Zaman Gazetesi davasında 3 sanığa tahliye
Zaman gazetesinin eski yönetici ve yazarlarına yönelik davada üç tutuklu sanık daha tahliye edildi.
Zaman Gazetesi'nin eski yazarları ve yöneticileri aleyhine
açılan ve aralarında Mümtazer Türköne, Ahmet Turan Alkan, Şahin
Alpay, Ali Bulaç'ın bulunduğu 22'si tutuklu 31 sanıklı dava
görüldü.
Davada, tutuklu sanıklar Hüseyin Belli, İsmail Küçük ve Onur
Kutlu'nun tahliyesine karar verildi.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yapılan yargılamada
çoğunluğu Zaman gazetesinin eski çalışanı veya yazarı olan,
aralarında Şahin Alpay, Ali Bulaç ve Ahmet Turan
Alkan'ın da bulunduğu 30 kişi sanık olarak bulunuyor.
Silivri Cezaevi Yerleşkesi'ndeki duruşma salonunda görülen davanın ikinci duruşmasında ise davada tutuklu sanıklar, Ahmet Metin Sekizkardeş, Ahmet Turan Alkan, Alaattin Güner, Ali Bulaç, Cuma Kaya, Faruk Akkan, Hakan Taşdelen, Hüseyin Belli, Hüseyin Turan, İbrahim Karayeğen, İsmail Küçük, Mehmet Özdemir, Murat Avcıoğlu, Mustafa Ünal, Mümtazer Türköne, Onur Kutlu, Sedat Yetişkin, Şahin Alpay, Şeref Yılmaz, Yüksel Durgut ve Zafer Özsoy'dan oluşuyor.
Duruşmada tutuksuz yargılanan Ahmet İrem şöyle
savunma yaptı:
Cihan Haber Ajansı'nda çalışıyordum. Aralık 2016'dan beri züccaciye
işiyle uğraşıyorum.
Adım iddianamenin en başında ve en sonunda geçiyor. Ne yaptığımı
bilmiyorum. Ön muhasebe işlerini yapıyordum. Emniyet'te neden hem
Feza A.Ş. hem de Cihan A.Ş. işlerini vekaleten yaptığım soruldu.
Bize vekalet verip şunu şunu yapacaksın diyorlardı.
İddianamede benim hakkımda herhangi bir suçlama olmadığı için
beraatimi talep ediyorum.
Tutuksuz yargılanan Ali Hüseyin Çelebi
savunmasında: "Zaman gazetesinin seri ilan bölümünde çalıştım. 14
Nisan 2016'da ayrıldım. Kayyum heyeti terörle bağlantısı
olabileceklere tazminat ödemesi yapmıyordu. Bana 3 kez kısmî
tazminat ödemesi yaptılar. Çalıştığım sürede fatura gibi muhasebe
evrakının bilgisayar sistemine kaydını yapıyordum. İmza yetkim
yoktu, vasıfsız bir çalışandım. Çalışanların maaşları Bank Asya'ya
yatırıldığı için hesabım var, ancak herhangi bir talimatla bankaya
para yatırmışlığım yoktur. Suçlamaların hepsini reddediyorum.
Beraatimi talep ediyorum." dedi.
Tutuksuz yargılanan Timaş yayın grubu başkanı Osman Nuri
Öztürk savunmasında şunları söyledi:
Cihan Medya Dağıtım A.Ş.'ye yüzde 4 gibi küçük bir hisseyle ortak
oldum. Ben ortak olduğumda şirketin Feza A.Ş. ile ilgisi yoktu.
Feza A.Ş. ortak olunca düşündüğüm işlerin yapılamayacağını anladım.
2013 sonunda ayrıldım. Cihan Medya Dağıtım'ın Türkiye
genelinde dağıtımı yoktu. Yaysat'ın yaptığı dağıtımı il
merkezlerinde Cihan Medya görevlileri alıp kent içi dağıtımı
yapıyordu. Demokrasinin ortadan kaldırılması için yapılan
darbe girişimine karşı net duruş gösterdim. Bunun için suçlamalar
ağır geliyor.
GÜLEN İLE RÖPORTAJI ERTUĞRUL ÖZKÖK İSTEDİ
Nuriye Akman ismiyle tanınan Nuriye Ural
savunmasını şöyle yaptı:
Terör örgütü üyeliği ve darbecilik suçlamalarını reddediyorum.
