Türkiye ne çektiyse...

Türkiye ne çektiyse...

Nuran Yıldız nuran@nuranyildiz.com

Türkiye hiçbir şeyden çekmedi, abuk sabuk tartışmalardan çektiği kadar.

Türkiye hiçbir şeyden yorulmadı, saçma sapan tartışmalardan yorulduğu kadar.

Türkiye'nin enerjisini hiçbir şey tüketmedi, ipe sapa gelmez tartışmalar kadar.

Bunu bilir, bunu söylerim.

Şimdi de. TBMM Başkanı "Anayasa'dan laiklik çıkmalı, Anayasa dindar olmalı" deyiverdi.

Ortalık karıştı.

TBMM Başkanını kınayan kınayana. Kınasınlar zaten.

Cumhurbaşkanı çıktı, "Bu söz kendisini bağlar" dedi.

Hükümet sözcüsü, "Böyle bir konu Hükümet gündemine bile gelmedi, dahası dindarlık Anayasa gibi kurumları değil, insanları tanımlar" dedi.

Bahçeli "ilk dört madde" uyarısı yaptı.

TÜSİAD çıktı, Cumhuriyet değerlerine sahip çıktığını açıkladı.

Konu burada kapanır mı sanıyoruz?

Kapanmaz. Cumhuriyet değerlerine hassas kesimlerden protestolar başlar.

"Bunların esas niyeti bu" diyenler artar.

Velhasıl kelam, bu enerji tüketen, yoran, çektiren tartışmalar, söylediği sözün sonuçlarını düşünmeden konuşan siyasetçiler yüzünden çıkıyor.

Bana göre konu baştan sona saçma.

TBMM Başkanı "Anayasa Madde 2"den söz ediyor.

Oysa "Anayasa Madde 4" açıktır: İlk üç madde değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez.

Benim siyaset bilgime göre, Anayasa'nın ilk üç maddesi dördüncü madde nedeniyle dokunulmazdır.

Ortadan kaldırılabilmesi için iki koşul gerekir; Ya kurucu Anayasa yaparsınız ya da parlamentoyu lağveden bir kesinti olur.

Bu iki koşul da olanaksız olduğuna göre, bu tür tartışmalarla enerjimizi tüketmek yerine herkes kendi işini düzgün yapsın.

Nokta.

SİZE BİR ŞEY DİYEYİM Mİ?

Meral Akşener'i MHP genel başkanlığına seçtirmemek için yarışanların argümanlarına bakınca, sanki seçtirmek için çalıştıklarını düşünüyorum.

MHP yönetimi mesela. Önce "paralelci" dediler, olmadı. Sonra "kocası solcuydu bunun" dediler. Olmadı.

İktidar yanlıları da önce "paralelci" dediler, tutmadı.

Şimdi de, "Abdullah Çatlı'yla aynı masadaydı" diyorlar. Çatlı dedin mi, ülkücülerde akan sular durur. Doğrudur, yanlıştır, böyledir.

Akşener'i istemeyenler sanki el birliği etmişler de onun için çalışmaya karar vermişler gibi.

BİZİM FUTBOLUMUZ...

Sahaya inip hakem döven taraftarı kınamak yerine "provakasyon" diyen Trabzonspor'un Başkanı.

Yepyeni stadını, taraftarı dışlayıp kriz çıkmadan açamayan Beşiktaş Başkanı.

"Kızdırmayın 10 yıl daha kalırım" diyerek taraftara tehdit savuran Fenerbahçe Başkanı.

Üç kuruşluk bileklikler satarak takım kurtarmaya çalışan vizyonu sorunlu Galatasaray Başkanı.

Futbol kulübünü, babasının malı gibi Nihat Özdemir'e vermeye kalkan Gençlerbirliği Başkanı.

Futbolu, futbolcusu, taraftarı dökülen bir ortamı seyreden Federasyon Başkanı.

Bu adamlarca yönetilen bizim futbolumuz her haliyle, "Asiye Nasıl Kurtulur" tiyatrosunu anımsatıyor.

BİLİRKİŞİ, BİLMEZ İŞİ

Hababam Sınıfı'nın "Güdük Necmi"si Halit Akçatepe, bilirkişi tarafından başrol kabul edilmemiş.

