Gazetecilik veya televizyonculuk; ilkeleri olan ve hassas bir
meslek. Özellikle halkın doğru bilgi alma hakkını gözetmek, bir
gazetecinin en vazgeçilmez ilkesidir.
Bu mesleğin duayenleri, yayın ilkelerini namus sayarlar ve her
genç gazeteci adayının da ilkesel duruşta olması için onlara haber
nedir, yayıncılık nedir, doğru bilgi nedir öğretirler.
Bazı sözde gazeteciler de hem her fırsatta ilkesellikten dem
vururlar hem de milletin gözünün içine baka baka bu ilkeleri
çiğnemekten geri durmazlar. Buna en güzel örnek Rahmi Turan gibi
isimlerdir. Bildiğiniz gibi 5N1K’nın semtine bile uğramadan
habercilik yapmakla meşhurdur Rahmi Bey. Son yediği naneyi bilmeyen
yoktur. Muharrem İnce haberinin elinde patlaması sonrası piyasadan
da adı silinmek üzere.
Fakat her dönem Rahmi Turan gibi isimler çıkar karşımıza. Tıpkı
her dönem kaleminin erbabı olan Uğur Mumcu’ların, Hrant Dink’lerin
çıktığı gibi ilkesizliğin girdabında ilkelerden dem vuran isimler
çıkar. Son örneği ise Habertürk Ankara Temsilcisi Bülent
Aydemir.
Daha birkaç gün önce canlı yayında, üstelik moderatör varken
konuklarına ‘’ilkelerimiz’’ naraları ile saygısızlık yapmış ve
yıllarca bu mesleğe emek vermiş olan gazetecilere ilke öğretmeye
kalkmıştı. Karşılığında stüdyoyu terk eden konuğundan da gerekli
dersi almıştı.
''Had bilmek gerek derler'' ya. İşte tam öyle
bir hikaye aslında Bülent Aydemir’in hikayesi. Çünkü sadece birkaç
gün sonra o 'ilkelerimiz' diyerek mangalda kül bırakmayan Aydemir,
gazetecilik en temel ilkesi olan haberi teyit etmek, haber
kaynağını araştırmak gibi okullarda öğrencilere öğretilen bir
ilkeyi ayaklarının altına aldı. Canlı yayında kendisini kontrol
edemedi ve Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Gülşen Orhan’ı çığ düşmesine
sebep olmakla suçladı.
Gülşen Orhan’dan gelen açıklama ve görüntülerin ardından
klavyenin başına geçen Aydemir, ‘’Ben gazeteci olarak kendi
adıma teyitsiz yada erkenci bilgi verdiğim için, teyit etmeden
erken davrandığım için, Sayın Gülşen Orhan'dan, üzülen
vatandaşlarımızdan ve mağdur olanlardan izleyicilerimizden özür
diliyorum.’’ sözleri ile özür diledi.
Peki, bu mesleğin gençlerinden biri olarak Aydemir’e
soruyorum;
- Böyle bir duyum aldığınızda, hiç oturup ‘’acaba bu
doğru bir bilgi mi?’’ diye araştırmak, sorgulamak aklınıza gelmedi
mi?
- Neredeyse her gün canlı yayına çıkan biri olarak
kendinizi kontrol etmeyi başaramadınız, bundan dolayı da özür
dileyecek misiniz?
- Düne kadar ilkelerden söz eden sizin bu yaptığınız
şeyin yayıncılıktaki adı ne?
- Konuya hakim olmadan, gerekli bilgileri toplamadan
böyle bir iddiada bulunmak en hafif tabir ile mesleğinize ihanet
değil mi?
- Yaptığınız yorumlarla ve yayın ilkeleri adı altında
kestiğiniz ahkamlarla Türkiye’nin saygın haber kanallarından biri
olan Habertürk’e zarar verdiğinizin farkında değil
misiniz?
- Hem böyle büyük bir gazetecilik faciasına imza atıp
hem de çıkıp özür dilerim demek yeterli mi? Hiç yoktan mesleğinize
saygınızı ortaya koyup bu mesleği bırakmanız gerekmez
mi?
Yazının başında dedim ya; gazetecilik hassas bir meslektir. İşte
bu hassasiyete sahip olmayan isimlerin çıkıp konuşması hatta
gazetecilik dersi vermeye kalkması ne kadar çelişkili bir durum
değil mi?
Uzatmaya gerek yok. Hem yazılarımda hem de yayınlarımda Rahmi
Turan’a nasıl kalemi bırak dediysem. Aynı şeyi yapan -haber
kaynağını sorgulamadan insanları töhmet altında bırakan-
Bülent Aydemir’e de açıktan sesleniyorum: Ekranları bırak
çek git…