AK Parti'nin kimi icraatlarından memnun olmayan, lakin
Erdoğan'a hayranlığını da her fırsatta dile getiren bazı seçmenler
bu seçimde sandığa gitmeyeceğini söylüyor.
Gerekçelerini artık hepimiz biliyoruz, çünkü aylardır sosyal
medya üzerinden seslerini duyurmaya çalışıyorlar.
Tekrarlamak gerekirse...
Belediye ya da teşkilatlara tepki göstereni de var, EYT, 3600
Ek Gösterge gibi konularda verilen sözlerin tutulmadığını söyleyeni
de... Yolsuzluklardan yakınanı da var, ekonomik krizden bunaldığını
belirteni de...
Bütün bunların yanında bir de aday gösterilen isimlerden
memnun olmayanlar var.
Bir önceki yazımda, "CHP'nin gösterdiği
en iyi isim, AK Parti'nin gösterdiği en kötü ismin tırnağı bile
etmez" şeklinde iddialı bir cümle kurmuştum
ve bu iddiamın arkasındayım.
Bakın size bir şey anlatayım.
CHP geçtiğimiz hafta bazı ilçelere aday gösterilecek isimleri
belirlemek üzere Parti Meclisi'ni topladı. Neler olduğunu az çok
duymuşsunuzdur.
CHP'nin kurmayları bile aday gösterilmek bazı istenen
isimlere şiddetle itiraz etti. Bu isimler, HDP'ye yakınlığıyla
bilinen ve Güneydoğu'daki terör eylemleri sırasında PKK'ya açıkça
destek verenden oluşuyor.
İtirazlar öyle bir noktaya geldi ki Kemal Kılıçdaroğlu
istifanın eşiğinden döndü.
Yani bir parti düşünün ki Genel Başkan'ın aday göstermek
istediği isimler, parti yönetimindekileri dahi çileden çıkarıyor.
Ama gelin görün ki CHP seçmeni açıklanan isimlerin PKK'ya
yakınlığını bilmesine rağmen bir tekine bile itiraz
etmiyor.
"Parti hangi ismi aday gösterirse göstersin, biz oy
veririz. Tayyip gidecekse PKK'nın bile gelmesine
razıyız" diyor.
Birlik ve beraberlik nasıl oluyormuş görün!
İYİ Parti CHP ile HDP'nin kayığına binmiş
gidiyor. "Ben ülkücüyüm" ya
da "Ben milliyetçi
muhafazakârım" diyen herkesin değerlerini
ayaklar altına alan partilerle işbirliği Meral
Akşener. Parti teşkilatları ve milletvekilleri patır patır
istifa ediyor.
Ama bir de parti tabanına bakın!
Yapılan bu iğrenç iş birliği hakkında İYİ Parti
seçmeninden bir tek itiraz dahi yükselmiyor. Çünkü hepsinin
ortak bir düşmanı var.
AK Parti ve onun lideri Recep Tayyip Erdoğan!
Hal böyleyken, benim "AK Parti'yi
cezalandırmak isteyenler aslında kendini cezalandıracaklar ama
farkında değiller" deme kızanlar
oluyor.
"EYT sözü tutulmadı, 3600 ek gösterge hakkımız verilmedi,
kimileri zenginleşirken bir fakirleştik. Ekonomik kriz aldı başını
gidiyor. Sen hala AK Parti'ye oy vermemizi nasıl
önerirsin?" diyorlar.
Anlaşamadığımız nokta şurası...
Ben paraya, pula göre oy tercihi yapan seçmenlere
seslenmiyorum. Zaten gelecek olan belediye başkanları bu
hakları veremeyecek çünkü onların elinde böyle bir yetki
yok.
Sahi şimdi aklıma geldi.
Kemal Kılıçdaroğlu, “1 Ocak 2019'dan
itibaren CHP'li belediyelerin olduğu bütün yerlerde asgari ücret
net 2 bin 200 lira olacak"diyordu.
Oldu mu?
Araştırdım, olduğuna dair bir emare göremedim. Bırakın 2
bin 200 lirayı, adamlar çalışanlarına maaş
ödeyemiyorlar.
Böyle bir partinin kendilerine EYT, 3600 ek Gösterge
gibi hakları vereceğine inananları kendi ütopik düşünceleri ile baş
başa bırakıp konuya döneyim.
Zira benim bahsettiğim şey çok daha farklı...
Ben gelir gider tablosu üzerinden değil, çok daha büyük
kayıplar üzerinden yorum yapıyorum.
Mesela; HDP ya da PKK'lıların belediyelere
doluşturulacağından bahsediyorum.
Mesela; Abdullah Gül'ün yeniden siyaset sahnesine sürülüp
Erdoğan'ı alaşağı etme planının bir parçası haline
getirileceğinden bahsediyorum.
Amerika ve Avrupa Birliği'ne bağlı bazı ülkelerin
Venezuela'ya yaptığının bir benzerini Türkiye'ye yapacağından
bahsediyorum.
Bu tehlikeleri önemsemeyip, para, pul üzerinden
yorum yapanlara diyorum ki:
Ya, "Söz konusu vatansa gerisi
teferruattır" diyeceksiniz. Ya
da "Vatanın canı cehenneme, ben parama
bakarım" diyeceksiniz.
Tercihinizle kaderinizi belirleyeceksiniz!