Cumhurbaşkanı Erdoğan seçim sonrası iki önemli açıklamaya imza
attı. Bunlardan ilki, "Kızgın demiri
soğutmak", ikincisi
ise "Türkiye
İttifakı" idi.
Erdoğan bu iki açıklama ile kırgınlıkları, kızgınlıkları, kavgaları
veya tartışmaları geride bırakıp yeniden kucaklaşmayı önerdi. Bütün
siyasi partilerin Türkiye'nin bekasını önceleyen bir anlayışla yan
yana durması gerektiğini tavsiye etti.
Bugüne dek Erdoğan'ın Türkiye'yi kutuplaştırdığından dem vuran ve
Cumhurbaşkanı'nın daha yapıcı bir dil kullanması gerektiğini
söyleyen kesimin bu iki meseleye daha sahici ve yapıcı bir yaklaşım
göstermesini bekledik.
Ancak tepeden tırnağa Erdoğan nefretiyle dolu belli bir kesim bu
sözlerden sonra adeta kin kusmaya başladı. CHP'nin kitap
ticareti yapmaya başlayan yazarı Yılmaz Özdil'i örnek vererek
başlayalım.
Dünkü yazısında Erdoğan'ın söylemlerini kaleme almış. Okudukça
kusma isteği uyandıran sözlerle hem de...
Yazısından bazı satırları buraya aktarayım:
"Cem Küçük buyursun gelsin, Sözcü gazetesinde benim yerimde
yazsın, Emin Çölaşan bizden ayrılsın, Akit gazetesinde yazar olsun.
Fatih Portakal bundan böyle ahaber'de haber okusun, Buket Aydın
gitsin Halk Tv'nin ana haber bültenini sunsun. Türkiye ittifakı
olsun.
Canım ağabeyim Müjdat Gezen toplasın Metin Akpınar'ı Bedri Baykam'ı Edip Akbayram'ı İlhan İrem'i, Dolmabahçe'ye asrın liderimizin iftarına gitsinler.
Atatürkçü Düşünce Derneği çiçek yaptırsın, kafasında fesle
dolaşan tımarhanelik Kadir Mısıroğlu'nu ziyaret etsin, Özgür
Özel rabia işareti yapsın. Bilal'in Okçular Vakfı “altı ok” amblemi
kullansın. Biri, Cumhuriyet Ak Partisi olsun. Öbürü, Cumhuriyet
Halt Partisi olsun. Tatlı-ekşi, tatlı-tuzlu, zıt lezzetlerin
uyumuymuş gibi pişirilen, büyük uzlaşma sosuyla yedirilmeye
çalışılan Türkiye ittifakı, budur.
Mideniz kaldırıyorsa… Afiyet olsun."
Nefret dilini görüyorsunuz değil mi? Bu
dil, "Gelin her şeyi geride bırakalım,
kucaklaşalım" diyen birine karşı
kullanılıyor.
Ve dikkat ediniz!
Üç kuruşluk ve üç satırlık yazıda muhafazakâr kesimin değerlerine
tek tek saldırı yapılıyor.
Tutulan oruçtan, ülkenin birliğini ve dirliğini temsilen kullanılan
Rabia işaretinden, kafaya takılan festen yana duyulan rahatsızlık
itinayla dile getiriliyor.
Kendileri gibi düşünmeyen, kendileri gibi yazmayan, kendileri gibi
yaşamayan herkesten adeta birer vebalı gibi bahsediliyor.
Davetin sahibi olan Erdoğan'dan "Asrın
liderimiz" denilerek alaycı bir dille
bahsediliyor.
Ve ne acıdır ki...
Bir tavernada peçeteye yazılan istek şarkı niteliğindeki bu ucuz
yazı, on binlerce belki de yüzbinlerce CHP'li tarafından okunup
beğeni topluyor.
Buna benzer yazarları ve yazıları çoğaltmak mümkün.
Biri, "İstanbul'da yerel seçimler
yenilenirse saray düşer" diyor. Bir
diğeri seçimin yenilenmesi durumunda ayaklanma başlatılacağını
söylüyor.
Anlayacağınız...
Seçimden önceki açıklamalarında, "Biz
geldiğimizde sizi yeniden mağdur
edeceğiz" diyenler, "Lideri
mahzende ayağından asarlar ya da zehirleyerek
öldürürler" diyenler, bizi denize
dökeceğini belirtenler demiri soğutmaya, Türkiye ittifakını kurmaya
ya da yeniden kucaklaşmaya asla razı olmayacaklarını aleni bir
şekilde ilan ediyor.
Seçim öncesi, “Yerel seçimde İstanbul ve
Ankara’yı kazanmaları durumunda rahat durmayacak, Türkiye’yi erken
genel seçime götürecek kaos ortamını oluşturmak için ellerinden
geleni ardına
bırakmayacaklar” diyorduk.
Tam da dile getirdiğimiz gelişmeler bunlar.
İşi burada bırakmaya niyetli olmadıklarını, dindirilmek istenen
gerginliği bir patlama noktası oluşuncaya kadar tırmandıracaklarını
açıkça belli ediyorlar.
Altını çizerek söylüyorum.
Bir kıvılcım infilaka neden olacak, bunu biliyorlar ve o kıvılcımı
ateşlemek için can atıyorlar. Önümüzdeki haftalar ne yapmaya
çalıştıklarını, nasıl bir fenalık düşündüklerini bize
gösterecek.