RÖPORTAJ

Karin Karakaşlı: 'Gömülemeyen ölüler ve canlar var'

"Birilerinin de hakikati söylemesi gerekiyor, geriye bir tek bu kalacak. Aleni yalan oluştururken vicdani bir sorumluluk doğruyu söylemek."

Karin Karakaşlı: 'Gömülemeyen ölüler ve canlar var'
GAZETECİLER.COM - ÖZEL RÖPORTAJ
SAYIM ÇINAR  sayimcinar@gmail.com

"Asiye Kabahat'ten Şarkılar Dinlediniz"
, Karin Karakaşlı'nın Can Yayınları'ndan çıkan son kitabı.

Etkileyici, güçlü, yoğun bir metinle karşı karşıyayız. Sevgili ölüler, unutulmaz şairler, şehirler başrolde, güçlü dil önemli meselelere eşlik ediyor.

GAZETECİLER.COM yazarı Sayım Çınar, usta yazar Karin Karakaşlı ile samimi bir sohbet gerçekleştirdi.

GÖMÜLEMEYEN ÖLÜLER VE CANLAR VAR

-Asiye Kabahat'ten Şarkılar Dinlediniz son derece özel bir kitap. Kitabın ismi nasıl doğdu?

Bütün kitaplarımın adı sonradan çıkıyor. İlgisiz isimler veriyorum word dosyasına, Kan Kardeşim'di bu kitabın ilk adı. Kan akıtılması, ölenler metaforları vardı. Yazma süreci birkaç ay sürdü, 2008'den beri tuttuğum notlar, hiçbiri yayınlanmadı. Gazetelerdeki yazılardan bazı pasajlar aldım ama yeni bir kurgu. Kitabın sonunda çıkıyor kitabın isimi de. İronik bir isim değişikliği üzerinden oluştu. Zeki Müren'in Mesut Bahtiyar'ından çıktı. Unutulmaz şarkılar kıvamında gitsin istedim. Şarkılar daha etkili hatırlanıyor.

Gülten Akın ve Lale Müldür'den alıntılarla başlıyoruz. Kendi okuduğunuz yazarlarla da tanışıyoruz kitapta. Deneme kitaplarında gördüğümüz o soğukluk yok, çok açık bir metin. Süreci anlatır mısınız? Her defasında yeni bir şey yazmak nasıl bir duygu?

Kurgusu bu kadar değişik başka bir kitabım yok. Esasen bir parçalanmışlıkla derdim var. Bütünlüklü bir şey çıkarmak derdim. Sözü birbirinden devralan bir alıntı olsun istedim. Notlar dağınıktı, sıraya koyarken başka bir hal aldı. Son sözcük yeni bir bölüm başlatıyor, alıntılarla yeni duygular. Canlı bir organizmaydı kitap.

Antigone'nin Hakkı Silopi'deki bir annenin trajedisini anlatıyor. Gerçek bir hikayenin bir tragedyayla birleşmesi çok önemli.

Mitolojik hikayeler efsaneler kutsal kitaplardaki anlatılar bize nakledilenler masallar ortak meramımız. Ortak hikayemiz. Hayat ne kadar farklı şeyler yaşatsa da ona göndermelerle dolu. Antigone'nin haksız yere iki kardeşi birbirine düşmüşken, devlet törenleriyle gömülür biri, diğerinin ölüsünün adı ise leş olur. Günümüzde birebir dokunduğu yerler var bu hikayenin. Kürt halkının altında olduğu ablukayı biliyoruz. Gömülemeyen ölüler ve canlar var. Edebiyat ve hayatın birbirini ne kadar yansıttığını görüyoruz. Buna kafa yoruyorum. O çifte meramı yansıtma fırsatı verdi. Operası, oyunu, romanı, versiyonları çok Antigone'nin. Süpermen cesareti değil bu, başka türlüsünü bilmiyor. O kardeşin kargalara yem olmasına izin vermeyecek. Adaletsizliği görüyoruz ve işte ben bunu yazdım.

"SÖZE KAN SIÇRAMAMASI İÇİN ÇOK BEKLEDİM"

Kitapta Hrant'la ilgili bölümler de var. Çok özel metinler. Hrant'a geri dönmek, yazmak zor olmadı mı?

