Semanur Sönmez Yaman: Objektif habercilik bir ütopya
Kanal 7 Haber Müdür Yardımcısı ve Ülke Tv Ana Haber sunucusu Semanur Sönmez Yaman, "Objektif habercilik diye bir ütopya var ama dünyanın hiçbir yerinde hiçbir zaman hayata geçmemiş bir şey" dedi.
Anadolu Yayıncılar Derneği tarafından düzenlenen “2. Anadolu Medya Ödülleri”nde “Yılın Kadın Haber Spikeri” ödülünü alan Semanur Sönmez Yaman, hersanat.com'dan Ayşe Şahinboy Doğan'ın sorularını cevapladı.
Uzun yıllar Kanal 7 bünyesinde muhabirlik yapan ve son yıllarda ekranlarda ana haber bülteni sunarken gördüğümüz Semanur Sönmez Yaman 90'lı yılların gazeteciliği ve günümüz gazeteciliği üzerine çarpıcı açıklamalar yaptı.
İŞTE O RÖPORTAJ
90’lı yıllarda nasıl bir habercilik anlayışı hakimdi?
Doksanlı yıllarda haber ikiye ayrılıyordu aslında, televizyon haberciliğinden bahsediyorum, bir TRT bakışı bir de özel kanalların bakışı.TRT’nin dili, devleti temsil ettiği için çok düzgün, çok resmi idi. Özel kanallarla bu dil çok hızlı bir değişim geçirdi, daha farklı bakmaya başladılar olaylara. Reyting gerçeği girdi hayatımıza, özel tv’lerde akışı “vatandaşın ilgisini ne çeker” sorusunun fazlaca belirlediği yıllar. Bu arada çok hızlı bir sulanma süreci girdi habercilik, SHOW TV ve Reha Muhtar dersem o dönemi hatırlayan herkesin zihninde bir şablon belirir sanıyorum.
Bilgilendirmenin ötesine geçip haber bültenlerinden reytingi yakalama telaşına ne zaman kapıldık peki?
Reyting özel kanalların kuruluşu ile girdi hayatımıza ve hemen haberlere de sirayet etti. Haber bültenlerinde yine tabii ki öncelik siyaset haberleriydi.Sonra 28 şubat süreci başladı. Haberciliğe halkı yönlendirmeefektleri eklendi. Doksanlı yıllarında başından itibaren gözlemleyebiliriz bunu. Halkın bir kısmı ötekileştirilerek, aşağılanarak, hor görülerek yapıldı haberler. Bir elit tabaka vardı, beyaz Türkler ve “onlar her şeyi doğru yapar” yaklaşımı ekrana ayan beyan yansırdı. Onun dışında magazin dünyası girdi hayatımıza.Magazin ve haberler ilk kez özel kanallardabir araya getirildi. Kim kiminle ne yapmış, hangi sanatçı ne demişten tutun da bir trafik kazası mağduriyetinde bile defalarca kaza görüntüleri verilerek, kişilik hakları yok sayılarak malzeme yapıldılar haber bültenlerine.
Diğer özel kanallara nazaran Kanal 7’nin bu anlamda biraz daha dil farklı var mıydı?
Kanal 7 zaten misyonu olan bir televizyon kanalı olarak başladı ve bir amacı vardı, kuruluş gayesi vardı. Etik değerlere bağlı kalınma ilkesiyle çıkmıştı yola. Bu doğrultuda diğerlerinin yaptığının bir anlamda tam tersini yapmaya başladı.
Muhabirlik yıllarından bahsedelim biraz. Nasıl geçti o yıllar, hazırladığın haberlerin içeriği ağırlıklı olarak neleri içeriyordu?
