Kim ne derse desin...
Bu adam bu konuda çok iyi...
İsterseniz "patavatsız" deyin...
İsterseniz "cesur" deyin...
Ya da en iyisi "patavatsız cesur" deyin...
AmaYiğit Bulut'a hakkını teslim edin...
O generali canlı yayına çıkardı...
Özel bir yayındı...
Emekli Orgeneral Çetin Doğan'a öyle sorular sordu ki...
Alışmışız biz masa başında bol keseden sallayıp da...
Apoletli bir paşa görünce hazırola
geçenlere...
Alışmışız ağzına geleni arkadan söyleyip de...
Karşısına (-ki emekli bile olsa) bir paşa oturduğunda uslu
çocuk rolüne girenlere...
Vallahi doğruya doğru...
Benim diyen adam soramazdı böylesine açıkça bu soruları...
Benim diyen adam Paşanın sözlerine böylesine açık yüreklilikle
itiraz edemezdi...
Çatır çatır yöneltti sorularını...
Ağam paşam demeden aklına yatmayanları paşanın yüzüne karşı
söyledi.
Hele şu sorusu var ki;
Alkışa değer;
-"MGK içinde seçilmiş bir
başbakana, atanmış bir Genelkurmay başkanı veya kuvvet
komutanının telkinde bulunması doğal mıdır? Bu ülke beni
seçmişse siz de orgeneralseniz benim
emrimdesiniz..."
Orgeneral Çetin Doğan,
biraz afalladı gülümseyerek soruyu yanıtlamaya çalıştı...
Yiğit Bulut geri çekilmedi bastırdı;
-"Bir başbakana tabanınızı merkez sağa
çekin demek, bunu bir askerin söylemesi nasıl
oluyor?"
Arkasından darbe planı ile ilgili kendi yorumunu açıkça paşanın
yüzüne yaptı;
-"Bu senaryoyu okuyunca bir Türk
vatandaşı olarak benim kanım dondu... Doğru çıkarsa var olan
yapının devam etmemesi gerekir... Ben bir Türk vatandaşı olarak
gece yattığım zaman benim subayım benim gazetecimi tutuklar mı
vurur mu? Benim uçağımı düşürür mü? Ben korkuyorum, bunu
açıklığa kavuşturmak gerekir.."
Söz vesayete geldi.
"Askeri vesayet" ile ilgili şu soruyu yöneltti;
-Bir sivil otorite var görünürde. Bir
sivil otorite üzerinde bu kadar askeri vesayet olması normal
mi?
Paşa "yok öyle şey" deyince;
-"Ama bir 28 Şubat oldu, bir 12 Eylül
oldu.." diyerek bastırdı...
Paşa, "28 Şubat'daki o MGK metninin altında başbakanın imzası
vardı" deyince Yiğit Bulut yanıtı yapıştırdı;
-"Sonuçta öyle bir ortam var ki o
imzayı atmayacak başbakan da yok o zaman"
Ve en açık dille
sordu;
-"Türkiye'de bir irticai faaliyet varsa bile...Bu
irticai faaliyet odak olmuşsa ve siyasi idareye sızmışsa bile...
Bunun ilacı Türk halkıdır, bunun ilacı seçimdir, Türk Silahlı
Kuvvetleri değildir... Daha açık sorayım. Ben halkım siz emekli bir
askersiniz...Eğer hükümeti düşürmek gerekiyorsa ben oyumla
düşürürüm, siz buna karışmayın desem bu size uygun bir cümle
midir?"
"Paşa gayet uygun" dedi ama
arkasından ekledi;
-"Bir iktidarın
mutlak bir iktidarı söz konusu değildir. Bir anayasa çerçevesi
içinde kalmanız lazım, bu çerçevenin dışına çıktığınız zaman yargı
sizi cezalandırır..."
O anda Yiğit Bulut lafı gediğine
koydu;
-"Hiç cezalandıramadı, silahlı kuvvetler cezalandırdı..."
Yiğit Bulut iyi bir haber kanalı
yöneticisi değil; kabul...
Ani kararları ile çok hatalar yapıyor; tamam...
Habertürk'ü insan öğüten değirmene çevirdi; doğrudur...
Ama Yiğit Bulut, ne lafını eğiyor, ne
kendini...
Delikanlıca sorularını soruyor...
Diyeceğini pat diye söylüyor...
Nezaket cümleleri içine de sıkıştırmıyor...
Her sorusunu bomba gibi karşısındakinin suratına patlatıyor...
En sorulmayacak soruyu bile dillendiriyor...
Biraz "deli cesaretine" sahip...
Biraz "abdal şansına"...
Ama kesinlikle sıradan değil..