Sıcağı sıcağına yaşanırken yeterli mesafeyi koyamıyorum, yazmak elimden gelmiyor. Söze kan sıçramaması için çok bekledim. Sonrasında bunları yazmadan tamamen kurgu bir şey yazmam mümkün değildi. Yazılamayan bir roman vardır, Thomas, senin o romanı yazacağın yok deyip hesap soruyor. Dolayısıyla o sürece gitmem kişisel tarihle bir hesaplaşma, hem de tanık olduğum zamana dair notlarım. Dilin en az silah kadar öldürücü olabileceğini görüyoruz. Yargının tuhaf dili, tutanaklar, bizim çırpınışlarımız... Bir ses olarak kalplere seslensin istedim, gerekli etki ancak böyle olurdu. Değer sarsan, bırakmak isteyeceğin, kimi zaman güldüren bir kitap olsun istedim.

"19 OCAK TEĞET GEÇMİŞ ACILARIN BİRLEŞTİĞİ BİR GÜN OLDU"

O kadar güzel şeyler anlatıyorsunuz ki. Ermeni kültürü, Türk kültürü, Anadolu... Sence önyargılar hala sürüyor mu kültürler arasında?

Hiçbir şey değişmedi diyemem ülkemiz için, 19 Ocak bir milattı. Kendi içine kapalı olmadı tören, 8 kilometrelik bir zincir oldu cenazede, upuzun bir zincir oldu. Bir insanı anmak için değil, teğet geçmiş acıların birleştiği ve mücadelenin ortaklığı günü oldu 19 Ocak. Tarih konuşulur, insanlar soru sorar oldular. Siyasi ortamın kullandığı dil, ders kitaplarındaki düşmanca ifadeler de bir hakikat bir yandan. Zor zamanlardan geçiyoruz. Sadece artık arzu ediyorsak, karşılaşma ve birbirimize değme şansımız var. Ben de bu karambolun içinde arzu ederseniz buradayım, benim de söyleyeceklerim var diye kurguladım.

Kitabı nereye koyuyorsunuz?

Bir yandan bağımsız okuyacağınız yerler var, bir yandan baştan başlayınca hem bir insanın hikayesi, anlatıcının sesi, bir roman gizli içinde. Kurgu sonlara doğru ağır basıyor. Neyin gerçek neyin kurgu olduğu bir zamanda her tarafımız yalanlarla çevriliyken farklı türleri bir araya getirme sorgulatmaya yönelikti. Alan tanımak istedim, herkes anılarının içinden geçsin, önümüze getirilen gerçeğimiz olmak zorunda değil dedim. Thomas yaşayan bir karakterden çok daha kanlı canlı. Gerçek gerçeküstü doğru yalan çizgilerinde geçmek istedim. Bu bir eşik, bunu geçmem gerekiyordu. Paylaşılır kılmak istedim. Benim kitabım vurgum yok, karizmatik bir kadın var kitapta, onun yanında hiç şansım yok, şarkılar söylüyor, umarım beğenilir.

Babanızla ilgili müthiş bölümler var.

Bir mezarlık sahnesiyle başlıyor. Başka bir kuşak, İstanbul, belli romanlarda rastlanan karakterler, kız çocuk baba ilişkisi, ölüm doğum, yaşarken öldüğümüz anlar, tekrar doğurmamız kendimizi. Gerek edebiyatta gerek hayatta yerini alması gerektiği hissi. Ölüler en az yayanlar kadar canlı çok sevip çok kaybettim, onlarla ilişkimi hiç kesmedim. Sözümü hep devam ettiriyorum. Hrant çok sevsin isterim, umarım beğenir.

"SESİ KISTIRILMIŞLARIN PLATFORMU OLMA İDDİAMIZ VAR AGOS OLARAK"

Bir yandan da gazetecisiniz. Yoğun bir gündem var. Agos'un tirajı nasıl?

