Türkiye Büyük Millet Meclisi, halkın temsil edildiği ve halk
adına kararların alındığı bir meclis. O çatıyı
'TBMM' yapan işte bu tanımdır. Orada bulunanları
‘milletvekili’ yapan da halkın ta
kendisidir.
O koltuklar, o kürsüler ve o mikrofonlar, halkın;
vekillerine emanetidir.
Bu bilinci kuşanmasını beklediğimiz vekiller, o çatı altında
tartışacak, konuşacak, müzakere edecek, oy kullanacak,
yasalar çıkaracak, güncelleyecek veya kaldıracak… Ama her
ne yaparlarsa yapsınlar halkın adına yaptıklarını unutmayacaklar.
Daha doğrusu bununla yükümlüler.
Bu satırları yazmamın tek nedeni geçtiğimiz hafta yaşanan
tekmeli, yumruklu kavga. CHP’li Engin Özkoç’un kürsüye
çıkması ve konuşmasına başlaması ile birlikte gelişen olaylar,
birden arbedeye ve kavgaya dönüştü. Sonrası ise malumunuz.
Görüntüleri hepimiz izledik. Şahsen ben izledikçe gülmekten
kendimi alıkoyamadım. Düşünsenize koca koca insanlar tekme
tokat birbirine girmiş. Komik olan tarafı bu değil. Komik olan
tarafı, bu insanların milletvekili olması.
Bizler oy vererek Meclis’e gönderdiğimiz insanlardan siyaset
yapmasını bekliyoruz. Siyaset; yani müzakere, istişare, sağduyu,
hoşgörü, edebince tartışma ve dahası. Bizler, birbirlerini
yumruklamaları için Meclis’e vekil göndermiyoruz. Eminim o
yumruklaşan vekiller de bunu biliyorlar. Ama insan kendi ideolojik
düşüncesini takıntı haline getirirse, bazen bilmesine rağmen ne
yaptığını bilemiyor. Neyse diyorum ve
geçiyorum.
Kavgayı izlediğimde aklıma Meclis’te daha önce yaşanan kavgalar
geldi. Geriye doğru bir araştırma yaptım ve yine birçok yumruklu
kavgaya rastladım. Ama araştırmanın yarısına gelmiştim ki birden
Meclis’te yaşanan 'tebessüm ettiren diyaloglarla'
karşılaştım.
Özellikle Erbakan ve Ecevit arasında yaşanan karşılıklı
atışmaları izleyince ‘Allah Allah, bunlar neden kavga etmemiş’
dedim. O kadar ağır ithamlara rağmen her iki siyasetçi de
gülümsüyordu. Sonra düşündüm ve bir şeyin farkına vardım. Eskiden
siyasetçiler ‘kinayeli’ konuşabiliyorlarmış. Son
yaşanan kavga öncesi Özkoç’un sözlerine baktım kinayeden
eser yok. Yahu sert eleştiri yapmak en doğal hakkın da
kardeşim biraz kinayeli konuş da kavgaya mahal verme bari.
Yine bazı renkli vekillerin isimlerine ve görüntülerine
rastladım araştırırken. Özellikle Osman Yüksel
Serdengeçti’nin kinayeli sözlerine hayran kaldım.
Yine bir dönem milletvekili olan Sırrı Süreyya Önder’in
de kürsü performansı; Bahçeli’yi bile güldürmeyi başaran bir
performans doğrusu.
Bülent Arınç’ın da CHP’lileri bile güldürmeyi başaran
sözleri, Muharrem İnce’nin karşılıklı komik atışmaları derken
Binali Yıldırım ismi ile noktaladım araştırmamı.
Binali Yıldırım’a bir parantez açmak gerekir. Çünkü
neredeyse her konuşmasında bir espri muhakkak vardı Binali
Bey’in. Kılıçdaroğlu’na Ankara-İstanbul otoyolu ile ilgili
verdiği cevaplar bir hayli tebessüm ettiriciydi ki Kılıçdaroğlu
dahi gülmüştü o oturumda.
Bir neyse daha diyeyim ve çağrıda bulunayım.
Meclis çatısının altında halkın vekilleri olarak bulunan herkese
diyorum ki; biraz sakin olun. Konuşurken üslubu
gözetin. Çünkü en ağır eleştiriyi bile yumuşatarak söylemek
mümkün. Ciddi olmanız, ciddi görünmeniz gereken o kadar
çok konu var ki; bunların dışında lütfen daha sağduyulu olun ki
bizler de halk olarak sizlere sempati besleyebilelim. Şöyle bir
anket yapılsa ve halka o kavga görüntüleri izletilse eminim yüzde
80’den fazla ‘bunlar mı bizi temsil ediyor?’
sözleri kullanılır. Tam tersi Meclis’teki renkli görüntüleri
izleseler, belki de sizleri daha çok sevecek ‘iyi ki oy
vermişim’ diyeceklerdir. Bunu bir düşünün derim.
En tehlikeli olanı da şu; halkın bu kavga tablosuna bakarak
kendi içinde kutuplaşması. İdeolojik kutuplaşmanın dibini
yaşayan orta yaş ve üzerine karşı gençlerin daha birlik ve
beraberlik görüntüsü aradığı bir ortamda gençleri kaybetmeyin
derim.
Son söz: Parti ayırt etmeden tüm vekillerimiz bilmeli
ki; Meclis, emanettir ve halk sizi oraya kavga etmeniz
için değil, konuşup sorunlara çözüm üretmeniz için
gönderdi. Bunu lütfen unutmayın!