Ali Bulaç’ın önerdiği İslamcılığın kime ne faydası var?

Ali Bulaç’ın önerdiği İslamcılığın kime ne faydası var?

Ali Bulaç’ın başlattığı İslamcılık tartışmasına mütevazi bir katkı sunma niyetindeyim.

İslamcılık bahsinde söz söyleme yetisi olanların başında hiç kuşkusuz Ali Bulaç geliyor. Bu mesele için harcadığı ömür, verdiği eserler, kısacası yılların emeği yadsınmaz bir gerçek.

Meselenin teorik kısmıyla alakalı Ali Bulaç’ın söylediklerine diyecek yok elbette.

Fakat kendi adıma teoriden ziyade İslamcılığın pratikteki yüzüyle alakalı birkaç kelam etme niyetindeyim.

Teori ile pratik, söylenen ile gerçekleşen arasında bir dengesizlik olduğunu düşünüyorum.

Esasında bütün ideolojiler benzer bir açmazı yaşıyor. Ekseriyetle kitapta yazan ile o fikri benimseyen insanların tutumları bir biriyle örtüşmüyor.

Ali Bulaç’ın başlattığı tartışmada cevap vermediği ve ortada bıraktığı bir soru var.

Bu tartışmanın asıl cevap bulması gereken kısmı, Ali Bulaç’ın da dikkat çektiği teorik ile pratik arasındaki farkın niçin bu kadar açık olduğu sorusudur.

Evet, savunulan ideoloji ile yaşanılan ideoloji niçin bu kadar farklı? Niçin insanlar savundukları değerleri pratikte geldiğinde terk ediyorlar? Ali Bulaç ve bu meselelere kafa yoran diğer aydınların asıl cevap araması gereken yer burası değil mi? Niçin insanlar yolda gömlek değiştirme’ ihtiyacı hissediyorlar? İslamcılığın nesi eksik? Nesi yeterli değil?

Türkiye’de, Mısır’da, İran’da ve Pakistan’daki İslamcı hareketlere baktığımızda, Ali Bulaç’ın tanımladığı gibi 3. dönem İslamcılarına kadarki süre hep teoriyle geçirilmiş bir zaman dilimidir. Yani yazılanları, söylenenleri, savunulan fikirleri, sunulan çözüm önerilerin uygulanabilirliğini uzun süre test etme imkanı bulunamadı.

Çünkü ileri sürülenlere göre İslamcılık şahsiyetli, yüksek kültürlü, nezaket sahibi, ahlaklı bir toplum; adil, vicdanlı, merhametli de bir devlet tasavvur ediyordu.

Son 15 yıldır ise kitaplarda, düşünce adamlarının görüşlerinde dile getirilen ‘muhteşem hayat tarzı’nın ne kadar realize olacağını görme şansımız oldu.

Peki ne gördük? İslamcılık gerçekte uygulanabilir bir düşünce sistemimiymiş?

Türkiye’deki siyasal İslamcılığın kalesi konumundaki Refah partisinin iktidar olması ile beraber ortaya ilginç bir durum çıktı.

Ali Bulaç bu durumu “iktidar imkanlarına yenilme” diye adlandırıyor. Peki bu insanların iktidar imkanlarına niçin yenildikleri sorusunun bir kıymeti yok mu? Yenilen bir kişi, iki kişi değil ki bir topluluğun tamamı. Niçin yıllarca İslamcılık savunusu yapanlar iktidarın etkisi ile başka bir hal alıyorlar. Kaldı ki bu sadece Erbakan’da olan değişim de değil. Benzer bir durumu AK Parti iktidarında da gördük. Hatta daha ağır dönüşümü. Hayatlarının büyük kısımlarını ‘İslamcı’ diye sürdüren insanlar bir gecede ‘muhafazakar-demokrat’ olup çıktılar. Peki niçin? İslamcılıkta ne bulamadılar da muhafazakar demokrat diye bir tür icat ettiler? İslamcılık, savunucularını ne olmaktan veya ne yapmaktan alıkoyuyordu?

