POLEMİK

Fehmi Koru, Cem Küçük ve Mehmet Metiner'e cevap verdi: Ne dedim ki kızıyorsunuz!

Geçtiğimiz gün katıldıkları yayında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yerine başkasının seçimleri kazanması durumunda yargılanacaklarını ifade eden Cem Küçük ve Mehmet Metiner, "Burası Uganda mı?" şeklinde cevap veren Fehmi Koru'ya yüklenmişti. Koru, bugünkü köşesinde bu konuyu ele aldı.

Fehmi Koru, Cem Küçük ve Mehmet Metiner'e cevap verdi: Ne dedim ki kızıyorsunuz!

Cem Küçük ve Mehmet Metiner'in geçtiğimiz gün canlı yayında "Erdoğan'ın dışında birinin Cumhurbaşkanı olması durumunda hepimizi yargılarlar" ifadelerini kullanmasının ardından Fehmi Koru, "Burası Uganda mı?" şeklinde cevap vermişti.

Mehmet Metiner'in Koru'ya sosyal medyadan verdiği "Tıynetine yakışmış" cevabının ardından ise Koru bugün yine aynı konuyu ele aldı. 

Koru, Cem Küçük ve Mehmet Metiner'e seslenerek "Ne dedim ki kızdınız?" dedi.

İşte Koru'nun sözleri:

Dünkü yazıma göz atmışsanız sonuna düştüğüm notu da fark etmişsinizdir.

Not şuydu:

“Dün gece bir TV programında AK Parti’yi destekleyen bir kalem ile eski bir AK Parti milletvekili ‘Cumhurbaşkanı Erdoğan dışında biri cumhurbaşkanı seçilirse ne olur?’ sorusu eşliğinde geleceği tartışmışlar. Biri İngilizce biliyormuş, o İngiltere’ye kaçıyor, diğeri ‘Ben İngilizce bilmiyorum, nereye gideceğim?’ diye hayıflanıyor. Üzüldüm. Öyle bir şey neden olsun ki? Burası Uganda mı?” 

Hepsi bu kadar.

Önce İngilizce bilmeyen katılımcının sosyal medya hesabından hakaret dolu salvosu geldi. Ardından İngilizce bilen katılımcı kendi gözündeki yerimi bir kez daha bana hatırlatan satırlarını köşe işgal ettiği gazetenin internet sitesinde yayınlattı.

Neden kızdıklarını anlayamadım. Sonuçta onları yatıştırmaya, haklarında kötüyü düşünenler varsa onlara da burasının Uganda olmadığını hatırlatmaya çalışmıştım.

Hakareti bir tarafa bırakırsak, ilkinden hiç de hoş olmayan ‘Erdoğan sonrası senaryosu’ üzerindeki karşılıklı ifadelerinin aslında ‘şaka’ olduğunu öğrenmiş oldum. Televizyon ekranında, iki yetişkin yorumcu, izleyiciler önünde siyaset üzerine konuşurken, meğer ara sıra şaka da yapıyorlarmış…

İkincisinin gazetesine koyduğu nottaki benimle ilgili bölümü okuyanlardan “Mutlaka cevap vermelisin” diyen dostlar oldu. Onlara “Nesine cevap vereceğim, yazdığının ana gövdesi doğru” cevabını verdim; şaşırdılar. 

Reklam

İyisi mi, AK Parti’nin itibar ettiği bir gazetede köşesi bulunan ve sıkça TV tartışma programlarında yorumlar yapan AK Parti yönetiminin çok değer verdiği bilinen yazarın hakkımdaki satırlarını aynen aktarmak.

Okuyunuz:

“Abdullah Gül‘ün arkasına takılıp kendine mutlu gelecek arayan bitik Fehmi Koru! Sen de medya tarihî çöplüğündesin. Eskiden seni umursayan vardı ama şimdi yaşayıp yaşamadığını bile bilmiyorlar. Üzgünüm, senin için yapacak bir şey yok…”

Bu satırların nesine cevap vereyim?

Abdullah Gül ile uzun yıllar öncesine dayanan dostluğumuz var ve siyasete atıldığı, çeşitli devlet kademelerinde hizmet verdiği dönemde de sonrasında da dostluğumuz devam etti. Duruma göre dostluk kuran, duruma göre dostuna düşman olanlardan değilim; bu bakımdan ilk cümlede itiraz etsem etsem bu yaşımdan sonra ‘kendime mutlu gelecek aradığım’ bölümüne itiraz edebilirim.

Hatta o bölüm bile bir yönüyle doğru. Kendim için olmasa da, yarınlarımızın herkes için daha mutlu olması gibi bir arayışım olduğu pekala söylenebilir. Her gün bir şeyler yazıyorsam, biraz da o mutlu dönemin biran önce gelmesine katkıda bulunmak için yazıyorum.

Paragrafın öteki cümlesine, yani “Eskiden seni umursayan vardı ama şimdi yaşayıp yaşamadığını bile bilmiyorlar” tespitine nasıl itiraz edebilirim? Sağolsun yazar, kendisinin kullanıma soktuğu ‘medeni ölü’ deyimini hiç değilse benim için ve hiç değilse bu defa kullanmamış. Kullansaydı da alınmazdım. Doğru çünkü.

İlk yazım henüz ortaokulu yeni bitirdiğim 1966 yılında İzmir’de çıkan ‘Gurbet’ dergisinde yayımlanmıştı. O dergide ve pek çok başka dergilerde değişik konularda yazılarım çıktı. [O yıllarda yayımlanan seviyeli ve etkili ‘İslam Medeniyeti’ dergisine, kitapları üzerimde derin izler bırakmış Ord. Prof. Ali Fuat Başgil’in vefatı (1967) üzerine bir yazı göndermiştim, yayınlanmıştı. Derginin editörü İsmail Lütfi Çakan -şimdi Marmara İlahiyat’ta profesör- birkaç yıl sonra tanıştırıldığımda yazımdan beni Başgil Hoca’nın öğrencisi sandığını hayretini saklamadan belirtmişti. O sırada henüz lise öğrencisiydim.]  

Yazının tamamı için tıklayın...

ÇOK OKUNANLAR
Yorumlar