Yeniden 'muhtar bile olamaz' dönemi mi?

CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’na “Hapis ve siyaset yasağı geldi” haberini okuduğum an bugün bir gazete yöneticisi olsam buna ne başlık atardım diye düşündüm.

CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’na “Hapis ve siyaset yasağı geldi” haberini okuduğum an bugün bir gazete yöneticisi olsam buna ne başlık atardım diye düşündüm.

Bundan 25 yıl önce İstanbul Belediye Başkanı Tayyip Erdoğan’a, okuduğu bir şiir nedeniyle,  hapis ve siyaset yasağı geldiğinde, başında olduğum Hürriyet gazetesinde tek sütunluk bir başlık atmıştım:

“Muhtar bile olamaz…”

Bunu söyleyen biz değildik. Dönemin en yüksek yargı organlarından birinin başındaki insandı. Adının verilmemesi kaydıyla söylemişti.
Başlık hukuken doğruydu.
Çünkü siyaset yasağı demek, artık hiçbir kamusal göreve seçilememek anlamına geliyordu. Yirmibeş yıl sonra bugün, geriye baktığım zaman ise gördüğüm manzara şu:

-“Başlık hukuken doğruydu, ama toplumun ruhunun ve hayatın akışının tamamen tersineydi. “Zamanın ruhunu” okuyamamıştım.

Hukuken doğru olan bu başlığı aradan geçen 25 yıl öylesine ağır tekzib etti ki, sanırım bütün medya tarihinin kollektif hafızasına kazındı.

Muhtar bile olamaz başlığı attığımız insan! O ne oldu?
Çünkü “Muhtar bile olamaz” diye başlık attığımız insan, önce bir siyasi partinin genel başkanı oldu. Sonra Başbakan oldu. Sonra Cumhurbaşkanı oldu.

Yakın tarih o başlığı çöp tenekesine attı, o insanı da cezaevinden çıkarıp, ülkenin tepesine oturttu.

Ama nasıl oldu bu?

Bugün il başkanına hapis ve siyaset yasağı getirilen CHP’nin ve ve o günkü genel başkanı Deniz Baykal’ın desteği ile, siyaset yasağını kaldıran kanun değişikliği yapıldı.
Erdoğan Siirt’te yapılan ara seçime katıldı.
Milletvekili seçildi ve 20 yıldır ülkeyi yönetiyor.

Bugüne kadar hiç seçim kazanamadım ama bir referandum kazandım

Yetmişbeş yaşındayım…
1960 yılından bu yana ülkemin siyasi gelişmelerini yakından izledim.
Sık sık söylediğim gibi “Bugüne kadar oy verdiğim hiç bir parti iktidara gelemedi.” Ama oy verdiğim 4 referandum var ki, onlardan sadece birini kazandım.

1987 yılında rahmetli Turgut Özal döneminde yapılan ve Bülent Ecevit, Süleyman Demirel, Alpaslan Türkeş, Necmettin Erbakan gibi 12 Eylül’de siyaset yasağı getirilen insanların yasağının kaldırılması referandumu…

1982 Anayasa referandumunda ve Erdoğan döneminde yapılan iki referandumda savunduğum görüşler kaybetti.

Ama 1987 referandumunda  yasakların kaldırılması için “ evet”  oyu kullandım. Ve yasaklar kaldırıldı.

O günlerde yazılarımda da Özal’a, “Bu yasakları Meclis’te kaldırarak bunun şerefini siz kendi hanenize yazdırın” dedim.

Muhtar bile olamayacakların şanlı demokrasi tarihi
Yaşadığım hayat, tanık olduğum olaylar bana şunu gösterdi:
Siyaset yasağı ve hapis cezası, o cezayı alan insanı küçülmüyor, tam aksine büyütüyor. Ülkemizin yakın tarihinin önemli bir bölümü, “Muhtar seçilme hakkı “ bile elinden alınan insanlar tarafından yazılmıştır.

12 Eylül’den sonra hapise giren ve siyaset yasağı getirilen iki insan, Süleyman Demirel, Bülent Ecevit ve Necmettin Erbakan daha sonra bu ülkenin başbakanı oldular. Demirel devletin tepesine, Atatürk’ün oturduğu Çankaya Köşkü’ne çıktı.

Deniz Baykal ana muhalefet partisi başkanı oldu ve Erdoğan’ın yasağının kaldırılması için destek verdi.

Şu an hapiste olan Selahattin Demirtaş’a gelince…

Hapis cezası onu küçültmedi., tam aksine içerde kaldığı her gün biraz daha büyütüyor.

Hiç kuşkumuz olmasın ki, onu ilerde ülkemizin siyasetinde ve yönetiminde çok yapıcı bir aktör olarak göreceğiz.

Siyaset yasağını rejim adaleti getiriyor
Siyaset yasağı getiren kadrolara gelince, onları iyi hatırlayan  var mı? Ben görmedim… 28 Şubat’ta parti kapatma iddianamesi yazan savcıları, kapatan hakimleri iyi hatırlayan… Onu da görmedim.

Siyaset yasaklarını “Rejimin adaleti” getiriyor.

Ama rejimlerin  yasakları millet kaldırıyor.

Biri 1987’de olduğu gibi referandumda, yani millet oyuyla..

Öteki Meclis’te milletin vekillerinin oylarıyla…

Biri direk olarak Milletin, öteki ise Yüce Meclisteki  vekillerinin hanesine yazılan şeref beratı oluyor.

Kılıçdaroğlu helalleşmeyi unuttu mu yoksa sindi mi?
Türk ekonomi tarihinin en büyük devrimcisi Turgut Özal’ın gerileme süreci 1987 Referandumu ve 1989 yerel seçimleriyle başladı.

AKP’nin son yerel seçimde uğradığı yenilgiyi bir hatırlayalım.

İstanbul’u birincisine az farkla kaybedip, tarihi bir yanılgı ile seçimi tekrarlamaya kalkınca bu yenilginin açık bir hezimete dönüşmesi yeterince ciddi bir uyarı değil miydi…

Dün ve bugün konuştuğum makul AKP’lilerin çoğu Osman Kavala ve Canan Kaftancıoğlu’na verilen cezaları içlerine sindiremiyor.

“Bu yargının kararıdır” demek işi çözmüyor.

İstanbul seçiminin tekrarı da yargının kararıydı.

Bu kararlar sadece siyasete değil Türk yargısına da ağır darbeler vuruyor.

Ama bilelim ki en büyük darbeyi, değişimi, “Adalet, Demokrasi, refah, barış, liyakat, eşitlik, ötekileştirmeme” getirmek olarak gören ve savunan insanları zayıflatıyor…

Yumruklarını sıkarak, hançerelerini gererek “İntikam, rövanş, kan davası” çığlıkları atanların ateşine kömür taşıyor…

Kılıçdaroğlu’nun artık ağzına “Helalleşme” kelimesini almaması hepimiz için çok düşündürücü bir ruh hali değil mi…

Yorumlar