Son düzlüğe girerken...

Son düzlüğe girerken yapılması gerekeni hatırlatalım; Hissedilmeyen bir tatlı telaşa sahip olmak. Ve. Her gün yeni şeyler söylemek yerine, dönüp en güçlü mesajı tekrar hatırlatmak.

Nuran Yıldız nuran@nuranyildiz.com

Referandumda sona yaklaşırken.

Evet”çiler de telaşlı, “hayır”cılar da.

Telaştan doğan zarar, iki tarafa da eşit bölünüyor.

Başbakan ve Cumhurbaşkanının gün boyu ve gece boyu televizyonlarda olması, seçmende “demek ki işleri zorda” algısı yaratıyor.

Hayır” cephesindeki durum ise hepten içler acısı.

Kemal Bey her gün yeni bir cümle atıyor ortaya. Kafası hayli karışık. Bu da etkiyi sıfırlayıcı iş görüyor.

CHP’de her kafadan çıkan ayrı sesin kakafonisi, “hayır”ı aşağıya çekiyor.

Son düzlüğe girerken yapılması gerekeni hatırlatalım;

Hissedilmeyen bir tatlı telaşa sahip olmak.

Ve.

Her gün yeni şeyler söylemek yerine, dönüp en güçlü mesajı tekrar hatırlatmak.

İLETİŞİM NOTLARIM

Bir, “evet” kampanyasının sorunlarını dostum Erol Olçok’un ölümünden doğan boşlukla ilişkilendirenler var. Oysa. Ekip aynı. O ekibi Erol’un kardeşi Cevat güzel yönetiyor. “Evet”in temel sorunu düşman yokluğu.

İki, Kılıçdaroğlu’nun “kontrollü darbe” iddiasının hiç zamanı değildi hiç.

Üç, Sony Channel gibi içeriği heyecan veren bir kanalın lansmanı bu kadar mı kötü yapılır? Nereden izleyeceğimizi bile arayıp tarayıp bulduk. Ve bu kadar “izle beni” diyen bir kanal Digiturk’te neden yoktur?

Dört, Ülker’in 1 Nisan şakası reklamından hiç bir şey anlamadım. Ne reklamdan, ne de üzerine kopan fırtınadan. Bu konuda yalnız da değilim.

Beş, Beren Saat ve İlker Kaleli’nin filminin ismi “Tren”miş. Bu isimle çekilen filmin gişede şansı olmaz.

Altı, bence en saçma kanal ismine sahip Puhu’nun dizisi “Fi”, Blu’nun “Masum”unu ezdi geçti.

HÜRRİYET’TE YİNE HAREKET VAR

Hürriyet’te olacaklarla ilgili yazımda Mehmet Y. Yılmaz için “yol görünmüş, asla ve kat’a yazması istenmiyormuş” demiştim.

Yılmaz dergilerin başından alındı. Neredeyse mumyalanacak kıvamdaydı dergiler. Böyle durumlarda değişim iyidir.

Peki gazetede yazmaya devam edecek mi?

Şimdilik yazacak görünüyor, bana ne ise?

Fakat.

Hürriyet’te başka şeyler konuşuluyor.

Ana gazetede düzenlemeler bitsin, Kelebek’e sıra gelecekmiş.

Kelebek yayın yönetmeni Selim Akçin huzursuzmuş.

Cengiz Semercioğlu’nun gazeteden gönderilmesi konusunun Fikret Bilâ tarafından düşünüldüğü konuşuluyor.

Bilâ, Cengiz’in kardeşinin yapım şirketi ilişkilerinden fena halde rahatsızmış duyduğuma göre.

Umarım konuşulanların aslı yoktur.

FETÖ’NÜN PİLOTLARI

Adamlar bilgilerine, becerilerine bakmaksızın sırf “cemaat”ten diye sınav kazandırılıp pilot yapılmışlar. Anladık.

Cumhurbaşkanının uçağını düşürmek için görevlendirilen pilotun, uçağı tarifine bir bakın.

Filo: “Önleyeceğiniz uçağı tarif edeceğiz hocam gözlük kullanacaksınız.”

Tarif ediyor: “Hocam uçakta muhtemelen cumhurbaşkanlığı forsu olacak. Kocaman bir uçak.”

Recep İvedik bu sahneyi çekse, gül gül ölürdünüz.

YUSUF KAPLAN’A SORU

İktidara yakın medyanın en ilginç ismi kim” deseniz, “Yusuf Kaplan” derim.

Hükümette en başarılı bakan kim” deseniz, “Çağatay Kılıç” derim.

