Abdulkadir Selvi, “Cumhurbaşkanlığı için iki yeni kulis” bilgisi
vermiş Hürriyet’teki köşe yazısında. Selvi’nin yazısında, CHP
lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Cumhurbaşkanı adayı kriterleri” için
söyledikleri oldukça dikkat çekici:
Millet İttifakı’nın adayı, nefsini terbiye etmiş biri olmak
zorunda. Başkanlığın verdiği muazzam yetkilerle yozlaşmayacak,
gücünü hızlıca Meclis’e ve başbakana teslim edecek bilgelikte biri
olmalı. Ülkeyi cumhurbaşkanı değil, başbakan yönetecek. Bu tarihi
adıma ancak nefsine hâkim olabilen ve kendinden önce ülkesini
düşünen bir cumhurbaşkanı vesile olabilir.
Kemal Kılıçdaroğlu bu mesajı kime veriyor?
“Nefsine hâkim olacak” dediği kişi ya da kişiler kim?
İmamoğlu mu, yoksa Mansur Yavaş mı?
Kim?
Kemal Bey’in kime mesaj verdiği zamanla anlaşılacak elbet. Ama
bir konuyu hatırlatmakta fayda var. O da Türkiye’nin son başbakanın
Binali Yıldırım olduğu… O günden sonra Meclis bir daha başbakan
yüzü görmedi.
İşte tam bu noktada Kılıçdaroğlu’na sormak lazım; “Nefsine
hâkim” yeni cumhurbaşkanımız, elindeki muazzam gücü hızlıca hangi
başbakana teslim edecek? Ülkeyi cumhurbaşkanı yönetmesin, tamam da
ortada bir başbakan yok.
“Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” dedikleri “geçiş süreci” ne
zaman gerçekleşecek, üç yılda mı, beş yılda mı? Başkanlık
sisteminden vazgeçmenin yolu, yani parlamenter sisteme dönüşün
yolu, anayasanın değiştirilmesinden geçiyor. Meclis’te çoğunluk
olmazsa, referandum yolu… oradan yeniden parlementer sisteme dönüş.
Ve yeni bir seçimden sonra ülkeyi yönetecek olan başbakanın
belirlenmesi.
Bu süreç tamamlandıktan sonra, “Nefsine hâkim” olan kişi, “Al
kardeşim oylarımız sana helaldir, bundan sonra ülkeyi sen yönet”
diyen halka rağmen, yetkilerini başbakana devredecek öyle mi?
Muharrem İnce, Maltepe’deki mitinge gitmeden önce “Cumhurbaşkanı
olduktan sonra parlamenter sisteme dönecek misiniz?” sorusuna
karşılık, “Hele bir üç beş yıl geçsin, ondan sonra bakarız”
demişti. İnce seçilmiş olsaydı, Kemal Kılıçdaroğlu’nun dediği gibi,
“Nefsine hâkim” olup, yetkilerini devreder miydi?
İnce’yi geçelim; ülkenin başına Ekrem İmamoğlu geçerse, Kemal
Kılıçdaroğlu’nun dediğini yapar mı, yetkilerini hızlıca devreder
mi? Halkın oylarıyla cumhurbaşkanı seçilecek kişi, sırf Kemal
Kılıçdaroğlu istiyor diye, “sembolik” cumhurbaşkanı olmayı kabul
eder mi? Nefsine ne kadar hâkim olursa olsun halkın kendisine
verdiği yetkiden vazgeçer mi?
Oh ne güzel…
Kendi seçilemiyor ya…
Seçilecek birine şimdiden diyor ki:
Seçildikten sonra nefsine hâkim ol, kendinden önce beni düşün (O
ülkesini düşünen cumhurbaşkanı diyor) yetkilerini bana
devredeceksin, bir başka deyişle şimdiden bana itaat edeceğine söz
ver!
Oğuzhan Asiltürk’ün “itaat” sözünü hatırlatması, Temel
Karamollaoğlu’nun da “Ben böyle bir sözü hatırlamıyorum” diyerek,
“İtaat mitaat etmiyorum” resti çekmesi… “Nefsine hâkim” olacak diye
geçici olarak cumhurbaşkanı yapılacak kişinin de aynısını
yapmayacağı ne malûm!
AK Parti iktidar olduktan hemen sonra ülkesini terk etmiş,
Fransa’ya sığınmış… Türkiye’de yaşamaktansa, Macron’a FİNO olmayı
tercih etmiş. Yetmemiş!
Almanya’ya yerleşmiş oradan.
Macron yetmemiş, Merkel’in de köpeği olmuş yani.
Hangi vatanında çekmiş bilmiyorum, son videosunda bana havlamış
yine.
Hoşt!
Ne diyeyim başka!
“Kontrollü darbe” alçaklığını FETÖ’nün yurt dışındaki hesapları
yaydı, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu hiç vakit geçirmeden
sahiplendi. Kâh “kontrollü darbe” dedi, kâh “tiyatro” diyerek
FETÖ’nün diline ortaklık etti.
15 Temmuz’da 251 şehit verdik.
Ömer Halisdemir, o gece darbeye geçit vermemek için şehit düştü.
Komutanının “canını ver, geçit verme” talimatı üzerine, gözünü
kırpmadan canını verdi. Darbeciler 33 kurşunla vücudunu delik deşik
ettiler Ömer Halisdemir’in…
“Diktatör”ün ülkesinde İYİ Parti Tokat İl Başkan Yardımcısı Uğur
Songül Sarıtaşlı çıktı, asıl darbecinin Ömer Halisdemir olduğunu
söyledi ve darbeci Selim Terzi’yi akladı.
“Diktatör”ün ülkesinde Can Ataklı denilen müptezel çıktı, “Darbe
marbe yok, FETÖ diye bir terör örgütü de hiç olmadı” diyerek,
FETÖ’nün sözcülüğünü yaptı.
Aynı Can Ataklı çıktı, Tayyip Erdoğan’ın o gece zuhur ettiğini,
her şeyin plânlı olduğunu söyledi… Yani Erdoğan’ın gücünü arttırmak
için kendi insanını darbe bahanesiyle katlettiğini ima
etti.
“Diktatör”ün ülkesinde son 15 günde bunlar konuşuldu.
“Diktatör”e rağmen, bu ne güzel özgürlük değil mi?