Sırrı Süreyya Önder’in tuhaf cümleleri

Sırrı Süreyya Önder’in tuhaf cümleleri

Levent Gültekin acikcenk@gmail.com

Sırrı Süreyya Önder, Radikal gazetesinde sıcak bir üslupla, tatlı dilli, zihni harekete geçiren yazılar yazıyor. Filmleri ve tv programlarından sonra, yazılarıyla da ilgi topluyor. Şahsen ben de onun sevimli muhalefetini, bilgisini, delikanlılığını cazip buluyorum.

Bu takdir sözlerini, taktik gereği, eleştirilerimin şiddetini azaltmak niyetiyle de yapmıyorum. Gerçekten önemsiyorum Sırrı Süreyya’yı.

Fakat… Sırrı Süreyya Önder’in tuhaf bir şekilde milliyetçiliğe doğru kaydığını da görmezden gelemiyorum.

Süreyya Önder birkaç ay önce yayınlanan bir yazısında şöyle diyor: “AK Parti Kürt meselesini çözemez. Siz orduyla anlaştılar da diyebilirsiniz ama sebebi iktisadidir. Yani temsil ettiği egemen sınıflar ittifakı, Kürtleri ucuz kent yoksulları stokunda tutmak istemektedir. Kürt yuvasına dönerse, emek arzı daralacağı için yevmiye 20 liraya 12 saat çalışacak kimseyi bulamayacaklardır.”

Geçtiğimiz Salı günü yayınlanan yazısında ise, “Ey Müminler” hitabıyla başladığı paragrafta şunları yazmış:  “Bu yazıyı sadece size yazdım. Yıllarca Kürt’ü Müslümandan bile saymadığınızı biliyorsunuz. Şimdi de kötü bir şeymiş gibi ‘Siyaset yapıyorlar!’ diyorsunuz. Bu topraklarda yıllarca Kürt’ün ne dirisi ne de ölüsü rahat huzur yüzü görmedi.”

Hem Kürt kökenli, hem de Müslüman’ım. Ama nedense Sırrı Süreyya Önder’in bu cümleleri beni rahatsız etti. Normalde ‘ezilmiş halkın’ bir mensubu olarak benim hakkımı arayan, bana sözcülük yapan birinden rahatsız olmamalıyım değil mi?

Sırrı Süreyya, Kürt meselesini “dışlayıcı” bir tutumla ele alıyor. Ayrımları vurguluyor. Radikal milliyetçi bir üslupla konuşuyor. Üstelik meseleyi sosyalist bir bakış açısıyla ajite ediyor.

Hakikaten biz Kürtleri ucuz işçi deposuna AK Parti mi mahkum etti? Kürtleri bu ülkenin eliti olmaktan devlet mi alıkoydu? Bugün Türkiye’de hangi Kürt vatandaşı ucuz işçi olmamak için bir uğraş vermiş de önüne türlü engeller çıkarılmış? Kim, içinde bulunduğu zavallı durumdan çıkmak için bir çaba göstermiş de bu çabası boşa gitmiş? Diyarbakır’da, Şırnak’ta, Batman’da okumak, kendini geliştirmek, iyi şeylere talip olmak isteyenlere kim “Hayır siz birey olamazsınız” diye engellenmiş?

Benim bildiğim böyle durumlarda yani bir halka eziyet edildiğinde, engel çıkarıldığında o halkın mensupları daha bir azimli, sebatkar, iddialı olurlar değil mi? Daha çok kendilerini ispata yönelirler.

Yahudileri düşünün. Bir ülkeyi dolduracak kadar nüfusları bile yok. Fakat siyaset, sinema, finans alanlarında dünyanın hakim unsuru konumundalar. Tam da ezildikleri, sürüldükleri için…

Sırrı Süreyya Önder’in söz konusu cümlelerini okuyunca kendi hayatım gözümün önünden film şeridi gibi akıp geçti. Kürt sorununun içeriğini, yaşayarak gördüm. Fakat kimse beni ‘ucuz işçi’ yapamadı. Ben istisna mıyım? Elbette hayır. Mesela, Sırrı Süreyya Önder’in kendisi. Bugün kendisine verilen kıymet, gösterilen ilgi Kürt olduğu için azalıyor mu? İyi bir film yapmasının önüne kimse geçebildi mi?

Yaptığı TV programlarıyla herkesin beğenisini kazanması, fiilen ya da sözel, psikolojik olarak önlendi mi?

Siz hiç bir amele pazarında özellikle ‘Kürt’lerin seçildiğini duydunuz mu? Örneğin İstanbul’da veyahut herhangi bir yerde bir beden işçisine ihtiyacınız olduğunda etnik köken meraklısı bir işveren gördünüz mü?

Türkiye’deki sınıfsal yapılanmanın etnik kökene göre şekillendiği söylenebilir mi? Bunu söyleyen komik duruma düşmez mi?

Sırrı Süreyya Önder’in konuya yaklaşımı, bana İslam ülkelerinin acıklı durumunu hatırlattı. Dünyanın en değerli yeraltı kaynaklarına sahip olmalarına rağmen hala pespayelikten kurtulamamalarını hep ‘Siyonizme’ bağlayan Müslümanların aciziyetlerini hatırlattı. Müslüman halklar ne olmak istediler de Siyonistler engelledi kimse bilmiyor. Batılı başkentlerin lüks alışveriş merkezlerinde zengin Müslümanların acıklı halini görünce insan utanıyor. Kendi utancımızı, yetersizliğimizi tümüyle başkalarının suçu şekline sokamayız. Bunu diyorum.

