Bence tavla oynamayı bırakın Aydın Bey

Fatih Altaylı, “Hürriyet aklını yitirmiş. Özgüvenini yitirmiş” demekte yüzde bir milyon haklı. Bence, yazın teknede, kışın ofiste tavla oynamayı bırakın Aydın Bey, gazetenize odaklanın.

Aydın Doğan’ın bu köşeyi okuduğunu biliyorum. Devamlı okurlar da biliyor.

Kendisine birkaç mesajım olacak;

İlk mesajım şudur:

Yine, yeniden yazıyorum ki Hürriyet, Doğan Grubu’nun açıklama yayınlama aracına dönüştü.

Büyük yanlış.

Kendilerine yapılan her saldırıya Hürriyet’ten açıklama yayınlamak kaç yüzyıl geriye giden bir zihniyet belirtisi.

Kendi köşe yazarları boş kaldıkça okur sayısı yarıştırıyor halbuki. İktidar medyasının okunmadığının altını çizmeye çalışıyorlar.

Çoğu insanın haberi bile olmamış konuları Hürriyet’in ön yüzünden yayarak “düşman”ın ekmeğine yağ sürüyorlar.

Yanlış anlaşılmaktan rahatsız olduğunu” biliyorum Aydın Beyin.

Çevresinde onca “akıllı” insan var, akıllarını kendi ceplerini doldurmak için kullanmak yerine başka bir yol, başka bir fikir vermek için çalışsalar ayıp etmemiş olurlar.

İkinci mesajım şudur:

Koskoca Doğan Grubu’nun çok büyük işmiş gibi sunduğu “Türkiye’nin Ortak Değerleri: Müştereklerimizi Keşfedelim” projesi var ya, öğrencilerim dönem ödevi olarak sunsalar sınıfta kalırlar.

Bir yıl üzerinde çalışmış olmakla övünüyorlar!

Bizim çocuklar böyle bir projeyi beş dakikada, bilemedin bir saat içinde hazırlarlar da kabul görmeyeceğini bilirler.

Amaç farklı dünya görüşleri arasında diyalog ortamı oluşturmakmış.

Projede yer verilen isimlere bakıyorsunuz hiç biri belirgin, keskin bir taraf değil ki diyaloğun altını çizsinler. Nereye koysan orda duracak orta şerbet kişiler.

Bu proje neyi başaracak hiç anlamadım.

Fatih Altaylı, “Hürriyet aklını yitirmiş. Özgüvenini yitirmiş” demekte yüzde birmilyon haklı.

Bence, yazın teknede, kışın ofiste tavla oynamayı bırakın Aydın Bey, gazetenize odaklanın.

YALNIZSAN “YALNIZIM” DİYECEĞİN KİMSE YOKTUR…

-1-

İbrahim Tatlıses’in albümlerini dinleyip de efkârlanmayan pek bulunmaz bu ülkenin sınırları içerisinde.

Ama. Rakı kadehleri en çok hangi şarkısında çarpışmıştır derseniz…

O eski halimden eser yok şimdi
Izdırap içinde yorgunum şimdi
Tutun kollarımdan düşerim şimdi
Yalnızım dostlarım yalnızım yalnız…”

Şarkısındadır kesin.

Bu şarkıda iç içe iki oksimoron durum vardır;

Birincisi, rakı kadehinizi çarpacak başka bir rakı kadehi varken siz, “yalnızım” diye dertleniyorsunuzdur.

İkincisi, “kollarınızdan tutup düşmenizi önleyecek dostlar” varsa zaten yalnızlıktan dertlenemezsiniz..

Buna rağmen. Bu şarkı milyonları aynı kederde birleştirmeyi başarmıştır.

-2-

Sezen Aksu, Sezen Aksu iken, eski bir söyleşisinde şöyle bir ruh durumundan söz etmişti.

Ağlamamak için içinizde tuttuğunuz gözyaşları birinin omuzunuza elini koymasıyla boşalıverir.”

Yalnızlığın duyguları baskıladığını çok güzel anlatıyor.

Eskiden Sezen Aksu daha derin bir kadındı. Günümüze geldikçe her şey gibi o da yüzeye doğru çıktı.

-3-

Baudrillard meşhur “Tüketim Toplumu”nda, çeşitli mesleklerin insanların yalnızlığını giderme işlevi kazanarak yükseldiğini yazar. İsim de koyar: “İlgi aygıtı”.

