RÖPORTAJ

Oğuzhan Toracı: Ayşe Arman'ın yaşım kadar kariyeri var!

Günaydın'ın genç röportajcısı Toracı, "paparazzi kültürünü magazin olarak kabul ediyoruz ve ben paparazzi değilim" diyor.

Oğuzhan Toracı: Ayşe Arman'ın yaşım kadar kariyeri var!
GAZETECİLER.COM - ÖZEL RÖPORTAJ
SAYIM ÇINAR  sayimcinar@gmail.com

Sayım Çınar Sabah Gazetesi Günaydın Eki'nde özel röportajlarıyla okuyucuların dikkatini çeken genç gazeteci Oğuzhan Toracı ile buluştu.

Anadolu Üniversitesi İletişim Bölümü'nden mezun olan ve kariyerine 18 yaşında Sinematürk Dergisi'nde başlayan Toracı, "paparazzi kültürünü magazin olarak kabul ediyoruz ve ben paparazzi değilim" dediği röportajda, magazin dünyası, kendisi gibi röportaj yapan gazeteciler ve medya üzerine çarpıcı şeyler dile getirdi.

İşte o röportaj:

KARİYERİME TÜRKİYE'NİN EN GENÇ GAZETECİLERİ ARASINDA BAŞLADIM

Sabah Gazetesi'nin eki olan 'Günaydın' gibi önemli bir gazetede haftasonlarına özel röportajlar yapmaya başladın. Biraz kendi serüveninden bahseder misin?

Önce sahne sanatları, ardından gazetecilik üzerine uluslararası düzeyde eğitimler aldım. Sahne sanatları okuduğum dönemde, sektörün isteyebileceği türden bir oyuncu olamayacağıma karar vermiştim. Şişmandım ve herkes komik olmamı bekliyordu, benden de bir komedi oyuncu çıkmayacaktı ama en büyük sermayem ünlü hocalarım oldu. Bu sayede ünlü hocalarımla röportajlar yapmaya başladım. Ama o dönemler de görüştüğüm gazeteler röportaj yaptığım isimlerin devirlerinin dolduğunu söylüyordu, hiç birini umursamadım ve ustalarla yaptığım röportajları cepte tuttum. Diğer taraftan da ister istemez organik bağımın olduğu sinemacılarla röportajlar yaparak; 2008 yılında Sinematürk Dergisi'nde yazmaya başladım. Bu girişimimle birlikte Türkiye'nin en genç gazetecileri arasında kariyerime başlamış oldum, ardından bu alanda da akademik olarak eğitim aldım. 2009 yılında bir süre Amerika'da yazdım ve uluslararası platformdaki en genç gazeteciler arasına girmiş oldum. 2010 yılında Hürriyet Gazetesi'nin ek yayınlarında bana konuk köşe yazarlığı yaptırdılar ve bir süre o devam etti. 2011 yılında sosyal sorumluluk projeleri tasarlamaya başladım; Emre Belözoğlu, Mehmet Okur, Hidayet Türkoğlu gibi sağlıklı sporcuları engelli mizanseninde fotoğraflayarak "Engelli Hakları" için sergi açtım. Ardından aynı yıl; "Çocuk Hakları" için siyasetçileri ve çocukları bir araya getirdim. Bu projeye de; Recep Tayyip Erdoğan, Taner Yıldız, Burhan Kuzu gibi toplamda 42 siyasetçi katılım sağladı ve bu sergiyi de Çırağan Sarayı'nda açtım. Ardından da kitap geldi...

Aslında bir röportaj kitabı çıkardın ve uzun süre hazırlandığını, hiçbir yede yayınlanmamış mevcut röportajlarına yenilerini ekleyerek sonuçlandırdığını biliyorum. Kitap dünyasına geçiş sana ne kattı?

Tabii ki, ustaların röportajlarını heba edemezdim ve tüm röportajları bir arada kitap olarak piyasaya sunmaya karar verdim. Gazetelerin burun kıvırdığı bu isimlerin röportajlarını okuyucular beğenmiş olacaklar ki; "35 yıl ve üzeri kariyeri olan, 35 usta ve ünlü tiyatro sanatçısıyla yüz yüze" formatındaki kitabımı "Yılın Kitabı" seçerek beni ödüllendirdiler.