Bizde aslında branşlaşma yoktu.Her türlü habere gidiyorduk mesela ben uzun süre eğitim haberleri yaptım.İşte bu 4+4+4 e geçmeden önceki süreç, 8 yıllık zorunlu eğitim dönemi sancıları vs. Zaten o günlerde bizim dünya görüşümüzdeki insanlar muhalefetteydi, Türkiye’nin durumu malum. Ekonomi kötü, sistem işlemiyor, İMF kapısında para dilendiğimiz yıllar. O yüzden çok da malzeme var.Türkiye’nin her tarafı bizim için haber konusuydu.İşte okula gidiyorsun okulda sorun, hastaneye gidiyorsun hastanede sorun.Evlerin kapılarını çalıyorsun insanlar fakir sefalet içinde, özgürlükler zaten kısıtlı ve biz her türlü olumsuzluğu vatandaşın gözüyle ekrana taşıyorduk.Üstelik bunu yaparken Kanal 7’nin farklı bir bakış açısı da vardı yani sadece “işte bakın doğrusu bu”şeklinde üstenci buyurucu öğretici bir dil değil, izleyiciye karşılaştırma imkânı sunan objektife en yakın habercilik bizimkiydi diyebilirim. Ahmet Hakan’lı dönem de çok önemli. Onun konuklarına soru sorarken takındığı farklı tavır, aykırı sorular sorabilmesi ve iki açıdan da bakabilmesi olaylara, insanları çok cezbetti. Hatta Kanal 7 habercilik anlamında bir çığır açtı diyebilirim.
Peki iki binli yıllara geçerken yaşanan siyasi ve toplumsal değişim haberciliğe nasıl yansıdı?
Türkiye’nin değişimi ile birlikte habercilik olumlu bir sürece girdi ama olumsuz etkileri de oldu yani ikisi birden yaşadı.İnsanlar bilgiye daha çabuk ulaşabilir hale geldi, eskiden tek bir kaynaktan beslenme zorunluluğu vardı, haber bülteninde ne izliyorsa ona inanıyordu insanlar ama sosyal medyanın, internetin yayılması ile birlikte doğruya daha çabuk ulaşır hale geldi.Siz bir haberi verdiğiniz zaman bir başka kanaldan da izleyip sağlamasını yapabilmeye başladı insanlar.Daha titiz davranmaya başladık, bu olumlu bir gelişme.Ama haberin yapısı değişti bu süreçte. Evet herkes doğruyu veriyor ama işine gelen doğruyu veriyor. Aslında haber bir yönlendirme sanatı diyebiliriz bugün için. İnsanları nasıl yönlendirmek istiyorsan yapabiliyorsun.
Habercinin objektifi olmaz diyebilir miyiz o halde?
Asla objektif değil habercilik tamamen subjektif bir yaklaşım türü Türkiye’de, dünyanın çoğunda da böyle.Yani objektif habercilik diye bir ütopya var ama dünyanın hiçbir yerinde hiçbir zaman hayata geçmemiş bir şey.Objektif haberci olduğunu iddia edenlere de bakıyorsunuz o da kendi açısından, kendi zaviyesinden değerlendiriyor durumu. Ya da nereden besleniyorsa onların penceresinden bakıyor habere.
Televizyon haberciliğinde özel olarak hazırlanan dosyalara artık çok rastlamıyoruz. Genelde bültenler birbirine benzer akıyor. Neden?
Televizyon anlık bir yayın aracı ama anlık olmayan bir boyutu da var.Özel haber yapan muhabirler eskiden daha çoktu son birkaç yılda sayıları azaldı çünkü “ajans haberciliği” diye bir şey girdi hayatımıza.Ucuz ve kolay bir habercilik tarzı, muhabir yönlendirmeniz gerekmiyor.Masa başında oturup onları istediğiniz gibi işliyorsunuz.Sadece birkaç yıl öncesine kadar dosya habercilik çok daha ön plandaydı.Asıl habercilik de o bence yani farklı olana dokunmak farklı olanı ekrana taşımak.
Özel haber çalıştığın dönemde hangi konu daha çok etkilemişti seni?
Güneydoğuya gidip bir töre dosyası çalışmıştım.Bir hafta kaldım orada şehir şehir gezip dolaştık,gerçekten töre cinayetine kurban gitmiş kızların aileleri ile konuşmaya çalıştık.Bölgedeki akil insanlarla görüştük, yaşlı teyzelerle yaşlı amcalarla sohbet ettik ve çok zordu konuya girmek. Gidip birisine töre cinayetleri hakkına ne düşünüyorsun dediğin zaman cevap vermediği gibi büyük bir tepki gösteriyordu.