2002'de Sabah grubundan ayrıldıktan sonra ekonomik gerekçelerle
Zaman gazetesinde çalışmaya başladım. 2008'de Hürriyet'ten
teklif aldım ve kabul ettim. Ancak birkaç gün sonra Zaman'da
çalışmam nedeniyle benimle çalışamayacaklarını söylediler. Böylece
Zaman'da çalışmaya devam ettim. Gülen'i hiçbir zaman hayatıma
yön verebilecek bir lider gibi görmedim. Evet, 20 yıl önce
kendisiyle ilk röportajı yapan benim. O zaman Sabah'ta
çalışıyordum. Gülen'le röportaj görevi bana Hürriyet'teyken
Ertuğrul Özkök tarafından verilmişti. O zaman yapamadığım bu işi
yapmak Sabah'a transfer olduktan sonra mümkün oldu.
HAKKIMDA TEK DELİL YOK
Lale Kemal savunmasını SEGBİS'le Ankara'dan yaptı:
İddianamede hakkımda tek bir delil olmamasına rağmen 3 müebbetle
yargılanmam talep ediliyor. Bir yazı içinden alınmış bir cümle
ile darbe suçunu oluşturan cebir ve şiddet unsuru kanıtlanmış
olmuyor. Gazeteciliğimin 30 yılını siyasete müdahalelere karşı
savaşarak geçirdim.
20 yılı aşkın süredir Jane's Defense adlı prestijli savunma
dergisinin muhabirliğini yapıyorum. Dergi editörünün referans
mektubunu mahkemeye sunuyorum. İktidarın başlangıçtaki reformlarını
destekledim. Bu reformlar kesintisiz sürdürülebilseydi 15 Temmuz
darbe girişimi gerçekleşmezdi. Darbeden 2 gün sonraki yazımda 15
Temmuz kalkışmasının temel nedenlerinden birinin hükümetin askeri
vesayeti sonlandıramamış olması olduğunu ifade ettim. "15 Temmuz'un
arka planında hükümetin TSK üzerinde yerleştirdiği demokratik
denetimin tamamlanmamış olması yatmaktadır" düşüncesini
sürdürüyorum.Bugün huzurunuzda oluşumun nedeni kariyerim boyunca
darbecilik hevesi olanlara ters düşmemdir.
Mücadelemin bedelini kariyerimde ağır ödedim; askerin sürekli
baskısı altında kaldım. Askeri vesayet karşıtı yazılarım yüzünden
ana akım medyada uzun yıllar iş bulamadım. Bugün burada delilsiz ve
gerekçesiz yargılanıyor olmamın gerisinde bu düşmanlığın da rolü
olduğunu düşünüyorum.
Herhangi bir hiyerarşik yapıda yer aldığım iddiası inanılmaz bir
suçlamadır, anlaşılması mümkün değildir.
Örgütün hiyerarşik yapısına dahil olup talimatla hareket ettiğimi
gösterir hiçbir delil yok. İddia mantık dışı ve hayatın olağan
akışına aykırı. Böyle bir hiyerarşik yapı varsa güvenlik ve
istihbarat birimlerinin bu yapıyı önceden görüp çökertmesi
gerekmiyor muydu sorusu ortada duruyor.
"Örgüt adına faaliyet" iddiasına cevabım bir soru olacak: Allah
aşkına, devlet kurumlarının bilmediği bir örgütü ben nasıl bilip
adına faaliyette bulunacağım?İddianamede suçun şahsiliği ilkesi
görmezlikten gelinerek kollektif suçlama yöntemine
başvurulmuştur.
"BEN YAZAR DEĞİL AKADEMİSYENİM"
İhsan Dağı SEGBİS'le savunma yaptı:
İddianamede hakkımdaki suçlamalara ilişkin tek bir delil yoktur. İddianamede tek bir belge vardır, o da ByLock kullanmadığıma dair belgedir. Zaman'da köşe yazıları yazdığım için suçlanıyorum ama ben yazmayı 17-25 Aralık sonrası bırakmıştım. Gazetenin FETÖ propagandasına dönüştüğünü anlayınca ayrıldım. Diğer gazetelerde de yazmadım, TV'lere çıkmadım. Ben gazeteci değil akademisyenim.