Cinayetten sonra yükseldi, şimdi eski noktalarda. Basının genel durumun biliyoruz, namlı bir gazete olarak biz de alıyoruz üstümüze düşeni. Ortak bir platform olma, başka yerlerde sesi kıstırılmışların platformu olma iddiamız var Agos olarak. Ermenistan ve Ermeni diasporası dahil Türkiye'nin güncel durumuna dair bir gazete olun istedik. İş hiç kolay değil, gazeteciliğin tanımı çok değişti. Kendi gücünü kendinden çıkarmak zorundasın. Çok girdap zamanlar. Edebiyat o anlamda da kurtarıcı olan yer. Kimlikleri bıraktığım yer.

Dağıtımı nasıl?

Abonelik devam ediyor, haftalık gazete olarak 5000 basılıyoruz, bayilerde bulunuyor.

Ermenistan'da yaşayanlarla buradakiler arasındaki farkı da tartışıyorsunuz.

Kuşların göçmesi misali kader döngüsü ve yer değiştirmeler üzerine kurulu. Ekonomik sebeplerle gelen, hayli yoğun bir nüfus olan Ermenistanlı Ermeniler var. Rehin muamelesi de gördüler. Ermeninin kim olduğunu bilmeyenler var. Din olduğunu zannedenler var. Hrant'ın verdiği mücadelenin bir kısmı kimliğin inşasıydı. Birbirini anlama çabası ve o sahici mücadele alanında oluşuyor. Arzu edenler için paylaşmanın ve öğrenmenin çok yolu var. 19 Ocak'ı birlikte yaşadık, geriye doğru bir sorguyla da başladı. Ermenilerden bağımsız yaşadığımız iç savaş ortamını, Kürt halkının abluka altında olması, barış sürecinin kendini yok eden bir diske dönüşmesini unutmayalım. Bu yalnızca Ermeniler için yapılması gereken bir şey değil, tarihle yüzleşilmeden sistematik yok etme devam edecek ve tüm Türkiye halkları acı çekecek. Bu ülkenin düzlüğe çıkması için hep beraber mücadele gerekiyor. Edebiyat yazabilmeliyim, LGBT anlatmalıyım, insanı, kadın cinayetlerini anlatabilmeliyim, Ermeniliğe dair soruna da herkes sahip çıkmalı, böylece bir zemin oluşmalı.

"NAİF İDEALİZMİN İÇİNDE OLANLAR ENAYİ OLARAK YAFTALANIYOR"

Seçimlerden sonra medyada büyük değişiklikler oldu. Türkiye'deki medya hakkında ne düşünüyorsunuz? Medya neden bu hale geldi?

Patronaj kesiminin kişisel çıkarları el kol bağlayan zincirlere dönüşüyor. İktidarın kendi içinde dönüşümü de etkili. Merkez sağ, AB'yi sahiplenme, insan haklarının genişlemesi ile yola çıktılar, bugün baskıcı yer yer açık şekilde faşist halini görüyoruz. Hal buyken halkı kamuoyunu etkilemek derdindeler. Medya da üstüne düşeni aldı. Eskiden bu kadar müdanasız yapılmazdı. Bir manşeti kazara başkasıyla atsalardı hesap verirlerdi. Şimdiyse havuz medyasında 5-6 gazete aynı manşetle çıkıyor. Gerçeklik yok oldu. Manipülasyonların sonu yok. Naif idealizmin içinde olanlar enayi olarak yaftalanıyor. Gazetecilerin yargılandığı tutuklandığı bir dönem... Can Dündar Erdem Gül casuslukla suçlanıyor, böyle bir dönemden geçiyoruz. Birilerinin de hakikati söylemesi gerekiyor, geriye bir tek bu kalacak. Aleni yalan oluştururken vicdani bir sorumluluk doğruyu söylemek.

Son olarak, Nilgün Marmara ve Tezer Özlü sizi çok etkilemiş, metinden bunu anlıyoruz fazlasıyla.

Evet ve onların şehirleri... İstanbul'la birlikte Berlin başrolde kitapta. İkisi de her gün benimle konuşan sevilili ölülerden. Hakikat arayışlarını, canlarını yanma pahasına söylediklerini minnetle anmak ve böyle ilerlemek çok önemli.

ÇOK OKUNANLAR