Kapalı bir kutu bu mesele dimi…
Evet. Konuya girebilmek için “sizin düğün gelenekleriniz nedir,evlilikler nasıl oluyor sizin bölgenizde” sorularıyla başlayıp uzun bir sohbetin sonunda sözü töreye getirmeye çalışıyordum. Ve gerçekten orada çok etkilenmiştim inanılmaz bir baskı olduğunu fark ettim bölgedeki kızlar üzerinde.
Habercilere karşı güvensizlik ve ön yargı var toplum içerisinde, kadın olmanın avantajını yaşadın mı?
Güvensizliği kırmakta kadın olmanın avantajını gördüm.Özellikle kadınlarla konuştuğum zaman karşımdaki insan bakıyor kendisi gibi bir kadınım, başörtülü olmak da özellikle Anadolu’da bir güven kaynağı sayılabiliyor.Bir başka kanalın muhabiri gittiği zaman konuşmayıp da “gel bacım gel kardeşim sana anlatayım” diye öbür odada bana röportaj veren kadınlar çok oldu.
Uzun yıllardır haber hazırlıyorsun, yakın bir zaman da ise ekranlarda görmeye başlamak bizim açımızdan çok güzel oldu. Peki, ikisi arasında farklılıklar, zorluklar nelerdir?
Habercilik çok daha zor yani fiziki olarak da meşakkatli, uğraş gerektiriyor, emek istiyor.Bütün gün uğraşıyorsunuz bir haberle altı/yedi saat mesai harcıyorsunuz sonra ortaya çıkan bir buçuk dakikalık vtr.İnsanlar sizin bütün gün harcadığınız emeği sofra başında şöyle bir göz atarak izleyip geçebiliyorlar.Yerine göre haber hazırlamak zor artı sorumluluk isteyen bir şey, her şeyi mutlaka doğru vermeniz lazım.Vicdani olarak rahat olmanız lazım yaptığınız şeyin işte bir takım etik problemlere yol açmaması gerekli, hepsini planlıyorsunuz hesaplıyorsunuz.Ekranda haber sunmak aslında daha kolay ama sunarken de ne sunduğunu bilmek önemli. Benim avantajım o şuan.Yirmi küsur yıl habercilik yaptıktan sonra sunduğum her haberin içeriğini zaten biliyorum.Yani hiçbir zaman gidip oradan metinleri alıp çıkayım okuyayım şeklinde değil hepsinin görüntüsünü biliyorum içeriğini biliyorum.Okuyacağım metinleri kendime göre yazıyorum, ekranında şöyle bir avantajı var ekranda görünür olduğunuz için sizin daha önce hiç fark edilmeyen emeğiniz ekrana çıkınca bir şekilde kıymetli oluyor insanlar nezdinde.
Bu üzücü geliyor mu sana biraz…
Çok üzücü gerçekten çünkü severek güzel haberler yaptım, özel dosyalar hazırladığım oldu. Yurt dışında çok ilginç insanlarla tanıştım, kıymet verdiğim haberlerim var, gerçekten yani o haberlerde çok az insandan dönüş alıp da ekrana çıkıp “hayırlı sabahlar sayın seyirciler”deyince birden bire popüler olmayı anlamlandıramıyorum. Hatta bunu terfi olarak görüyorlar “aa ekrana çıktı” terfi etti nerden nereye geldi şeklindeler.
2016 yılını güzel bi ödülle tamamladın…
Evet, bu yıl Anadolu Yayıncılar Derneği tarafından “Yılın En İyi Kadın Haber Spikeri” seçildim. Erkeklerde de Oğuz Haksever aldı bu ödülü. Aslında ekranda çok yeniyim ama bu ödülün bana gelme nedeni de 23 yıllık habercilik geçmişim. Haberin mutfağından isimler belirlemişler sağolsunlar…