Sırrı Süreyya Önder’in “Yıllarca Kürtleri Müslümandan saymadınız, Şimdi de siyaset yapmalarını kabullenmiyorsunuz” sözüne ne demeli? Sosyalistler, Kürtlerin Müslümanlığını göz önünde tuttular mı? Buna hürmet ya da itibar ettiler mi?..

Burada bir haksızlık ve tuhaf bir ajitasyon var. Kürt meselesiyle ilgili olarak, dindarların en güçlü argümanı, din kardeşliği vurgusuydu. Milliyetçi Kürtler, kendi davalarını gündeme getirirken, Müslümanlıklarını ifade ettiler mi? Din kardeşliği hukuku gözettiklerini beyan ettiler mi?

Eğer Sırrı Süreyya Önder “Dünyanın diğer bölgelerindeki Müslümanlara gösterdiğiniz yakınlığı buradaki Kürtlere göstermediniz” diyorsa, bilmesi gerekir ki, Türkiye’deki Müslüman cemaatlere mensup insanlar arasında Kürtler belirgin bir ağırlık taşımaktadır. “Ey Müminler” hitabiyle, “Ey Kürtler” hitabının muhatapları büyük ölçüde zaten aynıdır. Türkiye’den Flistin’e, Irak’a, Çeçenistan’a uzatılan yardım elinin bazı parmakları Kürtlerden oluşuyordu.

Bu ülkede hiçbir Müslüman cemaatin ya da İslami gelenekten gelen siyasi partinin Kürtlerle tek bir sorunu olmadı. Müslümanlar, Kürtlere asla ‘öteki’ muamelesi çekmedi. Etnik ayrım yapmadan herkesi birinci sınıf vatandaş kabul etti. Kürtlerin sözcülüğüne soyunanların yaptığı gibi azınlık muamelesi çekilmesini de hiçbir zaman içine sindirmedi.

Eğer kastettiğiniz Dindar kesimin PKK’ya olan mesafesiyse, evet, İslamcılar Devletle-PKK’nın kavgasına gerçekten de mesafeli durdu. Çünkü İslamcılara göre Kürt sorununu çıkaranla bu sorunu çözeceğim diye ortaya çıkan PKK aynı yolun yolcusuydu. İkisinin de amacı aynıydı.

Peki Türkiye’de ‘müminler’ gerçekten Kürtlerin siyaset yapmasından rahatsızlık mı duyuyorlar? Sanırım Sırrı Süreyya Önder burada da PKK’yı kastediyor. PKK’nnn veyahut etnik ayrımcılığı temel alan Kürt siyasetinin el üstünde tutulmamasına içerlemiş. Milliyetçi sosyalist, silahlı Kürt hareketini, İslam adına desteklememizi mi bekliyor?

Türkiye’de Kürt halkının derdine derman olacak, Kürt kökenli bir siyasi zümre var mı? Hatta Kürt halkıyla aynı dili konuşan bir Kürt siyasi hareketi var mı?

Diyelim var. Peki, ben bir Müslüman ve Kürt olarak BDP’ye gidip “Sizinle beraber siyaset yapmak istiyorum” desem kabul edilme ihtimalim var mı? Hadi benden vazgeçelim Sırrı Süreyya Önder gitsin, başvursun bakalım kabul edilecek mi?

Önceleri iki kişi bir araya gelip Kürtçe konuşamazken bugün sinemamız var. Müziğimiz var. TV’miz var. Kürtçe öğretilen kurslarımız var. Nevruz dedik, onu da aldık. Bir bayramımız var. Her şeyden önemlisi devlet erkanı geçmişte yapılanlardan dolayı özür dileyip duruyor. Devlet erkanının büyük bir kısmı değişti. Mantalitesi değişti. Herkes ‘sorunu’ çözmek için içten bir tutumla adım atıyor. Ama Kürt siyasetçileri hâlâ memnun değil. Kürtler adına siyaset yapanların tek bir gün “Çok şükür, barış ve çözüm yolunda bir adım atıldı. İnşallah daha iyi günler de göreceğiz. Devlet hatalarından dönüyor. Biz de buna destek olalım” dediklerini duydunuz mu?

Barışçı tutum bu mudur? Hak aramak bu mudur? Yoksa insafsızca bir kapris, ve şımarıklığa mı varmıştır iş?

Bugün Kürtler adına siyaset yapanların asıl derdi çözüm değil, kapris yapma hakkını elde etmektir.

Kürtler adına siyaset yapan, onların sözcülüğünü üstlenenler, hem Kürtlere hem de bu millete yazık ediyorlar, ayıp ediyorlar.

Ben de bilhassa Kürtlere hitap etmek istiyorum.

“Ey Kürtler, kardeşlerim, Sırrı Süreyya Önder’in yazdıklarına değil, kendisine bakın. Sizin adınıza şikayet etmesini bir kazanç sanmayın. Siz de okumaya, yazmaya, sanata, muhabbete, zekaya, iyiliğe yönelin…”


Not: Herkesin bildiği gibi bende Sırrı Süreyya Önder'i Kürt kökenli biliyordum. Fakat şimdi aldığım bir bilgiye göre, Kürt politikasını savunan Sırrı Süreyya Önder Doğuluymuş fakat Kürt değilmiş.  Tartışmanın Kürt tarafı yanlızca benmişim. Ama bu durum takdir edersiniz ki sözlerimizin anlamını bozmaz, değiştirmez.