Uzun süredir ekranlarda görmediğimiz ama bir süredir parti kurma hazırlıklarıyla medyanın gündeminde olan Ali Babacan, dün akşam Habertürk'te Fatih Altaylı'nın konuğu oldu.
Başarılı ekonomi yönetimiyle zihinlerde kalan ve konuşmaktan çok iş yapan bir siyasetçi olarak tanıdığımız Babacan'ı ilk kez bir partinin başına geçmeye hazırlanan bir "lider" olarak izledik.
Bir çok insanın ne söyleyeceğini merakla beklediği Ali Babacan,
programda pek çok konuyla ilgili görüşlerini paylaştı ve parti
hazırlıklarından bahsetti.
Peki "yeni ne vardı?" derseniz, ekrana
çıkmış olmasının dışında hiçbir şey yoktu.
İlk kez 8 Temmuz'da partisinden istifasını duyurduğu bir metin paylaştı kamuoyuyla. Orada "beyaz sayfalar" vurgusu yapmıştı. Aynı vurguyu yineledi programda da. "Arkadaşlarımızın her konuyla ilgili önünde beyaz sayfalar var, o beyaz sayfalara çözümler ve yol haritalarını çıkaracaklar" dedi.
Ardından 8 Ağustos'ta bir açıklama daha yaptı.
Biraz daha genişletilmiş bu açıklamada evrensel ilke ve değerler
üzerinden hareket etme ve geniş kadrolar vurgusu vardı. Dün de
benzer vurguları altını çize çize tekrarladı.
NE BEYAZ SAYFAYMIŞ ARKADAŞ!
Bu açıklamalardan sonra 10 Eylül'de Karar
gazetesine verdiği röportajla karşımıza çıktı Babacan.
Gazete röportajı "Yıl bitmeden kuruyoruz"
manşetiyle vermişti. 2 ay sonra bugün partiyle ilgili bildiğimiz
şey yine, yıl bitmeden kurulacak olması. Geriye kalanlar da
röportajdaki ifadelerinin biraz daha genişletilmiş hali.
Olaya "ne var canım, adam gayet istikrarlı" diyerek de bakabilirsiniz tabi.
Fakat Aralık sonunda kurulacak bir parti için 5 ay önce
kullanılan "sayfalar beyaz, arkadaşlar çalışacak"
söyleminin 5 ay sonra da aynı şekilde tekrar edilmesi "bu 5
ay da hiç mi dolmadı bu sayfalar?" sorusunu akıllara
getiriyor.
Çünkü Babacan'ın ifadesine göre partinin kimliği ve tüzel
kişiliğinin oluşması bu beyaz sayfaların dolmasına bağlı.
Partinin neredeyse bir ay sonra kurulması planlandığına göre illa
ki bir ilerleme kaydedilmiştir herhalde. Yok eğer
Babacan'ın dediği gibiyse, durum vahim. Değilse ve bunu bir
strateji olarak yaptılarsa bu da kötü bir iletişim
hatası.
ÖNCE İNSAN
Parti ile ilgili henüz beyaz sayfalar dolmadığından Ali Babacan
ilke ve prensiplerinden bahsetti, üç temel noktanın üzerinde durdu:
İfade özgürlüğü, adalet ve ekonomi.
Bugün toplumsal olarak içinde bulunduğumuz sıkışmışlığın en önemli
nedenleri bu konular. Kime dokunsanız illa ki en az birinden dert
yanar.
"Önce insan" vurgusu oldukça önemliydi ve akılda
kalıcıydı. Partinin mottosu bile olabilir.
Evrensel ilkeler ve değerler çerçevesinde, kişi hak ve özgürlükleri
bağlamında insanın her şeyin önünde tutulması demokrasi hayali olan
herkesin kulağına hoş gelmiştir eminim.
Kapsayıcı olmak, her kesimden, her görüşten insana kucak açmak sözleri de bir yerde İmamoğlu'nu çağrıştırdı bana.
