Mehmet Durakoğlu'nun gafı, bana Kemal Alemdaroğlu'nu hatırlattı

Mehmet Durakoğlu'nun sözleri, benim zihnime birden 'Kemal Alemdaroğlu' ismini getirdi. Peki neden?

Önce Halk TV'de yayınlanan ve Ayşenur Arslan ile İstanbul Barosu Başkanı Avukat Mehmet Durakoğlu arasında geçen şu diyaloğu paylaşmak isterim...

- "Bunak kadın demek" hakaret sayılır mı?

- Yani sanmıyorum. Çünkü bunamak, tıbbi de bir terim.

- Benden söz ediyor da...

- Ha, yani o zaman olabilir. Olur!

Bu diyalog, sosyal medyada büyük olay oldu. Aslına bakarsanız çok da gündem olacak bir konu değil. Çünkü basit bir gaf veya ne diyeceğini bilememe durumu olarak izah edilebilir. Canlı yayınlarda neler görüyoruz, neler yaşıyoruz...

Nitekim medyada "skandal" olarak yer bulan bu diyalog, sosyal medyada alay konusu oldu. Aslında en güzel tepkiyi sosyal medya verdi "çok da ciddiye alınacak bir durum değil" dercesine...

Medyada skandal olarak yer almasının nedeni ise "hukukun adamına göre değiştirme" çabası olarak görülmesiydi. Bir avukatın; hele bir de İstanbul Barosu'nun başındaki bir avukatın saniyeler içerisinde nasıl U dönüşü yaptığını, ve nasıl adamına göre muamele çektiğini ele verdi bu diyalog. 

Fakat Mehmet Durakoğlu'nun sözleri, benim zihnime birden 'Kemal Alemdaroğlu' ismini getirdi. Peki neden?

Ne alakası var diyeceksiniz ama anlattıklarımın sonunda bana hak vereceğinizi umuyorum. 

Sene 2015 ve ben piyasada yeni yeni gazeteci olmaya çalışıyorum. Şubat ayı gelmiş ve 28 Şubat için kısa da olsa bir belgesel yapmak istiyorum. O dönem çalıştığım Hilal TV'nin imkanları ile gazeteci, yazar, siyasetçi, hukukçu; kimi bulabiliyorsam röportaj yapıp mini/amatör belgeselimi çıkartmayı başarmıştım. İlk tecrübemdi ve konu da en çok merak ettiğim konulardan biri olan 28 Şubat'tı. 

Röportaj yaptığım isimler arasında beni en çok hayretlere düşüren isim ise o dönem AK Parti İstanbul Milletvekili olan ve 28 Şubat'ın mağdurlarından olan Avukat Fatma Benli olmuştu. Uzun uzun o dönemi anlatmıştı ve birçok davanın da kendisine geldiğini belirterek çok ilginç hikayeler paylaşmıştı. 

Fakat bir detay vardı ki; yok artık demiştim. Avukatlık ofisinde yaptığımız röportaj esnasında sevgili Fatma Benli, eline bir kitap aldı ve bana sayfa sayfa gösterdi. Kitap Kemal Alemdaroğlu'nun yazdığı 1997 basımlı "Yüksek Öğretim ve İstanbul Üniversitesi Mevzuatı" isimli bir yasa kitabıydı. Yani o kitapta sadece yasalar vardı. Yorum veya kişisel görüşe yer olmayan bir resmi kitap...

Benli, sayfaları tek tek gösterdi. Yasalar madde madde geliyordu. Kitabın 278. sayfasında Yüksek Öğretim Kanunu yer alıyordu. Bu kanunun ek maddelerindeki sıralama aynen şu şekildeydi:

Ek 14

Ek 15

Ek 16

Ek 18

Sizin de ilginizi çektiği gibi madde Ek 17, kitapta yoktu. Buharlaşmıştı adeta. Ve bu yok edilen madde ise sıkı durun "Kılık kıyafet özgürlüğü/düzenlemesini" kapsayan maddeydi. Yani öğrencilerin başörtülü olarak üniversiteye girebilmesine izin veren madde...

Yani, dönemin o karanlık zihniyeti, başörtülüleri üniversiteye almamak için kanun kitabından kanunu çıkarmaktan geri durmamıştı. Bu tam bir skandal değil mi?

Beni şoke eden bu gerçeği gösteren Fatma Benli aynen şu ifadeyi kullanmıştı: Yasağı uygulayanlar, hoşlanmadıkları ve fiilen uygulamadıkları kanunun olduğu ilgili sayfayı yırttırıp yeniden bastılar. 

Ne kadar vahim bir durum değil mi kanunları adamına göre esnetmek, değiştirmek hatta kaldırmak? Bunu da 28 Şubat'ta olduğu gibi kafalarına göre yapmak...

İşte Mehmet Durakoğlu'nun sözleri, bir anda bu kepazeliği hatırlattı bana. Buradan klasik "Bunlar gelirse bakın başımıza ne gelecek, başörtüsünü yasaklayacaklar vs" gibi karanlık senaryolar çizmek değil amacım.

Ama bilhassa bu zihniyetle kol kola olan muhalefet partilerinin bu ur gibi yayılan zihniyetten kurtulmalı diyorum. Bu şekilde ne halkı ikna edebilirsiniz ne de geçmişinizdeki yasakçı ve keyfiyetçi mantığınızı unutturabilirsiniz. 

Yorumlar