Akçatepe'nin avukatı da bilirkişi raporunun yenilenmesini istemiş.

Bilirkişi konusu, hukuk sistemimizin büyük sorunu.

Bilirkişi listeleri uzman, yetkin kişilerden oluşmuyor. Dosya başına alınan ücretlere muhtaç kişilerden oluşuyor.

ROMANCIDAN ANAYASA YAZARI OLMAZ

Romancı İskender Pala, yeni Anayasa'nın dilinin düzenlenmesi için görevlendirilmiş.

Romancı dediğin hayal aleminde bir kişi, Anayasa dediğin gerçekler dünyasının bir işi.

Romancı dediğin çok okumada çok anlam, anayasa dediğin tek okumada tek anlam.

Bu iş zor Yonca...

KENDİ OKURLARIMA CEVAPLAR...

Eskiden daha sık yazardım okur e-postalarını. Bir süredir ihmal ettim, farkındayım.

Sevgili Yaşar K. "Yazınızın üzerine iyi gider" demiş ve Ahmet Kekeç'in Ahmet Altan'la ilgili yazısını göndermiş.

Yaşar Bey, Eylül 2014'te, bu Ahmet Kekeç hakkında yazmıştım. Medyaya "ağır abi" sırasından girdiğini, "acaba ne yazmış" merakı uyandırdığını, sağduyulu bir kalem olduğunu, zihinleri dürttüğünü vs.

Bana göre muhafazakâr gazeteciliğin mihenk noktası olabilirdi.

Sonra ne olduysa hep sıra dışı, en sıra dışı derken. Kekeç'in zıvanadan çıkıp kör saplantılara düştüğünü de o yazıda söylemiştim.

FETÖ'ye övgü dizdiği günlerdi. Kendisine hiç yakıştıramamıştım. Böyle yazdım diye bana etmediği hakaret kalmadı. Cevap vermedim.

Gelin görün ki, Ergenekon/Balyoz davaları sürecinde FETÖ'ye taşeronluk yapan onca gazeteci utanmazca, yüzsüzce özeleştirinin zırnığını bile yapmadan yaşarken...

Ahmet Kekeç gönderdiğiniz "Zavallı Ahmet" yazısında, hiç değilse "Kendi adıma, sorumluluğum nispetinde, hesap vermeye hazırım" diyebiliyor, özeleştiri işareti verebiliyor.

Bu da bir şey değil mi Yaşar Bey? Bu küçücük özeleştiri kırıntısına bile ihtiyacımız var.

SAVCILAR HAREKETE GEÇSİN

Kimse ülkemiz savcılarının yerinde olmak istemez. Her yerden dava fışkırıyor.

Ama. Çoluk çocuğu cinsel obje gibi gören Cübbeli Ahmet (Hoca denemez ama diyorlar) için sapkınlığa teşvikten soruşturma açılsın.

BEN OLSAM...

Obama'nın Charlie Rose'un programındaki performansını bizim politikacılara ders diye okuturdum.

Hem içerik hem de sorulardan korkulmaması gerektiğini göstermesi açısından süper bir örnek.

AKLIMDA KALAN

RTGD ödül gecesi: Radyo Televizyon Gazetecileri Derneği, Deniz Güçer başkanlığında iyi işler yapıyor. Her yıl olduğu gibi bu yıl da RTGD ödüllerini, Hükümet üyelerinin de katıldığı bir gecede verdiler. Ödül alanlar yerlerine başkalarını göndermemişlerdi. Kendileri oradaydılar. Gecenin akılda kalan konuşmalarını yapanlarla aynı masada oturmak keyifli bir tesadüftü. Mesela İlker Ayrık. "En iyi yarışma" ödülünü alırken, Hükümetin pek hazzetmediği Müjdat Gezen'e kabinenin gözünün içine baka baka teşekkür etti. Mesela Ayhan Sicimoğlu. O da ödülünü alırken Türkiye Cumhuriyeti'nin uluslararası arenadaki saygınlığını anlamak için 1920'lerdeki yabancı basına bakmak gerektiğini hatırlattı. Birçok insanın gıcık olduğu bu adamı neden sevdiğimi bir kez daha anladım. Güzel geceydi. Deniz Güçer'i ve yönetimi kutlarım.