Diyanet'in Ö/6-75/60-273 Nolu 'Tanrı' fetvası

Bu mektubu daha önce okumuştum. Şimdi bu hafta yayınlanacak olan bir kitapta mektupların orijinalini gördüm. Koç Holding’in çeşitli üst düzey görevlerinde bulunmuş Cengiz Solakoğlu hatıralarını yazdı. Alfa yayınları tarafından basılan kitap, “Koç’ta 38 yıl: Anadolu’dan anılarla” başlığı ile bu hafta raflara çıkıyor.

Dün bu kitabı okudum.

Kitabın 76 ve 77’inci sayfalarında çok ilginç iki belge var.

İki kişi arasındaki mektuplaşma bu…

Bir tarafında Koç Holding’in kurucusu rahmetli Vehbi Koç var.

Öteki tarafında ise dönemin Diyanet İşleri Başkanı Lütfi Doğan…

Bu mektuplaşma neresinden bakarsanız bakın Türkiye’de son yıllarda yaşadığımız kutuplaşmanın yarattığı önyargıları paramparça eden ayrıntılar taşıyor.

Mektupların ana konusu “Tanrı” ve “Allah” kelimeleri…

İsterseniz önce şu mektupları bir okuyalım.

Ünlü iş insanı Diyanet İşleri Başkanı'na soruyor
“Sayın Bay Doğan;
Geçen hafta Dolmabahçe Camiinde Cuma namazında hatip hutbeye çıkarak bir takım Türkçe terimlerden bahsetti.  Bu arada ‘Bazıları Tanrı diyor, Tanrı demeyin Allah deyin’ dedi. Bunu hayretle dinledim.

O akşam, başka bir camie giden bir arkadaşımla beraberdim, onun gittiği camide de hatip “Günaydın demeyin,  selamünaleykim deyin’ demiş, arkadaşım da  buna hayret etmiş.

Bu bir talimatla mı oluyor, yoksa hatipler kendileri mi söylüyorlar? Büyük bir reaksiyon yaratmaktadır. Tanrı sözü çok güzel bir sözdür. Bu hususu sizin gibi geniş görüşlü bir din liderimize duyurmak için bu mektubumu yazıyor, saygılarımı sunuyorum.”

Diyanet İşleri Başkanı'nın Ö/6-75/60-273 numaralı cevabı
Dönemin Diyanet İşlerdi Başkanı Lütfi Doğan ona 3 Şubat 1975 tarihli bir mektupla cevap vermiş.

Mektup, T.C Diyanet İşleri Başkanlığı’nda  özel Ö/6-75/60-273 numara   ile kayıda geçmiş. 

Yani özel bir yazışma olmaktan çıkıp, resmi belge niteliği kazanmış.

Fetva da diyebilirsiniz.

Mektup şöyle:

Tarih: 3 Şubat 1975…

Sayın Vehbi Koç

“Başkanlıkça ‘Tanrı, günaydın’ demeyin, diye özel bir talimat yoktur. Hatipler kendi anlayış seviyesine göre hareket ediyorlar. Sürdürdüğümüz eğitimlerle uygun anlayışa getirmeğe çalışıyoruz. Takdir edersiniz ki bu zaman isteyen bir konudur.

Uyarınıza teşekkür eder, yüce Tanrı’dan sağlıklar, başarılar dua eder, selam ve sevgilerimi sunarım.

Dr. Lütfi Doğan

Diyanet İşleri Başkanı”

İki mektubu okuyunca düşündüm.

Bu “Tanrı” mı “Allah mı” ikilemi hala önümüze çıkıyor.

Kndi payıma “Tanrı” kelimesini çok severim.

Türkçenin en güzel kelimelerinden biridir.

İki kelimeyli de kullanırken öyle bir ayırım yapmam.

“Tanrının yarattığı” kavramını kullanırım.

Ama “Allah korusun” derim.

Son zamanlarda “Yaradan” kelimesini de sık sık kullanmaya başladım.

Başkan bizzat kendisi 'Yüce Tanrı' diyor
Bu mektuplar Türkiye Cumhuriyeti’ne, Atatürk’e en bağlı laik ailelerden biri olan Koç’un kurucu babasının camiye giden, inançlarına bağlı bir insan olduğunu gösteriyor.

