlerini öğrenebilecektir. Birtakım testlerden geçtikten sonra Eli Cohen bu görev için seçiliyor. Ailesini, ülkesini ve çocuklarını geride bırakarak Avrupa’ya oradan Latin Amerika’ya oradan da Suriye’ye gidiyor. Artık yepyeni bir kimliğe ve yepyeni bir yaşantıya sahip olan Cohen, Kemal Amin Thabet’e dönüşüyor. Kemal Amin Thabet, Suriyeli, Latin Amerika’da doğan, vatan özlemiyle yaşayan, iş adamı, aşırı zengin ve bonkör olarak karakterize ediliyor. Eli Cohen yani Kemal Amin Thabet geliştirdiği ilişkiler sonucunda Suriye’ye girebiliyor. Asıl olay burada başlıyor ve İsrail ajanı, dönemin Suriye devlet başkanı ile sıkı bir bağ kuracak kadar yakınlaşıyor. Hatta kendisine Savunma Bakanı Yardımcılığı bile teklif ediliyor. Şaka gibi. Bir ajan, hedef ve düşman ülkede devletin sırlarına erişebilecek dereceye kadar gelebiliyor. Ve tüm sırları telgraf aracılığıyla İsrail’e bildiriyor. İsrail ise Suriye’nin hamlelerini önceden bilip gereken savunmayı ve hücumu yapabiliyor. Suriye, bir casus olduğunu fark ediyor ve en son şüphelenecek kişi Kemal Amin Thabet’i İsrail’e mesaj gönderirken yakalıyor. Spoiler olmayacak bir sonu oluyor. Suriye’de halk meydanında idam ediliyor ve naaşı asla İsrail’e teslim edilmiyor. İsrail, Eli Cohen’den aldığı bilgiler sayesinde ülkesinin sınırlarını genişletiyor, var olacak kaybı engelliyor, Ürdün nehri üzerinden İsrail’i çoraklaştırma projesinden haberdar oluyor ve nicesi. Eli Cohen, İsrail için ulusal kahraman ilan ediliyor ve Casusların Tanrısı olarak adlandırılıyor. İsrail yetkililerinin uzun uğraşlarına rağmen Suriye, Cohen’in cesedini İsrail’e asla teslim etmedi. Hatta Türkiye Cumhuriyeti bile aracı oldu(hatta olan kişi Recep Tayyip Erdoğan deniliyor) yine de Suriye teslim etmedi. Bu durum İsrail’in içinde hep ukde olarak kaldı. ‘Ulusal kahramanımızın kemiklerine bile sahip değiliz’ diye yıllardır dövünüyorlar.

The Spy Dizisi

Tüm bu olup bitenlerle birlikte eylül ayında The Spy dizisi Netflix platformunda yayınlandı. Bu dizi Eli Cohen’in yukarıda anlatmış olduğum hikayesini 6 bölüme yayarak anlatıyor. Hikâye ilerlemeye başlayınca dizinin İsrail kahramanlık anlatısına dönüştüğünü fark etmiyor değiliz. Ama dizinin büyüsü, gizemi, gerilimi bize her şeyi unutturuyor. Mesela, İsrail’in Gazze’de bombaladığı çocukları unutup, kendimizi Eli Cohen karakteriyle kişiselleştiriyoruz. ‘Lütfen Eli, nolur gitme, çabuk çabuk kaç, gizlen Eli , saklan Eli, aman Allah’ım şimdi Eli’ye bir şey olacak’ diyecek kadar Eli’nin izlerken koruyucusu olabiliyoruz. Dizinin yapımcılarının, üst aklının planladığı amaç da burada yatıyor aslında.

Yıllardır Eli Cohen ‘in cesedinin iade edilmesi için diplomatik ilişkileri olumsuz sonuçlanan İsrail, bu kez kahramanlık mitini kullanarak duygu diasporasına sesleniyor. ‘’Bize destek olun. Yahudi, Müslüman, Arap, İngiliz, Fransız, Hispanik fark etmez. Diziyi izlediniz; bakın ortada bir dram var, acı var. Bizi anlayın.‘’ durumuna getiriyor meseleyi. Dizinin son sahnesinin ardından akan jenerikte de bunu görebiliyoruz, diziyi aynen şöyle bitiriyorlar. ‘’Eli Cohen‘in naaşı İsrail’e asla iade edilmedi, ölümünden 54 yıl sonra bile... Suriyeliler, kalıntıları dahi Eli’nin ailesine iade etmeyi reddediyor ‘’

Bu demek oluyor ki İsrail, özellikle Netflix üzerinden kitlelere seslenmek için içerikler üretmeye devam edecek. İsrail halkının, sanatçılarının, sinemacılarının kitlelere seslenmek elbet hakkı antisemitizmle savaşmak, elbet hakkı ve haklı oldukları müddetçe kalemimle onları destekliyorum. Fakat burada ince ayrımlar var, Siyonizm gibi. Ve The Spy dizisi, Siyonist aklın ciddi manada bir dışavurumu.

Bunu söylemeden de geçemeyeceğim The Spy dizisi, Netflix ’in son içerikleri arasında gerilimi başarılı bir şekilde yansıtan dizilerden, örneği son içerikler arasında yok denecek kadar az. Ayrıca dizide Beyrut Limanı olarak gösterdikleri yer ise İstanbul açık açık.  Böyle bir hata ucuz olmuş. Ayrıca dizi de Hafız Esad, Baas Partisi, Mişel Eflak, Filistin Kurtuluş Örgütü, Yaser Arafat, Osama bin Ladin ve babası hakkında irili ufaklı bilgiler var. Bu bilgiler bölgeyi anlamak için ayrı değerli.

Yorumlar