Fehmi Koru da çok oluyor ama...

Fehmi Koru da çok oluyor ama...

 

Elbette test edilip doğrulanmadan adına “Atasözü” denilen hiçbir “deyiş” yoktur…

Tarih boyunca bizden önce yaşamış olan insanlar katrilyonlarca lâf etmişlerdir…

Ama…

İçlerinden kaçı “Atasözü” olarak gelebilmiştir günümüze kadar?..

Bin, on bin, bilemediniz yüz bin mi?..

Deyin ki yüz bin

Katrilyonlarca lâf içinde yüz bin nedir ki?..

Test edilip doğrulanan en klasik atasözlerinden biri “dost acı söyler ama doğru söyler” sözüdür…

Meselâ ben; en çok yanlarında sandıkları kişileri karşılarında gördüklerinde hayal kırıklığına uğrayanları eleştiririm…

O dostlarıma “Yahu” diye başlayarak “demek ki sen hiç yaşamamışsın… Demek ki bütün ömrünü lay lay lomla geçirmişsin” derim…

 

Neden?..

Şu yaşıma gelene kadar edindiğim en büyük deneyimlerimden biri, yanımda görünenlerden her birinin bir gün bir başka yerlere savrulabilecekleri; tam da karşıma geçebilecekleri gerçeği…

Böyle bir olay yaşadığımda hiç üzülmem…

Şaşırmam…

“Normal” karşılarım…

Hayatın akışı, insanın fıtratı bu…

Hükümet – Cemaat kavgası başlamadan çok önce o kavganın yaşanabileceğini yazan ilk kişiyim medyada…

İki taraftan da öyle çok eleştirildim ki o öngörüde bulunduğum için…

Ama yanılmadım…

 

Evet, bugün çok deneyimliyim…

Ama…

Hayatın bazı gerçeklerini çok geç anladım meselâ…

Hatta yaşım elliyi bulmuştu o gerçekleri anladığımda…

Örnek mi?..

O halde kendinizden misal vereyim…

Dikkat edin…

Göreceksiniz ki yaşınız eğer otuzu geçmişse artık fark etmeye de başlamışsınızdır…

İnsanları ancak sizden kopmak üzereyken tanımaya başlıyorsunuz...

Size sıkı sıkı bağlı oldukları günlerdeki samimiyetlerinin yerini giderek riyakârlık alıyor…

Hiç itiraz etmeden kabul ettikleri fikirlerinize ısrarlı itirazlar geliyor…

Tam olarak koptuklarından sonra kulağınıza gelen konuşmaların ise onları tam olarak tanımanızı sağlayacak en büyük fırsat olduğunu anlıyorsunuz…

 

Neden otuz yaşınızdan sonra?..

Çünkü…

Otuzdan önce, her hatanızı telâfi edeceğinizden çok fazla emin olduğunuz için midir nedir; bu konuya dikkat etmiyorsunuz…

Bakın çevrenize…

İlle de medyaya…

Daha beş altı ay önce…

Ekrana çıktıklarında…

Ergenekon veya Balyoz gibi davalarda tutuklu şüphelilerin yanında yer alan meslektaşlarımıza karşı ele ele veren iktidar ve Cemaat medyalarının yazarlarını getirin gözlerinizin önüne…

Son zamanlarda birbirlerini nasıl da aşağılıyorlar…

Kendilerine muhalif yazarların etmedikleri hakaretleri ve küfürleri onlar birbirlerine karşı yapıyorlar…

 

Ey güzel insanlar!..

Pek eğitimli olmayan ama hayat mektebini birincilikle bitirmiş rahmetli babacığım şöyle derdi:

“Birileri seni yüzüne karşı tenkit ediyosa onlardan hiç korkma… Aksine… Sıkı sıkı sarıl onlara… Arkandan konuşanlara ise aldırma… Bil ki sen onların önünden gidiyosun… Önden gitmek her zaman daha iyidir…”

Kimi dostlarım (Onlara göre “eski dost” olsam da) zaman zaman Erdoğan’a yönelik eleştirilerim için bana duydukları öfkeyi saklamak ihtiyacını duymuyorlar bile…

“Birden ne oldu da karşı cepheye geçtin?” diyenlerin sayısı çok…

Oysa benim için siyasi veya sosyal düşünce hiçbir zaman “cephe” olmadı…

Açığım pencereden her sabah aynı manzarayı görmedim ki…

Zira…

Bazen güneş vardı gökyüzünde ve renkler havadaki nemden dolayı çok net görünmüyordu…

Kimi zaman gece yağan şiddetli yağmur ve esen rüzgâr, sabah kalktığımda bütün nemi almış götürmüş olduğu için çok daha net görünüyordu her şey gözüme…

Kimi zaman hava yoğun bulutlu oluyordu…

Kimi zaman da kâh açıyor kâh kapıyordu güneş

Benim için halen “dost” olan ama onlar için “eski dost” bile olmadığım o arkadaşlarıma diyorum ki:

“Kendim için yanlış olan bir zamanda Erdoğan’ın yanında oldum… O günlerde onun adına doğru bir şanstım…  Ama o bana fırsat tanımadı…  Buna karşılık kendileri için doğru zamanda yanında yer almayı beceren yanlış insanlara şans tanıdı… Bugün ise o günlerde bana şans vermediği için şükrediyorum… O ise doğru zamanda yanında durmayı bilen yanlış insanlara verdiği şansa lânetler yağdırıyor…”

Ve ben bugün diyorum ki Sayın Başbakan’a:

“Yılışık ve yalaka bir gülücükle size yanaşanlar yerine, yüzünüze karşı kusurlarınızı söyleyebilenleri tercih eseydiniz başınıza bunlar gelmezdi...”

 

Şimdiiii…

Sözü, Fehmi Koru’nun son günlerdeki yazılarına ve dost uyarılarına getireceğim…

Ve bugünkü “Star’da İhtiyar adam, atı, oğlu ve komşuları...” başlığı altında yayımlanan makalesinde anlattığı öyküye…

Tabii ki aynı öyküyü burada tekrarlamak istemiyorum…

Lütfen okuyunuz…

Sonra eğer varsa vaktiniz…

Okurken de eğer sıkılmadıysanız…

Bu yazımı bir kere daha okuyun…

O zaman vermek istediğim mesajı daha net anlayacaksınız…

Pardon…

Az daha unutuyordum…

Bütün bunları okuduktan sonra da Hadi Özışık’ın internethaber.com’da “Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı adayı olmayacak!” başlığı altında yayımlanan makalesini okuyun…

Not:
Bu yazının siyasi yönü de amacı da yoktur…

Sadece ve sadece…

Medyamızda, kişisel küçük veya büyük çıkarlarını devlet aklının üstünde tutan “mefaatperest” arkadaşlarımın akıllarını başlarına almalarını tavsiye etmek amacıyla yazdım…

adnanberkokan@gmail.com