Yan komşumuzun bir yakını vefat ettiğinde, feryat evindeki acılı
insanlarla birlikte yas tutardık 3 gün boyunca...
Evin babası ölmüşse, babamıza baba demeye utanırdık. Çocuk ölmüşse,
babalar çocuklarını ortalık yerde sevmekten haya ederdi.
Bu süre içinde televizyon açmak, radyo dinlemek, eğlenmek ve dahi
gülümsemek bile adap dışı sayılırdı ölmüşe hürmet
gereği...
Hatta ve hatta; düğün, sünnet gibi özel günlerimizin, vefat eden
komşumuzun ölüm yıldönümüne denk gelmemesi için azami dikkat
gösterirdik.
Oysa şimdi...
Bundan bir yıl önce başımıza, "15 Temmuz darbe girişimi" diye bir
felaket geldi.
250 can düştü toprağa...
Binlerce hane feryat evine dönüştü, yüzbinlerce insan annesiz,
babasız, abisiz, ablasız ve çocuksuz kaldı. Binlerce insan
kendi yaşama lüksünü bir kenara bırakıp vatan için mücadele ederken
gözsüz, kolsuz, bacaksız kaldı.
Acımız o kadar yeni, o kadar taze ki...
Hani, Şehitler Köprüsü ile Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'nden hala
kan damlıyor desek, yeridir!
Emniyet binalarında bombalanarak kavrulan vatan evlatlarının
kavrulmuş bedenlerinden yükselen yanık et kokusu henüz geçmedi
desek yeridir.
Kopan koluna, kolsuz bedeniyle uzanmaya çalışan... Bedeninden
sarkan bağırsaklarını karnının içinde toplamak için uğraşan...
Bombanın tesiriyle kopan kafası, bedeninden 1 kilometre ötede bir
çatı katında bulunan insanlar gördük.
Hepi topu 11 gün önce, hatırası asla solmayacak o korkunç geceyi
andık.
Cumhurbaşkanlığı, anma törenlerinin 11 Temmuz'da başlayıp, 16
Temmuz'da sona ereceğini, Haziran ayının 26'sında tüm belediye ve
teşkilatlara bildirdi.
Bazı belediye ve teşkilatlar, bu
anmayı "kutlama" olarak
anlamış olacak ki bu ülkenin töresine ve toplumsal adabına uygun
olmayacak bir şekle dönüştürdü.
"15 Temmuz'u unutmadık,
unutturmayacağız" sloganlarının
gölgesinde, ünlü sanatçılara tomar tomar paralar karşılığında
konserler verildi. 15 Temmuz ile ilgisi alakası olmayan tuhaf şiir
dinletileri sunuldu, havai fişek gösterileri yapıldı.
Kimileri ise işi şarkılı, türkülü, halaylı horonlu taverna
eğlencesine kadar götürdü işi...
Olanı biteni izlediğimde "Size yazıklar
bile olmasın yahu!" dediğim bir örnek
vereyim müsaadenizle...
AK Partili Darıca Belediyesinin her yıl düzenlediği bir etkinlik
var. İsmi "Şehirler ve Kültürler
Kaynaşması Festivali..." Festivalin bu
yıl düzenlenen etkinlikleri hangi tarihlerde başladı biliyor
musunuz?
2 Temmuz tarihinde...
15 Temmuz haftasında tabiri caizse vur patlasın, çal oynasın
yapıldı. Kurulan devasa sahnede "Caney
caney nerdesin haney" benzeri türküler
eşliğinde halaylar çekildi, horonlar tepildi, şıkıdım şıkıdım
müziklerle beraber göbekler atıldı.
Darıca'da türküler söylenirken, Cumhurbaşkanı Erdoğan Ankara'da
şehit yakınlarıyla birlikte gözyaşı
döküyordu.
Darıca'da halaylar çekilirken, ikiz çocuklarını şehit olarak veren
Ahmet ve Mehmet Oruç’un babası Halil
Oruç, "Yollara bakar oldu, ana, baba ve
eşleriniz. Neden gelmiyorsunuz ikinizden
biriniz" şiirini hıçkırıklar
arasında okuyor, iki şehidinin akrasından ağlaması bir
kabahatmiş gibi, utanarak herkesten özür diliyordu.
Darıca'da göbekler atılırken televizyon kanalları şehit
yakınlarının hikayesini anlatan ailelerin acısını milyonlara
ulaştırıyordu.
Hala devam eden festival kırk gün, kırk gece devam edecekmiş,
belediye öyle ilan etmiş!
Sadece Darıca Belediyesi değil...
Muğla'nın Menteşe Belediyesi'de benzer bir etkinlikle eğlencenin
dibine vuruyordu.
Her iki belediyenin coşkulu festivalinde şarkılar türkülere,
halaylar göbek atmalara karışırken, Kudüs'te, Mescid-i Aksa'nın
kapasında toplanıp kendi mescidine girmeye çalışan 3 Filistinli
İsrail'in kurşunlarıyla can veriyordu.
Bütün İslam alemi ayaklanmışken, koca Türkiye olanı biteni isyan
çığlıkları arasında izlerken, elin gavuru
bile "Bu bir insanlık suçudur,
vahşettir" derken bizimkiler eğlencesine
baktı ve kimse gıkını çıkarmadı bu rezilliğe...
Allah'ın bir kulu, "Yahu siz ne
yapıyorsunuz?" diye sormadı,
eleştirmedi. Çünkü bu rezilliğe imza atanlar bizdendi. Muhalefetten
olsa muhtemelen kıyametleri koparacaktık.
Şimdi izninizle o festivalleri düzenleyenlere de, festivale
katılanlara da sormak istiyorum...
"Binlerce şehit yakını, ateşe verilmiş, köze ve küle
dönüştürülmüş hayallerinin arasında acı içinde dolaşıp inlerken siz
yeterince kaynaştınız mı beyler? Kurtlarınızı iyice döktünüz
mü hanımlar?"diye sormak istiyorum.
"Siz kendi küçük semanız altında mutluluk içinde
tepinirken, geride kalan kederli insanları hiç mi
düşünmediniz?" diye sormak
istiyorum.
"Ayakları yere basan, göz kapakları açılıp kapanan ama
yaşamayan, sevdiklerinin ardından canlı cenazelere dönüşen aileri
hiç mi düşünmediniz?" diye sormak
istiyorum.
Onlar size, ölüm yıldönümlerinde şıkıdım şıkıdım oynayın diye bu
ülkeyi emanet etti değil mi?
Onlar, akralarından bir rahmet okumayan, zerre minnet duymayan
bazı sözümona sanatçıları dev bütçelerle sahneye çıkarmanız için bu
ülkeyi bıraktı değil mi?
Ha pardon!...
Festivallerinizin başlangıcında göstermelik olarak Kur-an
tilaveti okutup, ilahiler de söylettiniz değil mi?
Sahi?
Kur-an'ı Kerim ile başlayıp, "caney
caney, nerdesin haney" ile biten bu yeni
din anlayışını nereden ithal ettiniz?
Türkçe Olimpiyatları'ndan mı feyz aldınız yoksa?
SOSYAL MEDYADA TAKİP İÇİN:
twitter.com/slymnoz
facebook.com/slymnoz
instagram.com/suleymanozi