Ne başörtüsüymüş arkadaş!

Artık en basit gündelik meselelerin bile başörtüsü üzerinden bir meydan okumaya, şova, kamplaşmaya dönüştürülmesi başörtülü bir birey olarak bende baygınlık hissi uyandırıyor.

Yılgınlığım o kadar büyük ki kafadan giriyorum mevzuya;

Başörtüsü üzerinden yapılan siyasi yorumlardan, oluşturulan gündemlerden, sonu gelmez polemiklerden, sosyal medya manipülasyonlarından, ötekileştirmelerden, genelleştirmelerden, kalıplaşmış yargıların temcit pilavı gibi sürekli önümüze getirilmesinden vallahi yıldım!

Nasıl oluyorsa oluyor, bir şekilde başörtüsü gündemimize hem de en üst sıralardan oturmayı başarıyor.

İdeolojik kamplaşmaların, toplumsal kutuplaşmaların, dini ihtilafların en belirgin sembolü olarak başörtüsü, istisnasız her kesim için çok kullanışlı bir malzeme. O kadar ki bizim başımıza taktığımızdan çok, kafaya takmış durumdalar başörtüsünü.

Kamusal alanda başörtü serbestisinin gelmesi de bu durumu değiştirmedi.

"Ne güzel normalleşiyoruz falan" diye seviniyorduk ama bırakmıyorlar ki bir normalleşelim.

Laikçisi bir yandan muhafazakarı bir yandan çekiştirip durmaya devam ediyor örtümüzü.

Alayına isyanlardayım!

Önceleri bir yaşam biçimine, ideale ya da davaya tekabül eden başörtüsü, zaman içinde ideallerin kaybolması ve sekülerleşmenin de etkisiyle anlamdan anlama savruluyor.

Misal; eskiden başörtüsünün bir yerlere gelmek için engel olduğunun farkında olup eşlerinin başlarını açtıranlar kadar, AK Parti iktidarında makam ve ihale almak için eşlerinin başlarını örttürenlere de rastladık. Sonra bir bakmışsın başörtüsü bir tercih olmaktan çıkıp, duruma göre takılıp çıkarılan bir "rant" aracı olmuş.

Misal; bir dönem ötekileştirmek için tek başına yeterli olan başörtüsü, bu dönemde bir makama gelmek ya da bir iş almak için tek başına yeterli değil. Yanında başka "ayrıcalıklara" da ihtiyacın var. Ama bütün başörtülülerin AK Parti iktidarıyla zenginleştiğini, makam ve mevki sahibi olduğunu, paraları götürdüğünü düşünen bir kesim oluşmuş. Sonra bir bakmışsın "durum öyle sandığınız gibi değil, genellemesek" falan desen de kimseyi inandıramıyorsun.

Misal; Edis konserinden çıkıp bir cafede güle oynaya oturuyorsun arkadaşlarınla. Önce birinin çıkıp "Arabistan" göndermesi yaptığı iddia ediliyor, arkasından diğeri çıkıp "senin ne işin vardı başörtünle içkili mekanda" diyor. Sen de dönüp "sanane" diyebilecekken olayı medyaya taşımayı tercih ediyorsun. Niye?
Çünkü "başörtüsü meselesi" gündem için her daim albenili. Sonra bir bakmışsın siyasetin gündemi olmuş.

Misal; sosyal medyada bir furya başlıyor #10yearschallenge diye. Herkes eski, yeni fotoğraflarını koyarak eğleniyor. Derken bir anda başörtülü olup sonradan başını açan kadınların "aman da ne güzel özgürleştik" challenge'ına dönüşüveriyor. Baba olay ne ara buraya geldi, anlamıyorsun. Sonra bir bakmışsın linç yağmuru...

Misal; AK Partili bir vekil çıkıp "AK Parti kazanamazsa başörtülüler sokakta yürüyemez" diyerek yerel seçimler için AK Parti'ye oy istiyor. "Başörtüyü yine siyasete alet ettiler görüyor musun" derken, aklıevvel bir gazetecinin 28 Şubat'taki başörtüsü zulmüne gönderme yaparak "bu devran dönecek, görecekler onlar" dediğini hatırlıyorsun. Sonra bir bakmışsın ikisine de içinden saydırıyorsun...

Ve hayat böyle devam edip gidiyor...

Gidiyor gitmesine de artık en basit gündelik meselelerin bile başörtüsü üzerinden bir meydan okumaya, şova, kamplaşmaya dönüştürülmesi başörtülü bir birey olarak bende baygınlık hissi uyandırıyor.

Sadece bende değil, konuştuğum herkesten benzer tepkiler alıyorum. Kadın gazetecilerden, aktivistlerden oluşan whatsapp gruplarında ne zaman bu tür gündemler üzerine konuşulsa herkes olaya göre farklı yorumlarda bulunuyor fakat ortak bir duyguda buluşuyor: Yılgınlık.

İşin kötüsü, hem laik cenah hem de muhafazakar cenah için bu kadar kullanışlı olmanıza rağmen sürekli iki kesimden de dayak yemeniz. Tam bir "Ne İsa'ya ne Musa'ya" durumu. Biri sizin üzerinizden iktidarı döverken, diğeri başınızda ahlak bekçiliği yapıyor.

Bir kadın başını örttüğünde sanki kişisel bir tercih yapmış gibi değil de "ihtiyaç halinde linç edilebilir, ihtiyaç halinde üzerinden oy devşirilebilir, nerede nasıl bulunacağına ve davranacağına dair kıyasıya ahkam kesilebilir ve ne ölçüde örtüneceğine toplum karar verebilir, zamanın ruhu herkesi etkileyebilir (müslüman erkekler dahil) ama o kat'i suretle etkilenemez" yazılı toplumsal bir mutabakatın altına imza atmış gibi davranıyor herkes.

İlginç bir durum yani.

Biliyorum, konjonktüre göre her iki kesim de bundan beslendiği sürece "başörtüsü meselesi" gündemimizden düşmeyecek.

Ama ben yine de bir umutla, sadece kendi adıma da değil benim gibi düşünen, hisseden tüm başörtülü kadınlar adına şunu söylemek istiyorum:

"Bi salın artık bizi ya, gözünüzü seveyim!"

twitter.com/Htckubra 

Facebook Hatice Kübra 

Yorumlar