KİTABIMDAKİ İSİMLERE LAF SÖYLENMESİ AĞIRIMA GİDİYOR

Kitabında Yıldız Kenter, Haldun Dormen, Göksel Kortay, Ali Poyrazoğlu gibi isimlerin röportajları yer almıştı. Kitapta başka kimler vardı ve kitabın farkı ne oldu?

Gazanfer Özcan, Macide Tanır, Zeki Alasya, Metin Serezli, Çolpan İlhan, Aykut Oray, Tekin Akmansoy gibi bugün aramızda olmayan 7 sanatçı dahil; batılı anlamda Türk Tiyatrosu'nun 35 duayen ismi kitabım yer almış oldu. Benim kitabım diye söylemiyorum ama tiyatro sanatçılarının kendi anlatımlarıyla yaşamlarını özetlemeleri, bence geleceğe yönelik büyük bir miras oldu.

O halde bu kitabın ciddi bir arşiv değeri de var diyebilir miyiz?

Tabii ki; hem arşiv değeri var, hem de o isimlerden bana kalmış büyük bir miras bu... Aslında ağırda bir yük! Kitabımda yer alan isimlere laf söylenmesi, benim de ağrıma gidebiliyor. Arşive yönelik kitapları önemseyen ve sanatla alakalı kişiler tarafından gerekli ilgiyi gördüm. Ardından ana akım medyada ciddi itibarı olan birkaç gazeteden teklif geldi ama kendime yakın hissettiğim yer Sabah Gazetesi oldu. Çünkü kafamda yarattığım bir röportaj konsepti vardı ve bunu Günaydın'da gerçekleştirebileceğime inandım. Yaklaşık 50 haftadır da bu röportajlara tam gaz devam ediyorum.

Yaptığın röportajlardan sonra seni fark edenler oluyordur. İşinle ilgili nasıl tepkiler alıyorsun?

Sanırım benim yaşımdaki birinden röportaj konusundan uzmanlaşmak beklenilmedik bir durum, bazen insanları sorgulayabileceğime inanamıyorlar. Aslında bu işlerin yaşla ilgisi olmadığını hepimiz biliyoruz. Türkiye'nin en gençleri arasında başladığım kariyerime kilometre taşım diyebileceğim pek çok şey kattım ve bunun fark ediliyor olması beni gururlandırıyor.

PAPARAZZİ KÜLTÜRÜNÜ MAGAZİN SANIYORUZ

Ulusal medyaya baktığımızda, röportaj yapan pek çok isimle karşılaşıyoruz. "Günaydın" çok parlak bir mecra ve burada kendini gösterme şansın diğer gazetecilerden çok daha fazla... Sen kendi röportajlarını nereye oturtuyorsun?

Magazin kelimesinin Türkiye'deki karşılığı dünyadakine göre çok farklı... Biz sadece paparazzi kültürünü magazin olarak kabul ediyoruz ve ben paparazzi değilim! Ama iyi bir röportaj yazarı olduğumu söyleyebilirim. "Magazin" kelime anlamıyla renkli ve canlı haber demektir. O renkliliği, hareketliliği ve aksiyonu fotoğrafta iyi vermek gerekiyor; benim sahne sanatları okumuş olmamın avantajı, fotoğrafta ne vermem gerektiğini bilmek oldu. Üzerine de sorgulayıcı bir sohbet yaparsak, iyi gazetecilik çıkarırım ortaya...

Röportaj yapmanın keyfini yaşadığın kişiler vardır mutlaka... Bunlara örnek verebilir misin?