Bu meselenin bir yönü. Beni asıl ilgilendiren yön ise şu: İslamcıların kişisel kalitesizlikleri, kişisel düşük tercihleri, kişisel bayağılıkları, kişisel zayıflıkları, kişisel yetersizlikleri, liyakatsizlikleri…

İktidar süreçleri bize İslamcılığı dünya için büyük bir kurtuluş reçetesi diye sunanların esasında kendilerinin derin bir karanlığın içinde olduğunu gösterdi.

Kabul etmek gerekiyor ki İslamcılık denen düşünce sistemi öncelikle kendi mensuplarını itibarlı, yüksek kültürlü, sağlam bir şahsiyet, esaslı bir ahlak sahibi yapmadı. Ya da yapamadı..

Bugün İslam Dünyası denen coğrafyanın içinde bulunduğu sefaletin temelinde ne yatıyor?

Türkiye’de veyahut Mısır’da ya da İran’da İslamcılık topluma ne verdi? Bedava hastane, bedava erzak, bedava okul, bedava yol, su, köprüden başka ne önerdi? Eğer önerdiyse niçin kabul görmedi? Önerenlerin kendileri önerdikleri değerleri ne kadar benimsediler?

İslamcılık görünürde toplumu taşıdığı değerleri ile değil maddi değerlerle ayartmaya çalışmaktan başka ne yaptı?

Toplumun hangi yüksek ahlaka ulaşması için ciddi bir çaba gösterdi? Hangi meselede yüksek bir bilinçle tutum belirledi? Mısır’da, Türkiye’de veyahut herhangi bir Müslüman ülkede İslamcılığından dolayı itibarı hak eden bir topluluk gösteremiyor olmamızın nedeni nedir? İslamcı oldukları için daha entelektüel, daha ahlaklı, daha bilinçli, daha yerli, daha şahsiyet sahibi; mimariden, sanattan, müzikten, edebiyattan anlayan bir topluluk görebiliyor muyuz herhangi bir yerde?

Bugün Suriye’de yabancıları kendi topraklarına müdahaleye çağıran İhvan hareketi İslamcı değil mi?

Türkiye’de Suriye’ye yabancı müdahalesi isteyenler İslamcı değil mi?

Pakistan’daki toplumsal sefaletin sürekliliğinden en az devlet kadar bölgenin İslamcıları sorumlu değil mi? Mısır’da dünya sisteminin elinde oyuncak olmaya aday yapı İslamcılığı ile var olmadı mı?

Libya’da Nato bombardımanını büyük sevinçle karşılayanlar o ülkenin İslamcıları değiller miydi?

Hülasa ortada bir sorun var. Bir tarafta kurtuluş reçetesi olarak sunulan ama diğer tarafta da daha kendi mensuplarını adam edememiş bir ideoloji.

Kabul etmek lazım ki İslamcılık Müslüman toplumlarda ‘daha Müslüman’ diye bir yapı oluşturarak toplumun bir kısmını diğerinin gözünde ötekileştirdi. İslamcılığı benimseyenleri de kendi ülkelerine, kendi toplumlarına, komşularına, arkadaşlarına, anne-babalarına, çocuklarına, kültürel değerlerine yabancı yaptı. Ortaya tuhaf anlaşılmayan bir insan tipi çıkardı.

Siyasallaşan Müslümanın önceliği dinin en temel esası olan ahlaki hassasiyetten, siyasi hassasiyete kaydı.

İnsana saygıyı ‘dindara saygı’ diye değiştirdi. Dindar olan ama her türlü bayağılığı bünyesinde taşıyanları dindar olmayan ama sağlam ahlaklı insana tercih etti.

İslamcılığa yükledikleri olağanüstü değer yüzünden toplumun bir kısmını dünya sisteminin elinde oyuncağa döndürdü. Hatta ortalama Müslümanı siyasallaştırarak dünya sisteminin rahatça yutabileceği bir lokma kıvamına getirdi.

Esasında dini ‘iyi, namuslu, ahlaklı insan’ olma aracı olarak gören toplumu, dini ‘iktidar elde etme’ aracı olarak görmeye yöneltti. Dini Allah ile kul arasından alıp kul ile kul arasındaki ilişki kriteri haline getirdi.

Yani demek istediğim odur ki İslamcılık denen ideoloji, hayat tarzı kendi mensuplarını bile daha adam edememişken toplumları nasıl adam edecek? Bu soruya cevabı olan varsa bizi aydınlatsın lütfen. twitter.com/acikcenk