AK Parti camiasının, parti kuracakları söylenen Abdullah
Gül ve Ahmet Davutoğlu'nu ihanetle suçlaması en çok karşı cenahı
rahatsız ediyor.
Karşı cenah dediğim, CHP kanadından bazı isimler…
"Efendim parti kurmak ne zamandan beri illegal bir iş oldu,
parti kurmak isteyenler ne zamandan beri hain sayılmaya
başlandı?" diye soruyorlar.
Oysa bir dönem AK Parti çatısı altında siyaset yapan bu iki
kişi hakkında söyledikleri ve iğrenç yakıştırmalar hala
kulaklarımızı tırmalıyor.
"Abdullah Gül Cumhurbaşkanı olursa, darbe
yaparız" diye e-muhtıra yayınlayan askerlerle
aynı safta yer aldılar. Gül'ün eşi Hayrunnisa Gül hakkında iğrenç
cümleler kurdular. Hatta Playboy şeklinde çizilmiş karikatürlerini
bile yayınladılar.
Ahmet Davutoğlu'nu Suriye'yi karıştıran, ülkeyi Ortadoğu
bataklığına sürükleyen adam olarak yıllarca
suçladılar. "Bu hallere Derin Strateji kafası
yüzünden geldik. Az daha görev yapmış olsa bizi Rusya ile savaşa
sokacaktı"diyerek kendisiyle dalga
geçtiler.
Şimdi, bu ikiliyi kurtarıcı olarak görüyorlar!
Ülkeyi kurtaracak kahramanlar olarak görmüyorlar ha, sakın
yanlış anlaşılmasın. "Bunların parti kurması
durumunda oyları bölünen AK Parti iktidardan düşer ve biz de
Erdoğan'dan kurtuluruz" diye
düşünüyorlar.
İmkanları olsa her ikisini de bir kaşık suda boğacaklar ama
şimdilik "Düşmanımın düşmanı
dostumdur" anlayışıyla hareket etmek
zorundalar.
"Efendim parti kuranlar ne zamandan beridir hain ilan
ediliyor" diyen bu arkadaşların anlamadığı şey
şu...
Eğer bundan 18 yıl önce Recep Tayyip Erdoğan siyaset
sahnesine çıkmamış olsaydı, şimdi pışpışladıkları bu iki isim
siyaset sahnesinde yer alamayacak, yer alsalar bile silik siyasetçi
olarak kalacaklardı.
Tabiri caiz ise Recep Tayyip Erdoğan elinden tuttuğu bu
ikiliyi, rüyada dahi göremeyecekleri makamlara
taşıdı.
Mesela...
Abdullah Gül'ü önce Başbakan yaptı. Sonra kendisi Başbakan
olunca Gül'ü bu kez Dışişleri Bakanı koltuğuna oturttu. Sonra,
darbe girişimlerine rağmen ve partisi kapatılma riski ile karşı
karşıya kalmasına rağmen Gül'ün elini bırakmadı, bu kez
Cumhurbaşkanlığı makamına taşıdı.
Sonra...
Sonra, bu makama gelen Abdullah Gül'ün her yeri ayrı oynamaya
başladı! Kurduğum cümlenin ne kadar ağır olduğunu biliyorum zira
durumu ancak böyle bir cümleyle tarif edebilirdim.
Anayasa Mahkemesi'nin AK parti aleyhine verdiği kararlara
destek vermeler...
O dönemde hükümet kararıyla yasaklanan twetter'a kaçak
yollarla girip AK Parti'yi ve Erdoğan'ı iğneleyici mesajlar
yazmalar...
Erdoğan'ın, 17/25 Aralık
döneminde yaptığı "Sayın Cumhurbaşkanımızı,
beni ve ailelerimize, çocuklarımıza varıncaya kadar herkesi
dinlemişler" sözlerine
cevaben, "Benim ortaya çıkmasından korktuğum
bir durum yok" diyerek yol
arkadaşını "Dinlemelerden neden korkuyorsun
ki" pozisyonuna sokmalar.
Bunlar Gül'ün yaptığı şeylerden sadece birkaç
tanesiydi...
Ahmet Davutoğlu'na gelince...