Mesela Nükhet Duru'yla yaptığım röportaj çok içime sinmişti. Herkes Nükhet Hanım'ın şarkıcı ve şöhret kimliğiyle ilgilenirken; ben Nükhet Duru gibi bir sanatçıdan farklı bir hikâye çıkarabileceğimi biliyordum. Küçüklüğünde yatılı okulda okuyup, sonrasında kendi oğlu Cem'i yurtdışına yatılı okula göndermişti. Aileden uzak kalmayı ve bu eksikliği bizzat kendisi yaşamışken; yıllar sonra oğluna nasıl yaşatabilirdi, ben birazda annesinin gözünde oğlunun psikolojisini sorgulamak istedim. Kendisi de gayet güzel ve ikna edici cevaplar vermişti. Sanatçıların ortaya çıkardığı albüm, dizi, sinema filmi, tiyatro oyunu gibi ürünleriyle çok ilgilenmiyorum. Benim asıl derdim özneler ve psikolojiler.

GELENEKÇİ AMA DİNAMİK BİR RÖPORTAJCIYIM

Pekâlâ, bu 50 hafta içerisinde röportaj yapmak istediğin çok farklı isimler olmuştur. Hala yapamadığın ve peşinden koştuğun isimler var mı, son dönemde daha çok kiminle röportaj yapmak istiyorsun?

Aslında peşinde koştuğum çok isim var diyemem. Çünkü her gün, her yerde olan isimlerle konuşmak istemiyorum. Benim merak ettiğim insanlar; önemli ama her gün ortada olmayan kişiler. Mesela Hülya Koçyiğit gibi ya da Perran Kutman... Her gün magazin sayfalarında göremezsiniz bu isimleri... Zaten her gün girdiği mekândan, attığı adıma kadar haber olan biriyle yapsanız da konuşacağı şeyler çok sınırlı, çünkü karizmayı çizdiririz diye korkuyorlar. Günün en çok konuşulanıyla değil, uzun dönemin en çok konuşulanıyla sohbet etmek daha keyifli.

O zaman senin için biraz gelenekçi diyebilir miyiz?

Gelenekçi ama dinamik... Çünkü o isimlerle yan yana geldiğimde; onlar benim jenerasyonumun enerjisini yakalayıp, benimle hemzemin ortamda buluşabiliyorlar.

Sen röportaj formatına odaklanmış bir gazetecisin... Diğer röportaj yapan gazetecilerle ne kadar ilgileniyorsun, kimlerin röportajları seni daha çok etkiliyor?

Temalarımız farklı olsa da, senin röportajlarını okumaktan keyif alıyorum ve üslup olarak etkilendiklerim oluyor. (Gülüyor) Diğer gazetecileri de web üzerinden sadece metin olarak okuyorum. Gerek röportaj konuğu, gerekse metot olarak birbirimize benzeyebiliyoruz. Verdikleri poz ya da mizanpajdan esinlenmemek için basılı gazeteden röportaj okumayı çok tercih etmiyorum.

AYŞE ARMAN'IN BENİM YAŞIM KADAR KARİYERİ VAR

Diğer gazetecileri ne kadar takip ettiğini bilmiyorum ama "Röportaj" sözcüğü sana kimleri anımsatıyor? Okuduğunda en çok kimden keyif alıyorsun? Mesela Ayşe Arman...

Meslek büyüklerimi yakından takip ederim, örnek aldıklarımda oluyor. Ayşe Hanım'ın benim yaşım kadar kariyeri var. Dolayısıyla bu gibi isimler takdir etmemek yanlış olur. Ama her şeyinde bir ömrü var, gençlerde arkadan hızlı geliyor. (Gülüyor)

Senin en çok konuşulan röportajın kiminle oldu?

Sanırım çok kısa sürede en büyük geri dönüşü Nihat Doğan röportajıyla aldım. Zincirlemiştim kendisini...

Nasıl zincirlemiştin?

Attığı bir tweet'ten sonra, toplum Nihat Doğan'ın savunduğu değerler için linç edilircesine yaftalamıştı. Konuşturulmuyordu, söz hakkı verilmiyordu, kendisini açıklamasına izin yoktu ve bu tam 10 ay sürmüştü. Kendisiyle telefonlaştığımda, "Bunu ironik bir şekilde anlatalım" dedim. Kollarını zincirledim, ağzını bantladım ve üzerindeki t-shirt'ü ayaklarımın altında çiğneyip tekrar giymesini istedim. Kirletilmiş, susturulmuş ve kendi dünyasına hapsedilmişti. Ben de bu duruma röportajımla açıklık kazandırmak istedim. Röportajın ikinci yarısında zinciri atıp, bantı çözüp, jilet gibi takım elbisesiyle poz vermişti.

