KAZANDI

Ünal Bolat kazandı

Ünal Bolat’ın Türkiye’de yayımlanan yazısı ilginç olduğu kadar da tam bir hayat dersi veriyor.

Ünal  Bolat kazandı

“Sakın bu söylediklerini başkası duymasın. Galiba aklın başında değil, saçmalıyorsun!..” 

Mahallemizin en güzel kızı olan "Prenses"in bana ilan-ı aşk etmesine şaşırıp şoke olsam da kendimi toparlayıp evli olduğumu çoluk çocuk sahibi olduğumu ve eşimi de çocuklarımı da çok sevdiğimi söyledikten sonra konuyu şakaya çevirmek istedim: 

“Yoksa asıl sen mi benimle dalga geçiyorsun? Bana şaka mı yapıyorsun?” 

Sustu… Öfke ve hırçın bakışlarıyla: 

“Ne şakası ne dalga geçmesi!” dedi. “Ben seni seviyorum işte, anlasana. Kalbime söz geçiremiyorum!” 

Yutkundum… Dilim dolandı… Kekelemeye başladım. Kızardım boncuk boncuk terlemeye başladım. Son bir kez daha yutkundum. Bir ağabey olarak nasihat etmek istedim: 

“Sus Prenses ne olur sus. Sakın bu söylediklerini başkası duymasın. Galiba senin aklın başında değil! Sen şu anda saçmalıyorsun. Daha sen çok gençsin. Duyguların yeni yeni filizlenmeye başlıyor. Senin için mevsim İlkbahar. Oysa benim gönlüm yaprak döküyor. Allaha şükürler olsun ki mutlu bir yuvam var. Senin kadar çocuklarım var. Rabbimden ben daha ne isteyeyim. Bundan sonra sakın tek bir kelime bile söyleyeyim deme. Bu söylediklerini sen söylemedin ben de duymadım. Unutalım bu berbat konuşmayı!” 

Prenses sesini yükseltti: 

“Unutmak mı? Kalbime söz geçiremiyorum sen de beni anlasana! Senin kalbinin bir köşesinde bana da ayıracağın ufacık bir yer mutlaka vardır. İşte o ufacık bir yere sığmak hatta eğer anlarsan 'sığınmak' istiyorum. Şayet sen benim içimdeki bu sevgiye duyarsız kalırsan, bilmiş ol ki bana hayat zindan olacaktır. Sensiz yaşamaktansa ölmek benim için daha iyi olur.” 

“Kalbimde milim boş yer yok Prenses. Senin için sığınılacak liman mı yok? Mahallenin tüm gençleri, 'öl' desen, senin için ölürler. Gel kendine yazık etme!” 

Ben ne söylediysem hepsine bir yürek yakan cevap verdi… Sözümü ağzıma tıktı. 

-Peki sen ne yaptın? 

-Bilemiyorum, şimdi bir çılgınlık yapmasından korkuyorum. Onun aklının başına gelmesi için dua ediyorum. Yolumu değiştirmeye çalışıyorum. İmkânım olsa evimi o mahalleden taşıyacağım ama ona da gücüm yetmiyor. Ne yapacağımı bilmiyorum, benim için dua et! 

Koskoca Ahmet Ağabey'in söyledikleriyle hayretler içeresinde kaldım… Adamcağıza bir kelime olsun yol gösteremediğim için kahroluyordum. O ise çaresiz ve bezgin bir adam olarak önümden süzülüp gitti… Sevmek ölmekle mi başlıyordu yoksa… Ya da dedikleri gibi seven ne yapmaz mıydı? 

              Şahin Ertürk-Kütahya 

* 

Az önce okuduğunuz kısacık öyküyü Ünal Bolat’ın Türkiye’de yayımlanan köşesinden aynen alıntıladım. 

Harika ve çok ilginç, ilginç olduğu kadar da tam bir hayat dersi… 

Benzer aşklardan o kadar çok yaşanıyor ki şu an dünyada… 

Ama… 

Belki sadece bizim kültürümüzde “sevmek ölmekle başlıyor” olabilir… 

ÇOK OKUNANLAR
Yorumlar