GÜNÜN KÖŞE YAZARI

Yaşar Taşkın Koç günün köşe yazarı...

“Çok okunma garantili” ama zerre fikir ve bilgi barındırmayan düzeysiz yazarların yıldızlaştırıldığı gerçeğine rağmen “düzeyli, bilgi dolu” makaleler yazmakta ısrar eden Yaşar Taşkın Koç günün köşe yazarı…

Yaşar Taşkın Koç günün köşe yazarı...

Yaşar Taşkın Koç’un dünkü Yeni Şafak'ta “Suçla gitsin” başlığı altında yayımlanan makalesi o kadar güzel, o kadar kaliteli o kadar dürüstçe yazılmış ki…
*
Hem iktidar ve hem de muhalif medyada birbirlerine hakaret ve küfür eden…
Birbirlerini aşağılayan, küçümseyen, önemsizleştiren
Ve…
Tek bir doğrunun yanına onlarca “yalan” sıralayan yazarların revaçta olduğu düşünüldüğünde; Koç’un yazısının değeri daha da iyi anlaşılıyor.
*
“Çok okunma garantili”
ama zerre fikir ve bilgi barındırmayan düzeysiz yazarların yıldızlaştırıldığı gerçeğine rağmen “düzeyli, bilgi dolu” makaleler yazmakta ısrar eden Yaşar Taşkın Koç günün köşe yazarı…



SUÇLA GİTSİN

Meğer 8 yıl önce bugün Irak’ta yeni bir resmî tatil daha ilân edilmiş. Sebebi de son Amerikan askerinin de Irak’tan çekilmesi. Bitmiyor Haziran’ın son gününün sürprizleri; 2004’te de yine bugün Mesut Barzani eğer Irak anayasasında federalizme yer verilmezse bağımsızlık ilân edeceklerini söylemiş ve eklemiş “Bağımsız devlet Kürtlerin kaderi…”

Bugün de konumuz biraz Irak biraz Suriye. Tarihe bakarsak ikincisiyle ilgili de anekdotumuz hazır, 30 Haziran 1939’da Büyük Millet Meclisi Hatay Antlaşması’nı onaylamış. Bir hafta sonra yeni bir ilimiz olacak.

Tarih bizimle oyun mu oynuyor? Eğer ona bir akıl ve ruh fehmedersek evet. Ya da biz insanoğlu olarak şu yeryüzünde zaman içinde kendi kendimize benzer oyunlar oynamayı seviyoruz.

O yüzden bugünün konusu neyse dönüp bakıp aynı konuyu, hem de aynı tarihlerde, benzer aktörlerle aynı sorunlarla boğuşurken görmek hiç şaşırtıcı değil. 1990’ların sonunda yeni bir adlandırmayla yani Büyük Ortadoğu olarak tanımlanmaya başlanan coğrafyada o isimlendirmeden bu yana yaşananlar hâlâ sürüyor ve belli ki sürecek de epeyce. Irak dedik, Suriye dedik ama biliyoruz ki arada Libya, Tunus, sonra Yemen, aktüalitesi kısa sürse de bölünen bir Sudan, Orta Afrika’da karman çorman bir görüntü…  şimdi Katar merkezli Körfez ülkelerinde ciddi bir hareketlilik ve bütün bunlar olup biterken bunlardan bağımsız bir yerde düşünülemeyecek İran, İsrail ve tabii ki Ankara.

Katar merkezli krizi hızlı geçemiyoruz tıpkı Irak ve Suriye gibi. Yönetim değişikliği için bastırılan Doha iken asıl deprem Suudi Arabistan’da oldu ve bir anda birinci veliaht şimdiki kralın oğlu oldu. Dün New York Times gazetesinde eski veliaht Muhammed bin Nayef’in sarayda zorunlu gözaltı hayatı yaşadığına dair bir haber de çıktı. Sebep olası bir muhalefeti önlemekmiş.

Irak’ta Musul operasyonu bitti haberleri ajanslara düşerken 25 Eylül’de yapılacağı açıklanan Kuzey Irak’taki bağımsızlık referandumunun gerilimi sürüyor.

Bütün bu olup bitenler bizi yakından ilgilendiriyor ve nasıl sonuçlanacağı yine bizi çok yakından etkileyecek ama iyi ama kötü.

Yukarıdaki başlıkların hepsini alıp rahatlıkla Suriye’ye de bağlamanın hiçbir mahzuru yok hatta bağlamak aslında şart.

Şimdi Rakka operasyonu sürerken bir yandan da ülkenin kuzeyinde Fırat’ın doğusuna epeyce yerleşmiş, tam güvenceli bir Amerikan şemsiyesi kazanmış görünen örgütün söz verildiği gibi nehrin batısından çekilmemesinin muhtemel sonuçlarını görmeye hazırlanıyoruz.

Ve bütün bu ülkelerin neredeyse tam ortasında süzülüp duran adanın kaderi bir kez daha görüşülüyor. İsviçre’de bir kasabada Kıbrıs için taraflar yeniden masada. Diğerlerinde olduğu gibi aslında bu mesele de yukarıda adı geçen ülkelerle bağlantılı dolaylı da olsa. Avrupa’yla Türkiye arasındaymış gibi durması kimseyi aldatmasın. Tarihin son yüzyılına en çok yön veren birkaç şeyden biri olan fosil yakıtlar bu meselede de masanın yönünü belirleme potansiyeline sahip. Akdeniz’de tespit edilip çıkarılması planlanan doğalgaz 1974’deki koşulları tamamen dışlamasa da yeni kozlar getirmiş görünüyor.

Hiçbir şeyin masa başında planlanıp, kağıda dökülen programlar projeler planlara öyle çok da uygun ilerleyemediği toprakların ortasındayız aslında biz de. Şu şöyle olacak demenin imkânsız olduğu bir tarih ve coğrafî kesitinde kaderimizin bir yarısı. Her olup biten birbirine bağlı olunca her hamlenin bir karşı hamlesi, her zayıfın iyi kötü bir kozu, her güçlünün kendince zaafları, zayıf noktaları var çünkü.

Ama yine de yarın bir gün bir başkası bir köşe yazısı için klavyenin başına geçince açıp günün tarihine baktığında önemli adamlar, tarihe geçmiş anlaşmalar, büyük savaşlar görecek.

30 Haziran’da, doğum gününde açlıktan ölmüş bir Yemenli bebek veya Gazze’de karanlıkta fizik dersine çalışmaya çabalayan bir öğrenci ya da aynı gün evlenmiş bir Suriyeli çiftin dünyanın kim bilir neresindeki kampta birbirlerine bakkaldan alınmış birer kek hediye ediyor olduklarını okumayacak.

Coğrafyaları kaderleri, kötü kaderleri olmuş.

Kaderi ya da coğrafyayı suçlayıp geçelim en iyisi.

ÇOK OKUNANLAR
Yorumlar