Kara propaganda

Operasyon sadece sahada değil aynı zamanda medya aracılığıyla terör örgütünün ve yandaşlarının kara propagandasına karşı mücadeleyle devam ediyor.

Türkiye'nin Suriye'de başlattığı Barış Pınarı Harekatı'nda bir haftayı geride bıraktık. Operasyon sadece sahada değil aynı zamanda medya aracılığıyla terör örgütünün ve yandaşlarının kara propagandasına karşı mücadeleyle devam ediyor.

Üstelik sahada olduğu kadar zor ve çetin. Sahada asker gücünüz ve elinizdeki yeni nesil silahlar konuşurken medyada en büyük silahınız propaganda gücünüz. Ve tabi ikisi içinde belirleyici olan taktik üstünlüğü. 

Türk ordusunun onca badireden geçmiş olmasına rağmen sahadaki gücü tartışılmaz. Harekatın başlangıcından beri Türk savaş uçakları nokta atışlarıyla hedefleri vuruyor, İHA ve SİHA'ların başarısı ortada. Askerlerimiz Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı'daki gibi Fırat’ın doğusunda da terörist temizliği yapıyor. Bütün bunlar Türkiye'ye karşı bir kara propaganda yürütülürken ayrıca titizlikle yapılıyor.

Peki aynı başarıyı kara propagandayı yapan/yayan medyaya karşı gösterebiliyor muyuz?

Dünyada propaganda denince ilk akla gelen isimlerden birisi olan Joseph Goebbles vakti zamanında propagandayla ilgili şu sözleri söylemiş: "Propagandası yapılan şeyin gerçek ya da yalan olduğu önemli değildir, önemli olan ne kadar çok kişiye ulaştığı ve ne kadar çok kişiyi inandırabildiğinizdir."

Bugün bu kural hala geçirliliğini koruyor ne yazık ki. 

Türkiye harekatın ilk günlerinde operasyon bölgesindeki dini azınlıklar üzerinden yürütülen bir kara propagandaya maruz kaldı. Bu tutmayınca ardından DEAŞ ve "siviller öldürülüyor" söylemi üzerinden propagandalarını sürdürüyorlar.
Kimler?
Bu sorunun cevabı olarak 7 düvel desek hiç de abes kaçmaz heralde. 
  
Batı medyasının Türkiye'nin Suriye operasyonundan duyduğu rahatsızlık ortada. Fakat bir de "içimizdeki İrlandalılar" var. Daha içeride derdimizi anlatamıyorsak dışarıda nasıl anlatacağız?

Derdi sadece bağcıyı dövmek olanları bunun dışında tutarak içerideki kutuplaşmanın dışarıya olumsuz bir yansıması olduğunu söyleyebiliriz. Bir klişeden değilse özellikle birlik ve beraberliğe en çok ihtiyacımızın olduğu böyle zamanlarda içeride bütünleşmeyi sağlayabilirsek dışarıya karşı da sesimiz o kadar gür çıkacaktır. 

SOSYAL MEDYADA PROPAGANDA

Gelelim sosyal medyadaki yalan ve iftiralarla yürüyen kara propagandaya.

Feyk hesapların ardına saklanarak haince ve alçakça saldırmaya alışmış bir güruh var ve sosyal medyada bunun için bulunmaz bir ortam. Çünkü sosyal medyada her zaman negatif olan daha fazla prim yapıyor. Allah'tan bu tür sosyal medya operasyonlarına şerbetli hale geldik de birkaç saat geçmeden karşı operasyonla neyin ne olduğu, eğrisi, doğrusu ortaya çıkıyor artık. 

Ama bir de "mekanın sahibi" meselesi var.

Sonuçta babamızın malıymış gibi kullansak da bu sosyal medya mecralarının bir sahibi var. İşte bu dev şirketler bize her ne kadar "özgürlük" satsa da bunun "işime geldiği kadar özgürlük" anlamına geldiğini biliyoruz. Bilmeyenler içinse Twitter bunun çok güzel bir örneğini Barış Pınarı Harekatı sırasında sergiledi.

İngilizce yayın yapan TRT World kanalı neredeyse 10 gündür Twitter sansürü altında.

TRT World'e hiçbir uyarı ya da bilgilendirme yapmadan (ki normal prosedüre göre bunu yapması gerekiyor) tweetlerini "hassas içerik" uyarısıyla kullanıcıların görmesini engelliyor. TRT World özellikle harekat başladığından beri Türkiye'ye karşı başlatılan kara propagandayı gözler önüne seren bir yayıncılık yapıyordu. Yalan ve yanlış haberlerin doğrularını tüm dünyayla paylaşıyordu. Twitter bunu "hassas içerik" bahanesiyle engellerken terör propagandası yapan hesaplara izin veriyor.

Bu arada Twitter'ın Ortadoğu editöryal konularından sorumlu olan yöneticisinin aynı zamanda İngiliz ordusu Psikolojik Harp Birimi çalışanı olduğunu da not edelim. 

Twitter da Goebbles mantığıyla gidiyor olmalı ki Türkiye'nin haklı tezlerinin ya da yayılan yanlış bilgelerin doğrularının daha çok insana ulaşmasını engelliyor. Yoksa uluslararası yayın yapan bir devlet televizyonunu sansürlemesinin başka bir açıklaması olamaz. 

HAD BİLDİRMEK ONUN İŞİ....

Uluslararası medya kuruluşlarına derdimizi anlatmaksa galiba en zoru. Zira birkaç ülke dışında Türkiye'nin yanında olan kimse yok. Yalnız ve güzel ülkem...

Biraz onların anlamak istemeyişinden biraz da bana kalırsa bu alanda yeterli ve doğru hamleleri yapmakta geç kalışımızdan olsa gerek Türkiye haklı tezlerini anlatmakta güçlük çekiyor.

Birkaç gündür Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Gülnur Aybet'in uluslararası televizyon kanallarında, adeta militana dönüşmüş televizyoncularla verdiği mücadeleyi izliyoruz.

Program sunucuları soru sormuyor resmen taraf tutarak, saygısızca saldırıyorlar. Utanmasalar yeryüzündeki tüm katliamlardan Türkleri sorumlu tutacaklar, o derece nefret kusuyorlar. 

Tabi bunda Gülnur Aybet'in iftiralara karşı boyun eğmeden, ezilmeden, Türkiye'nin haklı gerekçelerini ve Batı'nın iki yüzlülüğünü çat çat yüzlerine vurmasının da etkisi var. Çünkü Aybet'in özgüveni ve cevapları sinir kat sayılarını tavana çıkarıyor ve bu her hallerinden belli oluyor. 

Hem bir kadın olarak hem de bir Türk vatandaşı olarak Gülnur Aybet'i her defasında gururla izliyorum. 

Uluslararası arenada, en azından medyada Gülnur Aybet gibi birkaç kişi daha olsa ortalığı yıkar geçerdik. Net!

Gerisi zaten diplomasinin işi... 

twitter.com/Htckubra 

Facebook Hatice Kübra 

Yorumlar