Bir 'Pop Star' olarak 'Seri Katil'

Bir 'Pop Star' olarak 'Seri Katil'

Nuran Yıldız nuran@nuranyildiz.com

Hızla girdiği gündemden hızla düşse de, bu "seri katil" konusu üzerine düşünmek gerek.

"Her olup bitene mel mel bakma çağı"nda, "anlamak", "anlamaya çalışmak" kadar saçma bir eylem yoksa da yine de deneyelim.

Anlamaya çalışmaktan kastım, katil Atalay Filiz değil. Nihayetinde o, üç cana kıymış bir psikopat.

Anlamaya çalışmamız gereken şey medyamızın, daha dört, beş ay önce dokuz kişiyi öldürmüş olan Yusuf'a göstermediği ilgiyi, üç kişiyi öldürene neden göstermiş olduğu...

Peşine düşecek bir "pop star" yokluğunda, Atalay Filiz'in peşine düştük.

Kabaca, "genelin hoşlandığı parlak kişi" diyebileceğimiz "pop star"la, Atalay'ın ne ilgisi var?

"Gerçek"le, "gerçekmiş gibi"nin yer değiştirdiği medya içeriğinde, Atalay'dan "parlak" bir katil yaratmak, siyasal ve iktisadi sistem tarafından içeriği boşaltılmış medya düzenine en uygun iştir.

"Üç" rakamından "seri" kavramını üretecek kadar zavallılaşmış bir medya olduğunu kabul edelim önce.

Atalay Filiz yakalandığında, ağzının suyu akarak ekrana yapışan bir kesimi hayal kırıklığına uğratıverdi.

Günlerdir katilin ensesine yapışmış gezen "bir işe yaramıyorum hiç değilse katili yakalayayım" hissiyatı, "kafayı yemiş" halimize uygun düştü.

Her yerde katilin izini sürdük, herkesten ihbarcı üretiverdik.

Nihayetinde en çok izlediğimiz program "Survivor"du ve o ada binlerce kilometre uzaktaydı, içine dahil olamazdık. Kaslarımızı beynimizin yerine koyan muhteşem vücutlarımız da yoktu.

Ama Atalay'ı takip edip yakalarsak, zavallı dünyamızda bir "etkili özne" olmayı da başarabilirdik.

Medyanın "miş gibi"lik (Baudrillard'ı analım) dünyasının olanakları, bizi çöplüğümüzün horozu yapmaya yetiyordu.

Atalay vahşi doğada hayatta kalma mücadelesi verirken, bizler bir yandan yumuşak koltuklarımızda çayımızı yudumlarken, diğer yandan Atalay'ın ensesine yapışan kişiler olabiliyorduk.

Sağdan say üç kişiyi, soldan say üç kişiyi öldürmüştü ama olsundu. Ortada yoksa, kendisine ne yapıştırsak olurdu.

Atalay'ın sadece lise mezunu olduğunu sonradan öğrendik ama, medyamız ona ODTÜ'de doktora yaptırdı.

Koskoca ODTÜ "valla billa böyle bir öğrencimiz yok" dese de, ODTÜ'ye kim inanırdı ki, masal anlatıcımız medya varken.

Dünya turlarına çıkan, kayıp her kişiyi öldürmüş olma ihtimali olan bir seri katil fikri iyi tutmuştu.

Adam tilki gibi zeki, her yerde olabilecek kadar sinsiydi.

Bu çıldırmışlığa kayıtsız kalamayan Emniyet güçleri bile "Çocuklarınızdan haber alamıyorsanız haberimiz olsun, Atalay öldürmüş olabilir" gibi akıl dışı uyarılar yaptı!

Böylesi bir uyarıyı yapabilen Emniyet'in bir mensubu da katil yakalanınca selfie çektirmez miydi? Çektirirdi.

Hastanenin güvenlikçisi kız, katille gülümseyerek poz vermez miydi? Bir pop star görünce ne yapıyorsa onu yapardı elbette.

"Selfie" nihayetinde yeni dünyanın, insanı yaşadığı andan koparan ve telefonun içine hapseden bir manyaklık türü değil mi?

Atalay'ı yakaladık yakalamasına da, "pop star" muamelesi yapılan katil, çıka çıka minnacık bir oğlan çıkmasın mı?

"Gel selfileşelim" diyene, "olur abi" diyecek kadar munis biri olmasın mı?

