Kadir Topbaş'ın damadı Ömer Faruk Kavurmacı'yı
serbest bırakan mahkemenin yediği halt, toplumun geniş kesimi
tarafından koparılan bir isyan çığlığıyla karşılık buldu.
Birilerinin çok geç olmadan bu geniş kitleye olup biteni tatmin
edici bir şekilde anlatması gerekiyor. Zira, isyanlarının duymazdan
gelindiğini ve umursanmadığını düşünüp, olanı biteni öfke
nöbetleri içinde izleyen çok büyük bir kitle var.
Eğer bu açıklama yapılmazsa, bilinsin ki işler daha da sarpa
saracak.
Çünkü Ömer Faruk Kavurmacı'nın tahliye
sürecinde yaşananlar doğal değil.
Tesadüf hiç değil!
15 Temmuz darbesinden sonra, Fetö ile mücadelede
başımıza gelen acayip şeylerin en acayibi ile karşı
karşıyayız.
Şöyle geriye dönüp süreci gözden geçirince ne demek istediğim
daha iyi anlaşılacaktır sanırım.
Ömer Faruk Kavurmacı, 8 Eylül 2016 yılında Fetö
terör örgütü mensubu olma suçlamasıyla gözaltına alınıp
tutuklanıyor. Hemen ardından, sahibi olduğu Aydınlı Grup'a
kayyum atanıyor.
Tutukluluğun üzerinden 8 ay geçtikten sonra, Kavurmacı'nın
avukatları 18 Nisan 2017 tarihinde Özel Acıbadem Hastanesi'nden bir
sağlık raporu alıyor. Rapora göre beyzadenin "uyku apnesi" ve
"epilepsi" gibi ileride telafisi mümkün olmayan hastalıkları varmış
ve acilen tahliye edilmesi gerekiyormuş.
Tuhaf olan şu ki durum bu kadar acil olmasına rağmen
rapor alındıktan "14 gün sonra" mahkemeye sunuluyor!.
Hangi mahkemeye?
"Nöbetçi" İstanbul Sulh Ceza Mahkemesi'ne...
"Nöbetçi Mahkeme" ismini görünce, geriye dönüp Fetö'nün
geçmişte aldırdığı bütün mahkeme kararlarını tek tek gözden gözden
geçirdim.
Mesela; Ergenekon ve Balyoz sanıklarını tutuklattıkları, suçsuz
günahsız gazetecileri içeri attırdıkları mahkemelere...
Mesela; "17/25 Aralık operasyonları"nda, bakan çocukları ile
işadamlarının tutuklanmasını sağladıkları mahkemelere...
Ve mesela; Fetöcü teröristlerin, kaşla göz arası serbest
bırakılmaya çalışıldığı mahkemelere...
Alınan kararların tamamı "Nöbetçi Mahkemeler"den çıkmış!
Ne kadar acayip değil mi?
Devam edelim...
Talebi değerlendiren nöbetçi hakimlik, şüpheli Kavurmacı'nın
acil sağlık sorunları olduğu gerekçeleriyle tahliyesine karar
veriyor. Üstelik İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü
Suçlar Bürosu'nun itirazlarına rağmen bu karar veriliyor.
Dikkat ettiyseniz devlete ait bunca eğitim ve araştırma
hastanesi dururken rapor bir özel hastaneden alınıyor. Peki özel
hastaneden alınan rapor, bir Fetöcü'nün tahliye edilmesi için
yeterli mi?
Mesele Kadir Topbaş'ın damadı olunca, yeterli bulunuyormuş demek
ki...
Gelin tam bu noktada 15 Temmuz gazisi Levent Deveci'nin isyanına
kulak verelim:
"15 Temmuz gecesi ağzımdan aldığım kurşun yarası
nedeniyle 7 büyük ameliyat geçirdim.Yüzde 60 üzeri engelli hale
geldiğim halde, özel bir hastaneden aldığım malulen gazilik -
emeklilik raporum, "Sadece devlet hastanelerinden getirilmesi
gerekir" gerekçesiyle kabul edilmedi! Benim raporum kabul
edilmezken, nasıl oluyor da FETÖ üyesi olduğu gerekçesiyle
yargılanan biri için kabul ediliyor? Bu nasıl bir adalet
anlayışıdır?"
Sadece Levent değil...
28 Şubat'ın mazlumları, Sivas tiyatrosunun kurbanları,
Ergenekon'un mağdurları içerde hastalıktan mum gibi eriyip can
verirken, beyfendi özel hastanenin paçavra raporlarıyla dışarı
çıkabiliyor.
İhanet işleri yolunda giderken aslan parçası kesilen
adam, yakalanıp hapse düşünce hasta kedi oluyor.
“Kıyamam canım ya! Uyku apnesi varmış” diye
üzülmemiz bekleniyor herhalde…
Oysa ki hastalığının hainliğine engel hiç bir tarafı yoktu
gördüğümüz kadarıyla…
Uyku apnesi ve epilepsi denen şeylerin kamuda görev yeri ve
saati değişikliğine bile faydası yokken, küçük enişte bir çırpıda
salıveriliyor.
Bu iki hastalık bulunmasa, "Alınan örneklerden yapılan
testler sonucunda, sol kol dirsek kısmında sivilce saptanmış ve
ileride telafisi olmayacak şekilde büyüyeceği kanaatine
varılmıştır" diye bir bahane bulacaklardı demek ki…
ABD’ye, “Fetullah Gülen’i iade et” diyoruz
aylardır. Es kaza iade edilse, bu adalet sistemine göre
hastalığı gerekçe gösterilip serbest bırakılacak demek
ki..
Kavurmacı’yı serbest bırakan adalete haklı olarak,
“Atilla Taş, Atalay Demirci ve Bank Asya’da hesabı olan
tabandaki isimler hapisteyken, bu adamı hangi hukukla, hangi
adaletle serbest bıraktınız?” diye sorma hakkımız vardır
herhalde.
Kusura bakılmasın ama bunun adı mahkeme eliyle "Legal
Firar”dır! Fetullah Gülen’e batıl bir
duygu ile bağlı olan Fetö’cülere ümit vadetmektir.
“Darbe kontrollüydü” diyenlerin ağzına sakız
vermektir.
Bunun adı Adil Öksüz 2 vakasıdır ve “Sen kaç, biz seni
sonra ararız” demektir!
Bu karar şehit ve gazilere saygısızlık, 15 Temmuz’dan bu
yana ülkesi için nöbet tutan “Gece Bekçileri”ne
hakarettir!
Onların saygısızlığı affettiği, hakareti kabullendiği ise asla
görülmemiştir!