Posta kutuma ne zaman göz atsam, sayıları yüzleri
bulan imdat ve yardım çığlıklarıyla
karşılaşıyorum.
Pek çoğunuzun tahmin ettiği gibi konu mülakat!..
Kabul edelim ki ülke olarak bu konuda ciddi bir sorun
yaşıyoruz. Aslında mülakat demek, bir bakıma kendi adamını kayırma,
kendi adamına torpil uygulama gibi bir şey olmuş.
Açık ve net söyleyeyim.
Bu iş bugüne dek böyle geldi ama bundan sonra böyle
gitmez. Gitmez çünkü haksızlığa uğradığını söyleyenlere her gün
binlercesi ekleniyor.
Şöyle düşünün.
Bir meslek dalına atılabilmek için sınavlara giriyor ve üstün
başarı sağlıyor, 85-95 arası puan alıyorsunuz.
Ama bu durum sizi kurtarmıyor.
Birileri, "Tamam sen orada büyük başarı
sağladın ama bu yeterli değil. Gel bakalım sana birkaç soru
soracağız. O soruları bildiğin takdirde görev atamasına
hak kazanacaksın. Yoksa atama hakkı
kazanamazsın" diyor.
Gidip oturuyorsun bir komisyonun karşısına...
Sana akıllara ziyan sorular soruluyor. Yani öyle böyle değil.
Duyduğunuzda, "Bu soruların mülakatta sorulması
ne alaka?" diyebilirsiniz.
Örneğin:
"A noktasından B noktasına ulaşman gerek ama başaracağın
kesin değil. Ne yaparsın?"
Ya da:
"Kimseye söylemediğin sırrını söyler misin?"
Veyahut:
"Sizce bu odaya kaç tenis topu sığar?"
Evet, evet!
Şaşırdığınızı biliyorum ama bu ve buna benzer sorular
soruluyor. Aslına bakarsanız soruların sorulması da pek bir şey
ifade etmiyor. Doğru cevap verseniz bile, bazen komisyonda
olanların gözüne giremeyebiliyorsunuz. Aslında bazen değil de
çoğunlukla desek daha doğru olur.
Sakın bu haksızlığın sadece AK Parti olmayanlara yapıldığını
düşünmeyin. Mesele kendi adamını işe almak, ya da çeşitli çıkarlar
karşılığında birilerini işe almak olunca, partiler ya da partililer
arasında bir fark gözetilmiyor.
Haksızlığa uğrayanlar arasında CHP liler kadar AK Partililer
ve pek tabi ki diğer partililer de var.
Sadede geleyim.
Girdiğiniz sınavda 95 alıp almamanız hiç önemli değil.
Mülakat sonrası size gelen sonuçlara bakıyorsunuz? Sizden çok, çok
düşük puanda olan isimler kabul edilmiş, siz kabul
edilmemişsiniz!
Yani kurulan komisyonlardaki üç-beş kişi bir bakıma sizin
hayatınızın rotasını değiştiriyor, adeta kaderinizle ve
geleceğinizle oynuyor.
Kurulan bu komisyonlardaki kişiler kimdir, kimlerdir bilmem.
Ama bildiğim şu ki bu komisyonların pek çoğunda başarı
puanı değil, torpil işliyor. Torpili işletenler ise ya kendi
adamlarını işe yerleştiriyor ya da açık ve net olarak söyleyeyim ki
rüşvet alıyor.
Başka bir ihtimal yok!
Son aylarda bildiğim kadarıyla öğretmen atamaları mülakatı
yapıldı. Bu konuda bana gelen yüzlerce elektronik posta
var. Mülakat mağdurları, "Nereye başvuruda
bulunduysak bir çözüm bulamadık. Lütfen bize bir yol
gösterin" diye adeta yalvarıyor.
O yolu göstereyim.
Sevgili kardeşim. Karşısına oturup sizi mülakat
sınavından geçirenlerde de onlar sayesinde torpille işe girenlerde
de belli ki Allah korkusu yok. O zaman onlara başka bir korku
yaşatın.
Mesela, araştırıp, puanı sizden çok çok düşük olmasına rağmen
işe alınan kişileri bulun. Mesela bu kişi bir öğretmen
mi? Hangi il veya ilçede, ya da hangi okulda öğretmenlik
görevine başlayacağını öğrenin.
Yanınıza yerel medyayı, hatta imkânı varsa ulusal medyayı
alın ve okullar açıldığında gidip torpille öğretmenlik görevine
başlayan o kişinin yakasına yapışın.
Kul hakkına girdiğini, emek hırsızı olduğunu yüzüne yüzüne
haykırın. Torpille işe başlayan bu emek hırsızını tüm Türkiye'ye
deşifre edin.
Ona bu torpili yapanları da tabi ki... Size bundan sonra
düşen ancak bu olur. Bundan başka çözüm aklıma
gelmiyor.
Aslında bu işin çözümü çok basit.
Devletin, artık torpil kapısına dönüşen bu mülakat
komisyonlarını ortadan kaldırması, sorunu kökten çözecektir. Ama
bunun için de ciddi bir kamuoyu gerekiyor.