PARLAMENTER SİSTEM
Cumhurbaşkanlığı sistemine en başından sıcak bakmadığını belirten Ali Babacan, güçlendirilmiş bir parlamenter sistemden yana. Kuvvetler ayrılığının önemini hatırlatırken siyasi partiler yasasının da mutlaka ama mutlaka değişmesi gerektiğini söyledi. Sanırım Fatih Altaylı'nın en çok hoşuna giden kısım da bu oldu.
Neticeye baktığımızda Babacan onu dedi, bunu dedi ama bunlar zaten diğer muhalefet partilerinin de dile getirdiği şeylerdi. Onlardan farklı bir şey söylememiş oldu.
ASLINDA YENİ BİR ŞEY VAR!
Bütün bunların yanında Ali Babacan iddiasız ama
samimiydi.
Yeni bir şey söylemese de beklenenin aksine kendini açık açık ifade
etti. Sert çıkışları olmadı ama lafını da çok
esirgemedi. Tebessüm ede ede dokundurdu.
Yazının başından beri "yeni bir şey yoktu" deyip durdum. Aslında hem Ali Babacan'ın siyasi imajı hem de yeni kurulacak partinin işleyiş ve yöntemleriyle sanki yeni bir şeyler denemek ister gibiler.
Tabi bunu söylemek için çok erken fakat yeni parti söylentilerinden bugüne kadar olan sürece baktığımızda Ali Babacan her ne kadar AK Parti'nin kuruluş ruhundan bahsetse de çok da benzetilemez. Bir kere konjonktür ve figürler farklı.
Bugün lider olma iddiasından özellikle kaçınan, sürekli
"ekip, kadro" vurgusu yapan, hatta "başka
tek adamlar çıkmasın" diyerek içinde bulunduğumuz siyaset
sistemine de göndermede bulunan bir parti kurucusuyla karşı
karşıyayız. Eğer bu şekilde devam ederse böyle bir siyasi
oluşumun toplumsal karşılığı ne kadar olacak çok merak ediyorum
doğrusu.
Çünkü kabul edelim ki biz özünde lider seven bir milletiz. Hele
karizmatik liderlere bayılırız. Erdoğan'ın hala toplumun
yarısından bu kadar destek görmesinin en büyük nedeni onun lider
karizmasıdır.
SİZCE DE FAZLA İDDİALI DEĞİL Mİ?
Şimdi Ali Babacan ve ekibi bunun tam aksine bir iddiayla ortaya
çıkıyor.
"Biz tek bir liderin öne çıkmadığı her daim ortak
aklın ön planda olduğu bir siyasi parti olacağız"
diyorlar.
Teoride çok şirin de pratikte nasıl ve ne kadar olacak bu durum
bilemiyoruz.
Hadi diyelim bunu onlar başardı, dediğim gibi lider seven bir
toplumda Altaylı'nın deyimiyle "organizatörlük" ne
kadar iş yapar? Aslına bakarsanız iddiasız diyorum ama
tersinden baktığımızda fazla iddialı bir durum.
Eğer Babacan ve ekibinin asıl hedefi 18-25 yaş gençlerse bunun
karşılık bulma ihtimali yüksek. Çünkü gençler için
lidermiş, davaymış, kimlikmiş artık önemini yitiriyor. Hatta
umurlarında bile değil.
Özgürlüğüne, kendini nasıl hissettiğine, iyi bir eğitime ve iyi bir
kariyere bunlardan çok daha fazla önem veriyorlar. Gençler
arasındaki kimlikler giderek flulaşıyor.
Bugün muhafazakar ya da seküler bir gencin ortalama dertleri, yaşam
biçimi, istekleri neredeyse aynı. İnanın siyasi bir liderlerden
beklentileri de lider karizması dediğimiz şeyden anladıkları da
başka. Onlar farklı kodlarla geliyor ve gelecek bu
kodlar üzerine inşa edilecek.
Özetle bu genç kitleyi kazanan bugün olmasa da yarın
mutlaka kazanır. Sadece Ali Babacan ve kuracağı partisi için değil
tüm partiler için geçerli bu.