Müsade ederseniz, nice zamandır bahsetmeyi ihmal ettiğim
bir konuyu konuşmak istiyorum bugün. Ancak, meramımı
anlatabilmem için kısa süreliğine 2015 yılına gitmemiz
gerekiyor.
AK Parti'nin tek başına iktidar olamadığı 7 Haziran
seçimlerinden iki ay önceydi sanırım.
Barış adına kurulan Çözüm Süreci Masası'nın devrildiği,
PKK'nın yeniden şehirlere indiği, 6-8 Ekim katliamının yaşandığı,
DEAŞ isimli terör örgütünün Kobani'ye saldırdığı, kısacası
felaketin iki, hatta üç koldan Türkiye'nin üzerine çığlıklar
atarak geldiği günlerdi.
Tam da o günlerde sosyal medyada bir algı operasyonu
için düğmeye basıldı. Birileri, şeytani fısıltılarla toplumun
bilinç altına yılanın zehrini andıran bazı fikirler zerk
etmeye başladı.
Buna göre, Çözüm Süreci'ni sonlandıran AK Parti hükümeti,
diğer yandan, kurduğu ve desteklediği DEAŞ isimli terör
örgütünü Kürtler'in üzerine katliam amacıyla
salmıştı.
Kısacası ikna kabiliyeti olmayanlar, iftira kabiliyetini ön
plana çıkarmış ve başarılı olmuştu.
İstanbul'un Esenyurt İlçesi'nde katıldığım bir programa
katılan gençlerin, şeytanın dahi aklını karıştıracak bu yalanlara
inandığına şahit olunca, "Gelin bu
gençlere gerçekleri anlatabileceğimiz bir yol, bir yöntem
bulalım" önerisini sundum.
Ve kısa istişareden sonra o yolu bulduk.
3 ay sürecek, seminer tarzı bir çalışma başlattık. Seminere,
üniversite öğrencilerinden, ev hanımlarına, esnaftan siyasi parti
teşkilatlarına kadar herkese, katılım için davetiye
gönderdik.
Yaklaşık 350 kişi katıldığı, Cumartesi ve Pazar günleri
düzenlenen programa siyaset, medya, akademi ve sanat dünyasından
pek çok ismi davet ettik.
Daha doğrusu katılımcılar kimi istediyse onu davet ettik.
Programlara kimler katılmadı ki...
Süleyman Soylu, Fikri Işık, Mahir Ünal, Mustafa Ataş, Burhan
Kuzu, Yasin Aktay, Metin Külünk, Orhan Miroğlu, Savcı Sayan,
Abdurrahim Boynukalın gibi önemli siyasetçiler...
Abdurrahman Dilipak, Yusuf Kaplan, Ahmet Kekeç, Veyis Ateş,
Ersoy Dede, Melih Altınok, Nevzat Çiçek, Hikmet Genç, Latif Şimşek
ve daha pek çok gazeteci...
Toplumun nabzını tutma konusunda çok önemli işlere imza atan
Türkiye'nin en önemli araştırma şirketlerinin yöneticileri ve
sözünün itibarı olan pek çok akademisyen...
3 ay süren program boyunca onlar anlattı, öğrenciler dinledi.
Öğrenciler sordu, onlar tek tek cevapladı.
Sadece bir tek şeye dikkat edildi 3 aylık süre içinde.
Öğrencilere, parti reklamı yapılmadan, sadece Türkiye'nin içinden
geçtiği süreç anlatıldı.
7 Haziran seçimleri sonrası erken seçim kararı alınınca, 1
Kasım tarihine bir ay kala derslere katılan
öğrenciler, "İzin verin öğrendiklerimizi ev ev
dolaşıp anlatalım" talebinde
bulundu.
Uzatmayayım...
1 Kasım seçimlerinde bu gençlerin çabaları sayesinde
Esenyurt'ta AK Parti'nin oyları yüzde 17 artış göstererek rekor
kırdı.
Sonra ne olduğunu merak ediyorsanız, onu da
anlatayım.
AK Parti İstanbul İl Başkanlığı, projeyi sahiplendi,
Esenyurt'a "Siz yapmayın, biz İstanbul
genelinde yapalım" dedi. AKSEM ismi verilen
projenin ilk dersine dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu katıldı ve
bir konuşma yaptı...
Daha sonra...
Daha sonrası yok, çünkü başladığı şekliyle devam etmedi,
ettirilemedi. Parti teşkilatlarının katıldığı birer eğitim
programına dönüştürüldü ve öyle devam ediyor.
Şimdi diyeceksiniz ki "Süleyman Özışık,
sen bu meseleyi neden anlattın?"
Şundan:
2019 seçimlerinde yaklaşık 1 milyon 900 bin genç ilk kez
sandık başına gidecek. Bir başka deyişle Türkiye'nin
kaderi, bu gençlerin ellerinde şekillenecek.
Yüzde 50 artı 1...
Bir tek kişinin oyu, belki de mevcut iktidarı devirecek, yeni
bir dönemin başlamasına neden olacak.
Ve AK Parti bu gençlere Türkiye'nin içinden geçtiği
süreci anlatmıyor, anlatamıyor. Belki de anlatma gereği
duymuyor, bilemiyorum. Oysa bunun yolu, yöntemi o kadar basit
ki...
Yapılacak şey, Fetö terör örgütünün haince, alçakça, yaptığı
şeyi namusluca yapabilmek! Gençlerin aklını hainlikle değil,
doğrularla doldurmak.
Bir çok kesim tarafından hainler safına çekilmek istenen bu
gençleri muhatap kabul edip, Türkiye'nin gerçeklerini en doğru
şekilde anlatmak.
İnanın fazlasına gerek yok, sonrasını merak etmeye hiç
gerek yok.
Örnek verecek olursam...
Bir süredir bazı illerde
sürdürdüğümüz "Yazar
Okulu" adında bir proje var. Türkiye'nin önde
gelen yazarları ve televizyoncuları bu proje kapsamında
gençlere yazarlık ve gazetecilik dersi veriyor.
Balıkesir'de başlattığımız projeye yaklaşık 3 bin 500 genç
müracaat etti ancak belediye başkanı değişince proje çöpe gitti.
Diğer il ve ilçelerde de aynı oranda üniversite öğrencisi
başvurdu.
6'şar haftalık dilimler halinde sürecek derslere
katılan gençlere, güzel ve etkili yazı yazmanın tüm
teknik detayları anlatılıyor. Televizyonculuk alanında duayen
isimler diksiyon, spikerlik ve beden dili kullanımı
konusunda eğitimler veriyor. Ayrıca, sosyal medyayı etkili
kullanma, algı operasyonlarını çürütme ve yürütme dersleri de
veriliyor.
Kısacası Türkiye'nin yeni nesil "Milli yazarları"
yetiştiriliyor.
Bakın, iddiayla söylüyorum.
Çok değil, hepi topu bir yıl sonra, yazarlık ve
televizyonculuk alanında yetişmiş tam donanımlı onbinlerce
genç sahne alacak. Kimi televizyonlarda, kimi gazetelerde,
kimi internet sitelerinde ve en çok da sosyal medyada göreceksiniz
bu gençleri...
İftiracıların, tetikçilerin, fitnecilerin, para karşılığı
kalem oynatan rantçıların önüne onlar geçecek.
Can Dündar gibi hainlerin, aklını Fetö'ye kiralamış haşhaşi
yazarların ve PKK'yı cilalayan kandil sevdalısı kahpelerin
hakkından onlar gelecek.
O kadar iddialıyım yani...