Erdoğan'ın danışmanlığını yapan isimlerden biriydi. Erdoğan
onun da elinden tuttu, önce Dışişleri Bakanı yaptı. Sonra kendisi
Cumhurbaşkanı olunca "Al, partiyi sen
yönet" diye teslim etti.
Davutoğlu buna karşılık ne yaptı?
7 Haziran seçimlerinde kendi elleriyle oluşturduğu
milletvekili listesiyle dibe vurdu, yüzde 41'i gördü. CHP ile
koalisyon yapmak için kılı kırk yardı. Erdoğan devreye girip vekil
listesini bizzat kendisi yapınca ve seçimi yenileyince, AK Parti bu
kez yüzde 49.5 oy aldı.
Davutoğlu bu oyu kendisinin aldığını
söyleyip, "Bu partinin lideri artık
benim"demeye başladı. Erdoğan'a sadakatle bağlı olan
il ve ilçe teşkilat başkanlarını birer ikişer değiştirmeye
başladı.
Kendi medyasını kurmaya, Erdoğan'ı savunan yazarları aforoz
etmeye hazırlandı. Emrindeki elemanları, "Reis
dönemi bitiyor, Hoca dönemi başlıyor"diyerek
Erdoğan'ı partiden silmeye hazırlandı.
Erdoğan olanları izledi, izledi, izledi ve her seferinde
uyardı. Ama baktı ki uyarılar fayda
etmiyor, "Bu parti seninle
yürümez" diyerek kendisini kenara
aldı.
Olaylar bu kadar net!
Şimdi CHP'liler, "Bizim içimizden de bazı
arkadaşlar gitti kendi partilerini kurdu ama biz hiç kimseye hain
yaftası yapıştırmadık" diyor ya...
Beni bir gülme alıyor!
Yahu canımın içi!
Senin partinin başındaki zatı muhterem, Erdoğan gibi
darbelerle ve manşetlerle çatışa çatışa bir yerlere gelmedi ki!
Seks kaseti kumpasıyla genel başkan oldu yahu!
Kaldı ki bugüne kadar elinden tutup makam sunduğu kimse
olmadığı gibi, kendisinden üstün olan partinin önemli kurmaylarını
harcayıp durdu. Erdoğan'a rakip olmaktan korktuğu
için, "tatanka" ile ünlenen
Muharrem İnce'yi aday gösterdi unuttun mu?
Niye?
Bir sonraki kurultayda kendisine rakip olamasın
diye!
Bak şimdi Ekrem İmamoğlu'nu öne çıkarıyor. Allah var, adı
sanı bilinmeyen bir adamı 3 ayda Türkiye'nin en popüler adamı
haline getirme konusunda iyi iş çıkardı.
Ha şimdi şunu söyleyeyim.
Muharrem İnce Cumhurbaşkanı olamayıp Kemal Kılıçdaroğlu'na
rakip olmak isteyince kendisini hain ilan eden sizdiniz. Adamı öyle
bir harcadınız ki sesi soluğu çıkmıyor.
Yarın, Ekrem İmamoğlu İstanbul seçimini kazanamaz da
Kılıçdaroğlu'nu koltuktan indirmek için harekete geçerse, siz bunu
da bir ihanet olarak görecek ve onu da
harcayacaksınız.
CHP'li seçmen isteyecek ama siz milletvekilleri İmamoğlu'nu
partinin başında istemeyeceksiniz.
İşte AK Parti ile aranızdaki fark tam da burada ortaya
çıkıyor.
AK Parti'nin tepeden tırnağa her bir neferi, Gül ve
Davutoğlu'nun parti kurmasını istemiyor ve ihanet olarak
görüyor.
Sizde ise durum tam tersi...
Halkın istediğini siz istemiyorsunuz. Çünkü derdiniz ülke
değil, koltuk!
Özetleyecek olursam...
AK Parti sadece bir parti değil, aynı zamanda bir davadır.
İçinden çürükler çıkabilir, hainler çıkabilir, hatta hırsız ya da
yolsuzlar çıkabilir. Ama bunların olması, AK Parti'nin ve AK
Parti'nin içindeki diğer temiz insanların hak davasını savunduğu
gerçeğini değiştirmez.
Bu nedenle...
Ve bu davaya zarar veren veya verecek olan herkes, AK
Partililerin gözünde ve gönlünde hain damgalanır.
Mesele bu kadar basittir!