Uygur Türkleri yalnız değil mi?

Türkiye ilk kez her ne kadar yalanlansa da Abdurrehim Heyit'in ölüm haberi üzerine sessiz kaldığı bu konuda sesini yükseltti, "Uygur Türkleri yalnız değildir" dedi.

Hatice Kübra kubra@internethaber.com

Uygur Türklerinin ünlü halk ozanı Abdurrehim Heyit’in  hapishanede öldüğü yolundaki haberlerin geçen hafta sosyal medyada büyük bir infial yaratması sonucu tepkiler hem ulusal medyada yer aldı hem de Dışişleri'nin sert açıklamalarına neden oldu. 

Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy’un Çin Halk Cumhuriyeti'nin Uygur Türklerini hedef alan ayrımcı uygulamalarından dolayı yaptığı açıklama uluslararası medyanın da dikkatini çekti. Aradan birkaç gün geçtikten sonra Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hua Chunying bir açıklama yaparak Abdurrehim Heyit’in öldüğü haberlerini yalanladı. Heyit'in hapishaneden çekilmiş bir videosu Çin televizyonlarında yayınlandı. 

Bu durumun Çin için bir propaganda aracına dönüştürülmesine ve "Türkiye, Uygur Türkleri'yle ilgili meselede yalan söylüyor" algısının yaratılmasına katkı sağladığı düşünülebilir.

Fakat bana göre bunun zararından çok faydası oldu.

Her şeyden önce Türkiye, ilk kez Uygur Türkleriyle ilgili bir meselede bu kadar yüksek sesle ve devlet eliyle tepki verdi. 

Türkiye dünyada müslümanların maruz kaldığı zulümlere karşı her zaman kuvvetli tepkiler vermiş, mazlumlara kol kanat germiş ve bunu dünya kamuoyunda da gündeme getirmekten çekinmemiş tek müslüman ülkedir.

Ama nedense bu zamana kadar Uygur Türkleri'nin Çin'de maruz kaldığı hak ihlalleri ve işkencelere karşı tepki verilse de hep cılız kalmıştı. 

Oysa Doğu Türkistan bir Türk-İslam yurdudur.

Oradaki kardeşlerimizin yıllardır maruz kaldığı işkenceler, toplama kamplarında yaşadıkları, Çin'in Uygur Türkleri'ne karşı uyguladığı asimilasyon projesi uzun süredir biliniyor.

Özellikle son iki yıldır BM'nin insan hakları konusundaki uzman kuruluşları ve uluslararası çevreler Doğu Türkistan'da yaşananları gündeme getirerek tepki veriyor. Avrupa Parlamentosu (AP), Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International) ve İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) verilerine göre Çin yönetimi tarafından hapishanelerde ve toplama kamplarında tutulan Uygur Türk'ü akademisyen, sanatçı, bilim insanı pek çok tanınmış isim de var.

Türkiye ise ilk kez her ne kadar yalanlansa da Heyit'in ölüm haberi üzerine sessiz kaldığı bu konuda sesini yükseltti, "Uygur Türkleri yalnız değildir" dedi. Bu zamana kadar sahipsiz bırakılan Uygur Türkleri için "diplomatik kanallar" dışında bir adım atılmış oldu.

Bu durum karşısında birçok insanın içinden "nihayet" dediğine eminim. 

Türk Dışişleri'nin tepkisiyle birlikte medyada yer alan haberler sayesinde iç kamuoyunda Uygur Türkleri'ne karşı az da olsa bir duyarlılık ve farkındalık oluştu. Meseleye zaten duyarlı olan çevreler dışında genel kamuoyunda gündeme gelmesi, insanların "Doğu Türkistan'da neler oluyor?" diyerek başını o tarafa da çevirmesine neden oldu. Fakat bu yeterli değil. 

Dün Çin'in toplama kamplarına hapsettiği ve işkenceden geçirdiği Uygur Türklerinin liderlerinden Abdulkadir Yapçan'ın Çin'e iade edilip edilmeyeceğine karar verilecek duruşması vardı. Yapçan, BM Yüksek Komiserliği'nin denetiminde 15 yıldır Türkiye'de yaşıyor. 

Uluslararası Mülteci Hakları Derneği duruşma öncesi çağrıda bulunarak, duyarlı vatandaşları Çağlayan Adliyesi'nde toplanmaya davet etti. 



Ortaya çıkan tabloya ise en çok Aydınlık sevindi. Çünkü beklenen kalabalık oluşmadı. Aydınlık da bunu bir güzel "zaten Uygur ayrılıkçısı gruplar çağırmıştı, kimse de gelmedi" minvalinde haber yaptı. 

Aslında anlayana bu utanç bile yeter!

Doğu Türkistan davasının bu zamana kadar nasıl yetim bırakıldığına bir kez daha şahitlik ettik. 

Mahkeme Yapçan'ın adli kontrolünün devam etmesine ve duruşmanın 3 Mayıs'a ertelenmesine karar verdi. 

Türkiye, Uygur Türkleri'yle ilgili ilk kez bu kadar net bir tutum sergilemişken bundan sonra Abdulkadir Yapçan'ı Çin'e iade etmeyerek bu konudaki duruşunu göstermeli ve geri adım atmamalı.  


twitter.com/Htckubra 

Facebook Hatice Kübra