İkisi Siirt’te karşılaşmış. Bakan Kılıç, Kaplan’ın konuşma yaptığı salona gelmiş, hatır sorup çıkacakmış.

Ki.

Kaplan, Bakan beyi terslemiş.

Burada ben konuşuyorum. Boru değil, otur dinle 5 dakika” demiş ve attığı tweet’te “fikrin haysiyeti”nden söz etmiş.

Bakan Kılıç nezaket ziyareti yapmış, bu kadar kırıcı karşılanmayı hak etmemiş bu bir.

Kaplan daha sonra attığı özür tweet’inde ise, “kameraları görmedim” diyor. Kendisine sormak lazım değil mi, “fikrin haysiyeti kameralar yokken var, varken yok bir şey midir?” Bu da iki.

SANAT TARİHİ YAZIMINI DEĞİŞTİREN ADAMDI…

Derler ki, “tarihi kazananlar yazar.”

Derler ki “tarihi erkekler yazar.”

Bence tarihi, dramlar yazar. Komedya alternatif tarihte bile nadirdir. Hem güçlülere gülemezsiniz hem de komedi anlıktır, ondan.

Halit Akçatepe bu durumu tersine çevirmiş adamdır.

Ölümü üzerine neredeyse tüm sözler “Güdük Necmi” ve “Hababam”a dairdi.

Oysa.

Onu sahnede “parlatan” iki filmini Hababam’dan önce yapmıştı. İkisi de dram.

Türk sinemasının bence başyapıtı olan “Canım Kardeşim”de hıçkırarak ağlamayan insan azdır.

Yoksulluğun kozmetik olarak yer almadığı, taş gibi mideye vurduğu filmdeki Halit’in “dost” tanımını ömrümüzce aramadık mı?

Memduh Ün’ün “Üç Arkadaş”ında, Mıstık’la “iyiliğin” gözyaşını dökmedik mi?

Ama. “Güdük Necmi”, “Gayret” ve “Ramazan”la el ele tutuşarak gözlerimizin yaşını silip, dudaklarımıza sonsuz gülücükler koydu.

Hepimizin “canım kardeşim” demek istediği güzel adamdı...

DOSTLAR ARASINDAYSAN, MASADA HUZUR VARDIR

Her İstanbul’a gidişimde. Ateş alıp dönmüyorsam (yeni nesil için not: bu bir deyimdir), dostlar ağırlama yarışına girerler. Şanslıyım.

Lüks restoranlar, trendy mekânlar önerirler yemek için. Onlara hep aynı şeyi söylerim.

Lütfen mütevazı, kimsenin kimseyi kesmediği, kendi halinde, gözden uzak bir yer olsun…”

Bu kez.

Dört kişiydik. Özay Şendir yemeğin organizasyonundan sorumluydu.

Önce “İstinye Park” diyecek oldu, ama ikincide 12’den vurdu: Sarıyer Aquarius.

Bayıldım. Manzarasına. Basitliğine. Sadeliğine. Mezelerine.

Boğaz köprülerinin bıktırıcı manzarasını görmek yerine, balıkçı teknelerine nazır.

Ben, Özay, Doğan Satmış ve canımızın içi Seda Öğretir.

Zaten. Masadaki dostluğu nereye koysan orası şahane bir yer olurdu.

Dostlarınla yemekteysen. Sakınmasızsın. Kılıfsızsın. Bariyersizsin. Duvarsızsın. Kabuksuzsun.

Ve bu ne nefis bir durumdur… Anlatmaya sözcükler yetmez.

AKLIMDA KALAN

El yazısı mı, baş belası mı?” sorusu: Daha yeni yazma öğrenen çocuklara “el yazısı” öğretmeye kalktıklarında, yeğenlerimle aramda somut bir iletişim engeli de oluşmuş oluyordu. “Halacım ödevime yardım eder misin?” sorusunu, “Şu yazdığını bir oku, ben okuyamadım”la cevaplıyordum. “A”yı kuyruksuz yazmasını istediğimde, “yazamam öğretmen harfleri kuyruklu istiyor” diyorlardı. Dünyanın klavyelere geçtiği dönemde biz “el yazısı” derdine düşmüştük. Şimdi. “El yazısı kalktı” dediler, “olan bizim çocuklara oldu” dedik yine de sevindik. Meğer üçüncü sınıfa alınmış! Millet “dijital kodlama”ya geçerken biz, “yazı”yı anlaşılmaz şekilde kodlamakta ısrarlıyız.