Röportajını kabul ettiğinde heyecanlandın mı?

Heyecanlanmadım ama korktum. Röportajın monoloğa dönüşebileceğinden dolayı tedirgindim ama öyle olmadı. Karşılıklı pinpon oynama başlayınca rahatladım. Fotoğraf kurgumu da kabul ediyor olması, bana maçı kazandırttı.

İŞ DÜNYASINDAN RÖPORTAJLAR YAPMAYA BAŞLAYACAĞIM

Böylesine fenomen isimlerle röportajlar yaparken, psikolojik engelleri aşmak için neler yapıyorsun? Çünkü zor kişiliklerle karşı karşıya geliyorsun...

Evet, zorlandığım zamanlar oluyor. Mutlaka daha önceki röportajlarına bakıyor ve mümkünse televizyon röportajlarını izliyorum. Üsluplarını ve hitap şekillerini anlamaya çalışıyorum. Yazı ve beden dilinin bütünlüğünden bir karakter analizi yapıp, kendimi öyle hazırlayabilirim. Karşımdaki kişiyi kırmadan istediğim cevapları almaya çalışıyorum, bugüne kadarda kırdığımı düşündüğüm kimse olmadı. "Günaydın" sürecimden bahsedersek, ortalama 50 röportajımdan 49'uyla dost kalabildim.

O halde hassasiyetlerinin var diyebilir miyiz?

Kesinlikle! Çünkü kimsenin üzerine basarak bir itibar elde etmeye çalışmıyorum. Biz birlikte bir iş yapıyoruz.

Senin için röportaj yapmanın en önemli kuralı nedir?

İki tarafta, maça temiz kıyafetlerle ve büyük bir dürüstlükle çıkmalı... Her şeyi sorabileceğim bir samimiyeti bana vermeliler ki, acaba ne tepki verir düşüncesine kapılmamalıyım. Tabii ki bazı sorulara cevap vermek istemeyebilirler ama bu karşılıklı bir uzlaşmaya gidebiliriz.

Önümüzdeki günlerde kimleri okuyabileceğiz senin röportajlarında?

Bugüne kadar hep sanat dünyasından gittik, biraz daha böyle gider. Belki iş dünyasından rol modellere geçiş yapabilirim ya da politik otoritelerle siyaset dışında her şeyi konuşabilirim. Yaşamlarını sorgulayıp, benim jenerasyonumu nasıl etkileyeceklerini merak ediyorum.

Röportajın yayınlandıktan sonra ciddi bir reaksiyonda alıyorsundur. Seni üzen şeyler olmadı mı?

Olmaz mı? Bana anlattıkları şeyi, ertesi gün anlatmamış gibi davrananlar çıkıyor. Bunu söylemekten çekinmeyeceği, beni en çok Ceyda Düvenci şaşırttı. Kendisi bir sürü insanın içerisinde anlattığı şeyi yalanladı. "Gazeteci arkadaş yan masada oturuyormuş, duymuş ve yalan haber yazmış. Herkes sizler gibi seviyeli haberler yapmıyor" diyerek bir televizyon röportajında beni meslektaşlarımın önünde küçük düşürmeye çalıştı. Ama ben, bana anlatılanların bir röportaj esnasında geçtiğini, ayrıca yan masa değil de aynı masada oturduğumuzu ispat edince sessiz kaldı.

Röportaj yapmak aynı zamanda eğitici bir şey, sende kendini eğittiğini fark ediyor musun?

İşin özüne bakarsak hep insanlarla uğraştım... Şöhreti ve itibarı olan insanları hep sorguladım. Ya projelerimde yer aldılar ya da röportaj yaptım. Ama her zaman ülke için önem teşkil eden insanlarla temas halindeydim ve bu temaslar bana çok şey öğretti.

ŞENAY DÜDEK CESUR BİR KADIN VE...

Şenay Düdek gibi duayen bir gazeteciyle yakın bir ilişkin var. Kendisinden neler öğrendin?