Koskoca seri katil, minübüse binecek kadar sıradanlaşmasın mı?

Üstelik bir de, sinek ısırıklarından şikayet edip iyice karizmayı yerlerde sürümesin mi?

Zavallılığın tacını, Atalay'ın saklandığı yerde yediği çikolataların kağıtlarının haberini yaparak taktı medyamız!

Neyse efendim, sonuçta geldiğim nokta şudur;

Cılız bedenlerimizle yer aldığımız "Survivor"laşmış hayatımızda, "pop star" ihtiyacımızı tatmin etmek üzere "seri katil" pompalaması;

Bir, uyuşturmak dışında hiçbir işlevi olmayan medyaya "hiç değilse bir katil yakalatıp, işe yaramış olayım" hissi vermiştir.

İki, tırmanan terörün hesabını, önüne mermi atarak muhalefet partisine ihale edilen akıl dışı durum karşısında, siyasete dair dişe dokunur bir haber yapamayan medya, çareyi bir katilin peşine düşmekte bulmuştur.

KILIÇDAROĞLU'NA ÖNERİ

CHP Genel Başkanı, kesinlikle oğlu Kerem'i kendisine danışman yapmalı.

Kerem, CHP'nin seçmenle iletişiminde öyle akıllıca saptamalar sıralamış ki, Kemal Beyin etrafında böyle cümleler kurabilecek biri yok.

Siyasette "nepotizm"e karşıyım ama Kemal Beyin, Kerem'in kafasına acilen ihtiyacı var.

DE Kİ SON VAGONU TAKTIN

Yüzyıllık çaresizliğimiz Melih Gökçek, anket yaptırmış. Metronun son vagonu kadınlara ayrılsın mı, ayrılmasın mı?

Duyan da Melih Bey Ankara'nın altını raylarla donattı sanır.

Git gel 5 durak bile bitiremedi de Başbakan Yıldırım kendisiyle Keçiören medyası üzerinden maytap geçti.

Melih Bey de ki anketi bahane edip, kadınlara vagon ayırdın. "İsteyen ona isteyen buna binsin" dedin.

De ki, ben de o vagona değil de, kadın erkek karışık vagona bindim.

De ki, bindiğim vagonda da taciz edildim. O zaman demeyecek misin "Sen de aranıyormuşsun, o vagona binmeseydin."

Diyeceksin!

Sen kadınlar için vagona taktın ama kadınlar da sana taktı haberin olsun.

BİR TIMARHANEDE...

Düşünün ki bir tımarhanedesiniz. Ve oradaki herkes tepesinde huniyle kendini zeki sanıyor.

Delilerden biri çıkıp "Hepiniz kafayı yemişsiniz..." dese. "Gerçekçi olalım arkadaşlar, burası tımarhane" dese, o kişi deli sayılır mı?

Aziz Yıldırım'ın Milli Takımın acıklı haline bakıp "Suç futbolcuda değil, Federasyonda ve teknik heyette" demesi, bana bu soruyu hatırlattı.

GÖRECEĞİZ

Elif Şafak kitap yazınca sağır sultan bile duyar. Eğer sağır sultan duymazsa, Şafak bunu sorun yapabilir.

Karakarga'nın Haziran sayısında Şafak'ın yazısının spotu şöyleydi:

"Yeni roman bitti. Az sonra yayınevime yollayacağım. Kenara çekilip izleyeceğim eski bir dostu uzaktan seyreyler gibi.."

Dudaklarım kenarlara doğru yayıldı okuyunca.

Benim bildiğim Elif Şafak, çıkmadığı bir program, yer almadığı bir gazete olduğunda kıyamet koparan biridir, ne kenara çekilmesi?

AKLIMDA KALAN

Mete Yarar'ın sözleri: Bir tv kanalına telefonla bağlanan Mete Yarar, Türkiye'nin dış politikadaki zor durumunu açıklarken "Ülkemizin haklı olduğu durumda bile haklarını savunacak aydınlarımız yok" dedi. İç sesimle kendisine cevap verdim: Olmaz tabi, bir ülkede o ülkenin çıkarlarını savunan aydınlara "ulusalcı", "Ergenekoncu", "eski kafalı" etiketlerini yapıştırıp yapıştırıp bir kenara fırlatırsan, ihtiyacın olduğunda ülkenin politikalarını savunacak aklı başında, lafı dinlenecek, itibarlı aydın bulamazsın...