Bu mektupla Diyanet’e başvurup bir fetva istiyor adeta…

Ama aynı zamanda dönemin Diyanet İşleri Başkanının da nasıl güzel ve hoşgörülü bir zihniyete sahip olduğunu gösteriyor.

Mektubunun sonunda “Yüce Tanrı” ifadesini bizzat kendisi de kullanarak zarif bir zekanın en güzel örneği veriyor.

Nereden bakarsanız bakın, iki inançlı insanın  derslerle dolu çok güzel bir mektuplaşması bu.

Bu mektuplaşmanın Diyanet İşleri Başkanlığının resmi arşivine girmesinden dolmayı da çok mutluyum.

Emel Sayın deyince eğitime bağış akmaya başladı
Kitapta dikkatimi çeken bir bölüm daha var.

Doğan Grubuna ait Kanal D televizyonunda  Uğur Dündar’ın sunduğu bir programda Türkiye Eğitim Gönüllüleri için bağış toplama kampanyası yapılmış.

Çok da iyi bağış toplanmış.

Kampanya’ya sunucu olarak Emel Sayın da katılmış ve öyle bir anekdot anlatmış ki, o anda bağış yağmaya başlamış.

Anlattığı konu, Atatürk’ün katıldığı öğretmenler için düzenlenen bir toplantı ile ilgili. Emel Sayın bu anekdotu Turgut Özakman’ın “Şu Çılgın Türkler” kitabından okuyarak şöyle aktarmış:

“Mustafa Kemal Paşa toplantıya katılır ve konuşmasını yapar. ‘Milletimizi yetiştirmek için kutsal bir görev yüklenmiş olan, gelecekteki kurtuluşumuzun yüce öncüleri, kadın ve erkek öğretmenlerimiz hakkında saygı duygularımı bir kere daha belirtmek istiyorum. Büyük tehlikeler önünde uyanan milletlerin ne kadar se- batkâr oldukları tarihten de bilinir. Silahıyla olduğu gibi, kafasıyla da mücadele mecburiyetinde olan milletimizin, birincisinde gösterdiği kudreti, ikincisinde de göstereceğine asla şüphem yoktur. Her türlü güçlüğü göze alarak bu yolda sarsılmadan yürüyeceğinize inanıyorum. Göreviniz çok önemli ve hayatidir. Bunda muvaffak olmanızı Cenab-ı Hak’tan temenni ederim."

Atatürk kadınlar için öyle bir söz söylüyor ki
Atatürk konuşmasını bitirince herkes alkışlayarak ayağa kalkmış. 

İşte o an çok ilginç bir an yaşanmış.

“Mustafa Kemal Paşa aranarak, ‘Mazhar Müfit Bey,’ diye seslendi. ‘Buyurun efendim.’ Mustafa Kemal Paşa herkesin duyacağı şekilde sesini yükseltti, ‘Kongreye hanım öğretmelerimizi çağırdığınız için sizi kutlarım. Ama hanımefendileri niye böyle ayrı oturttunuz? Sizin kendinize mi güveniniz yok, yoksa Türk hanımlarının faziletine mi? Bir daha böyle bir ilkellik görmeyeceğimi ümit ederim.’” 

Emel Sayın bunları okuduktan sonra başını kaldırmış  ve kameralara dönerek, “Dikkatinizi çekerim, yıl 1922,” demiş. 

Kanal D’nin telefonları kilitlenmişti. İnanılmaz bir mesaj yağmuru başlamış. Rekor bir bağışa daha imza atılmış. Program sonrası Emel Sayın  Cengiz Solakoğlu’na, “Ben bunca yıllık sanat hayatımda hiç bu kadar heyecanlanmamış, bu kadar onurlanmamıştım,” demiş. 

100 yıl önce kadınların faziletine güvenen bir liderimiz vardı
Yıl 1922…

Bugüne daha 100 yıl var…

Liderimizin, kadınların faziletine inandığı yıllardı…

Türkiye’nin masum ve modern yıllarıydı…

Kitabı ilgiyle okudum.

Aklımda en çok da bu iki bölüm kaldı.

(*) Cengiz Solakoğlu: “Koç’ta 38 Yıl: Anadolu’dan Anılarla” Alfa Yayınları, Haziran 2022 

İLGİ: 10.1.1975 tarihli mektubunuz.

Yorumlar