Gazeteci olmak istediğimi söylediğim ilk isimlerden birisiydi ve o zamanlar 10 yaşındaydım, yani üzerinden tam 16 yıl geçmiş. Yaklaşık 8 yıldır da gazetecilik yapıyorum. Tabii zaman içerisinde kendisiyle olan iletişimim bambaşka bir boyuta geçti. Kendisi beni manevi oğlu olarak, ben de Şenay Hanım'ı manevi annem olarak ilan ettim. Şenay Hanım'ın öğretme biçimi hiçbir zaman dikte ederek olmadı. Kendisinin yanında bulunup, birçok şeyi gözlemleyerek öğrenebilirsiniz.

Şenay Düdek nasıl bir gazeteci sence?

Kimsenin cesaret edemediği zamanda, bir şeylere cesaret eden insanlar fark yaratırlar ve duayenlerdir. Şenay Hanım'da pek çoklarının yapamadığı şeylere cesaret eden bir kadın ve kendi mesleğinin duayeni.

Peki, Şenay Düdek'in yazdığı kitapları okudun mu?

Tabii ki, zaten ilk üç kitabında ister istemez bizimde içerisinde bulunduğumuz şov dünyası anlatılmıştı. Gerçi farklı isimlerle ve kimliklerle lanse edilmişti. İçerisinde bulunduğumuz dünyada nelerin döndüğünü farklı isimlerle de olsa, o kitaplar sayesinde öğrendim.

RÖPORTAJ YAPMAK İÇİN SORU HAZIRLAMAM

Bu röportajcılık sana bir akış kazandırmış, kendini çok rahat ifade ediyorsun. Bazen kendini bir sahnede hissettiğin oluyor mu? Doğaçlamamı yapıyorsun, yoksa çalışıyor musun?

Soruları tek tek alayım Sayım Çınar... (Gülüyor) Sana çok dürüstçe bir şey söyleyeyim mi! Ben röportaj yapmak için soru hazırlamam, sadece özneyi araştırırım. Çünkü soru hazırlandığında o sohbetin ankete dönüştüğüne inanırım. Çıkarttığım ve ezberlediğim soruların cevaplarını bulmak için röportaj yapmıyorum. Karşımdaki insana temas ettikten sonra kendisinden ne çıkarabileceğini hesaplayan gazetecilerdenim. Dolayısıyla spontane çıkarım ama mutlaka almak istediğim cevabı alırım.

Türkiye için kendisini önemseyenlerin cehennemi diyebiliriz. Sen kendini önemsiyor musun?

Kimi zaman birçoklarına göre egolu zannedilebilirim ama bu asla kibir değil, sadece farkındalık. Benim bir tek dezavantajım var. Ailemin sağladığı maddi ve manevi özgürlükten dolayı belli yaşa kadar çalışmak zorunda değildim. Bu çalışmamanın getirdiği rahatlık beni biraz şımartmıştı ve geç olgunlaştım. Sadece kişisel gelişimimle ve projelerimle uğraşıyordum. Para kazanmadan yazı yazmış olduğum dönemler de oldu, çünkü para gibi bir kaygım yoktu. O herkesin dediği "Baba parası yiyor" dönemi bir süredir geride kaldı, artık kendi ayaklarımla yere basıyorum.

Sabah Gazetesi'nin sahibi ve yöneticileri çok kez değişti. Sen şuan ki Sabah Gazetesi'ni nasıl konumlandırıyorsun?

Her zaman olduğu gibi hala Türkiye'nin en önemli gazetesi... Çünkü pek çok gazete yalpaladı ama bizimkisi yerinde duruyor. Herkes gazetelerin ya da yazarların taraf olduğunu iddia ediyorlar ama bunun olması zaten çok doğal. Amerika'da bu açıkça yapılıyor. Amerikan gazetelerindeki köşe yazarları, destekledikleri siyasi otoriteleri ve politikaları alenen yazarlar. Biz bunu yapınca bir tuhaf oluyor, sanırım toplumsal bir özgüven eksiliğimiz var.

ÇOK OKUNANLAR