Gülümseyici (gülümsetici değil) meslekler, bir tür yalnızlığı pansuman işi üstlenirler. Mesela uçaklarda sürekli gülümseyen kabin görevlileri, mağazalardaki satış görevlileri vs.

-4-

Eeee, ne alâka?” Diyebilirsiniz.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “FETÖ ile mücadelede yalnız bırakıldım” dedi ya. İçim ürperdi.

Bir liderin yalnızlık hissetmesi, yorumlamakta zorluk çekilen pekçok boşluğu açıklar aslında.

Bir lider yalnızlık hissetmeye başlamışsa, ailesine daha çok dönmüş, yakın çevreyle (danışmanlar, dostlar) arasına mesafe koymuş demektir.

Bir lider hem de kendisi için yaşamsal bir konuda yalnız bırakıldığına inanıyorsa, çevresindeki herkes koltuklarında iğreti oturmaya başlamıştır.

Bundan sonra. Siyaseti yorumlatmak için televizyonlardaki tartışma programlarına kamuoyu araştırmacıları, gazeteciler, hukukçular boşuna konuşur.

Acilen sosyal psikoloji uzmanı yorumcuya gerek vardır.

OĞULLARIN TRAJEDİSİ

Bir döneme, bir ülkeye damgasını vurmuş, gençliğin küresel simgesi olmuş Che Guevara’nın oğlu Camillo ressammış.

Fakat. Heyhat. Resimlerinden çok babası konuşulan bir evlat olmak pek acı.

Araştırmacı gazeteciliğin en büyük ismi Uğur Mumcu öleli 23 yıl oldu.

Oğlu Özgür Mumcu uzun yıllardır köşe yazarlığı yapıyor.

Fakat. Heyhat. Daha geçen gün magazin medyasında “Uğur Mumcu’nun oğlu” sıfatını taşımadan haber yapılmaya değer bile bulunmuyor.

İKİMİZİN YERİNE” Mİ, “EKŞİ ELMALAR” MI?

Yeşilçam filmleri hariç, yerli filmler için sinemaya gitmem. Hoş, uzun zamandır Hollywood filmleri için de gitmiyorum.

Şimdilerde, yeni vizyona giren iki filmden birine gidesim var. “Ekşi Elmalar” mı, “İkimizin Yerine” mi?

Nasılsa hangisine gidersem gideyim pişman olacağım, birini seçmem lazım.

Ekşi Elmalar”ın adı güzel, “İkimizin Yerine”de özlediğim Nejat İşler var.

Serenay Sarıkaya için “İkimizin Yerine” dersem, “Ekşi Elmalar”da Yılmaz Erdoğan’ın hakkı yenir.

İkimizin Yerine”de edebi parçalarla ruha ziyafet verilir, “Ekşi Elmalar”da damardan sosyal mesaj var.

Bilemedim ki hangisi…

İHBAR EDİYORUM

27 Ekim perşembe günü. Sabah saat 08.00 civarı. Doğukent Bulvarı’nın İKEA yakınları.

Yol virajlı. Kaygan.

06 C 5566 plakalı okul servis aracı, son model otomobillerle yarışırcasına sol şeridi kapatmış son sürat gidiyor.

Bu plakalı aracı çalıştıran firma uyuyor. (Aracın hızından adını bile alamadım.)

Bu plakalı araca çocuğunu emanet eden anne babalar da uyuyor.

Plakayı ihbar ediyorum. Bir felaket yaşanmadan gereği yapılsın.

AKLIMDA KALAN

"Star” ile “şöhret” arasındaki fark: Gencecik bir çocuk. Tolga Göcük. Vücudunda altı tane dövme var. Hepsi de Serenay Sarıkaya’ya ait. “Neden bunu yaptın?” diyorlar. Anlatıyor. Rastlantı sonucu Serenay’ın dizi setine yolu düşmüş. Serenay’la tanışmak istemiş. Olmamış. Her hafta sete gidip beklemeye ve bu süreçte dövmeler yaptırmaya başlamış. Altıncı ayın sonunda, soğuk bir kış günü Serenay Sarıkaya ile tanışmayı başarmış. Soruyorlar “Bu bir tutku mu?” Çocuğun yanıtı çok çarpıcı. “Hayır” diyor, “eğer ilk gittiğimde tanışmış olsaydım bu noktaya gelmezdi.” Bir “star” ile bir “şöhret” arasındaki farkın ipucunu veriyor. Ulaşılırsan “şöhret”, ulaşılmazsan “star” olursun. Tıpkı “seversin, kavuşamazsın aşk olur” gibi, temelde aynı güdü.

Yorumlar