Hrant Dink'in sağduyu misyonunu onurla taşımak

Gerçek gazeteci veya aydın, kimsenin risk almadığı bir ortamda risk alan ve hakikati ne pahasına olursa olsun dile getirendir. Hrant, neredeyse kimsenin risk almadığı bir dönemde Türkiye'nin en hassas konularından biri olan Ermeni meselesinde risk almıştır.

Gazetecilik, onurlu bir meslek. Gerçeği, doğruyu ve hakikati yazmak, anlatmak ve kamuoyu ile paylaşmak hem büyük bir sorumluluk hem de büyük bir misyon. Bu yüzden mesleğini namus bilerek yapan gazeteciler, toplumun aydınları olmaya en yakın olanlardır.

İşte böyle aydın bir gazeteciydi Hrant Dink... Kalemini sahici bir karakterle kullanan bir aydındı.

Birkaç gün önce suikaste kurban gitmesinin on üçüncü yılında andık Hrant'ı. Suikaste ilişkin dava süreçleri devam ederken bizler de bu cinayetin aydınlatılmasını bekliyoruz. Kim yaptı, kim yaptırdı tartışmalarına girmeyeceğim. Zaten Türkiye'deki siyasi ortamı bir anda değiştiren bir suikast olması nedeniyle üzerine çok şey konuşuldu ve halen konuşuluyor.

Ben bu yazıda kısa da olsa bir gazeteci olarak Hrant  Dink'ten bahsedeceğim. 

Gerçek gazeteci veya aydın, kimsenin risk almadığı bir ortamda risk alan ve hakikati ne pahasına olursa olsun dile getirendir. Hrant, neredeyse kimsenin risk almadığı bir dönemde Türkiye'nin en hassas konularından biri olan Ermeni meselesinde risk almış ve şunları söylemiştir.

"Türkler ve Ermeniler olarak birbirimize tavırlarımız açısından hastalıklı iki toplumuz biz. Klinik vakalarız. Kim tedavi edecek bizi? Fransız senatosunun kararı mı, Amerikan senatosunun kararı mı? Kim reçeteyi verecek, kim bizim doktorumuz? Ermeniler, Türklerin doktoru, Türkler de Ermenilerin doktoru. Bunun dışında doktor, ilaç, hekim yok. Bunun dışında bir çaremiz yok."

Hrant bu sözlerin ardından Ermeni diasporası ve Türk milliyetçilerine ayrı ayrı seslenmiş ve yanlış yolda olduklarını belirtmiştir. 

Yine Hrant, her sene Ermeni soykırımı yasa tasarıları onaylayarak kriz nedeni olan Avrupa ve Amerika'ya seslenmiş ve; "Dünyaya diyorum ki, senin Ermeni soykırımını tanımış olman ya da olmaman benim için beş para etmez."

Herkesin tarafgir ve dışlayıcı tavırlarla bu konuyu köpürttüğü ve uzlaşı adına kimsenin risk almadığı bir ortamda Hrant, bu sözleri nedeniyle ne Ermeni diasporasına ne de Türk milliyetçilerine yaranabildi. Böyle bir kaygısı da yoktu zaten.

Sadece Ermeni meselesi değildi Hrant Dink'in gündemine aldığı konu. O insan hakları, hayvan hakları, yerellik, kültür, tarih ve siyaset alanında ufuk açan yazıları ile farkını ortaya koymuştu. 

Kürt sorununun belki de en fazla kaşındığı dönemlerde ABD'nin güdümünde bir Kürt devletine karşı olduğunu belirtmiş ve tıpkı Ermeni meselesinde olduğu gibi "bu toprakların sorununu bu topraklarda çözelim" demiştir.

Olayları değerlendirirken toplumun içinden konuşan Hrant, katilleri oradan çıktığı için kin ve nefretin merkezi olarak gösterilen Trabzon'da halk ile sohbet etmiş ve bildiklerini cesurca, nezaketle söylemişti. Trabzon halkı ise bilinenin aksine son derece hoşgörülü bir şekilde yaklaşmıştı. Aslında o Anadolu halkının sağduyusuna güveniyordu. Ve bu güven kendisini katledenlerin kin ve nefretinden çok daha büyüktü.

Gazeteci veya aydınlar, cesur olmalı. Doğru bildiğini söylemeli ve ne olursa olsun çekinmemelidir. Bağırarak sesini değil, konuşarak sözünü yükseltmelidir. Hiç şüphesiz bu profile en uygun isimlerden biri de Hrant Dink'tir. 

Bir Anadolu hayranı olan Hrant Dink'in hayatı; sağduyuya, barışa, huzura, müzakereye ve diyaloğa davet etmekle geçmiştir. Belki de bugün Orta Doğu'nun en ihtiyacı olan şeydi bu. Fakat Hrant, çağırdığı bu erdemli duruşun aksine hınç, kaos, çatışma ve kan ile beslenen zihniyetin kurbanı olmuştu. Belki de Hrant'ın cansız bedeni üzerinden bir kaos planlanmıştı. Fakat onun hoşgörü söylemi öyle güçlüydü ki cenazesinde yüz binlerce insan toplanmasına rağmen kaos hayalleri kuranların hevesleri kursağında kalmıştı.

Hrant Dink,  bu topraklarda yaşanan acıların yine bu topraklarda çözülmesi gerektiğini vurguladı hep. Günümüzde dahi hem Türkiye için hem de Orta Doğu için o kadar yerinde bir söylemdi ki bu...

Arkadaşları onu "sahici bir adamdı" sözleriyle tanımlıyordu. "Sahici özgür bir kalem" diyorum şimdi ben de ona. Onu tanıyanlar bilirler. O kendisini bir güvercine benzetirdi. Adeta özgürlüğün simgesiydi. Ve "bu topraklarda kimse güvercinlere bir şey yapmaz" diyordu. 

Gelin görün ki bu toprakların bir gencini kullananlar, o güvercinin nefes almasını istememişlerdi.

"Acıyı onurla sırtlayıp taşımak" deyimi ile açıklıyordu yüz yıllık sorunları. Biz ise bu onurlu duruşu anıyoruz her sene aynı yerde. O vurulup hayata gözlerini yumduğu köşede.

Bir gazeteci olarak her gazeteci adayının muhakkak tanıması ve bilmesi gerektiğini düşündüğüm isimlerden biridir Hrant. Tıpkı onunla aynı akıbeti paylaşan Uğur Mumcu gibi...

Gazeteciliğin yok olmaya yüz tuttuğu bir dönemde cesur, hakkaniyetli, dürüst, sahici ve sağduyulu kalemlere ihtiyacımız var. Bu açıdan genç gazeteciler ve adaylar için  önemli bir örnektir Hrant. 

Hrant Dink'in yabancı medya mensuplarına verdiği bir röportajda söylediği şu cümle ile bitirelim:

"My history, My truth"
"Benim tarihim, benim hakikatim" 

Bu topraklarda yaşadığımız ayrışmaları ve sorunları yine bu topraklarda çözme iradesini her an ortaya koyabilme ümidiyle...

Yorumlar