Gazetenin sayfaları hükümetin reformlarını destekleyen demokratların buluştuğu bir platform gibiydi. Özgürlükçü fikirlerim ve seküler yaşam tarzımla hiçbir dini yapılanma içinde yer almadım. Yazılarımda AK Parti'nin reformlarını destekledim, bırakınca eleştirdim. Dış politikada barış arayışını destekledim, ideolojik yaklaşımları eleştirdim. Fikirlerim ve geçmişim ortadayken bana darbe suçlaması yapılamaz. Her zaman darbe karşısında durdum.
Yazılarımın içeriğine bakılmaksızın sadece bir dönem Zaman gazetesinde yazdığım için suçlanıyorum. Zaman'da yazmayı kayyum atanmadan 2 yıl önce bıraktım. Neden? Gazete 17-25 Aralık sonrası Gülen örgütünün propaganda makinesi olmaya başlamıştı. İktidara karşı verdikleri kavgada gazetenin kullanıldığını, bunun benim kavgam olmadığını düşünerek 11 Nisan 2014'te Zaman'da yazmayı bıraktım. Bu tarihten sonra kamusal hayattan çekildim. Buna rağmen 15 Temmuz sonrası bu soruşturmaya dahil edilmemi anlamıyorum. İddianamede hakkımda somut hiçbir suçlama ve delil yoktur. Atılı suçlamaları nasıl işlediğime dair bilgi, belge ve hatta iddia bile mevcut değildir.
Fethullah Gülen örgütünü post-modern bir terör örgütü olarak tanımlıyorum. Bu örgüt 15 Temmuz darbe girişiminde deşifre olmuştur.
Nisan 2014'te yazmayı bırakan bir kişi yaklaşık 2.5 yıl sonra gerçekleşen alçak kalkışmayla yazılarından dolayı nasıl ilişkilendirilebilir?
Kamuoyunda darbe karşıtlığıyla bilinen bir kişinin darbeyle
suçlanması hayatın doğal akışına aykırıdır. Bu yüzden beraatimi
talep ediyorum.
Zaman Davası'nda duruşma verilen aradan sonra Orhan Kemal
Cengiz'in savunmasıyla devam etti.
Orhan Kemal Cengiz savunmasını şöyle yaptı:
İki duruşmadır benim neden burada olduğumu anlamaya çalışıyoruz.
Çünkü iddianame bunu anlatmıyor. İddianamede köşe yazarları
arasında geçiyorum ama suçlama yapılan bir yazım da yok. Gözaltına
alındığımda bana söylenen dosya numarasından AYM'ye götürdüğüm
Zaman davası kapsamında gözaltına alındığımı öğrendim. Ben
mesleki kariyerimi bireysel başvurular üzerine yaptım. AİHM'de
bütün kesimleri temsil ettim.
Cihan haber ajansı eski çalışanı Osman Nuri Arslan
savunmasında "Kendime iddianamede suç bulamadım. İddianamede
Cihan'da çalıştığım dönem geçmiyor."
Mahkeme başkanı daha sonra bugün dinlenen sanıkların avukatına söz
verdi.
ŞAHİN ALPAY
Avukat savunmalarından sonra Şahin Alpay söz alarak şunları
söyledi :
Tutukluluğum 16 ayı aştı. 500 günü buldu.Beni tanıyan herkes
şiddetin siyasetten dışlanmasını en temel ilke olarak savunduğumu
bilir. Sadece Zaman gazetesinde yazdığım için şüpheliyim ve
özgürlüğümden mahrum bırakılıyorum.
Delil olarak da 19 Aralık 2013-29 Mart 2014 tarihleri arasında çıkan 7 yazıma sadece başlıklarıyla atıfta bulunuluyor. Darbeyle suçlanmamakla birlikte darbeye teşebbüs eden örgütün fikirlerini kamuoyunda yaymak ve örgüt üyeliği suçlamasıyla tutuklandım.
Fethullah Gülen hareketinin suç örgütü olduğuna dair bir yargı kararı olsaydı bir gün bile Zaman'da yazmayı sürdürmezdim. Hayatım boyunca askeri darbelere karşı oldum. 15 Temmuz darbe girişimini lanetliyorum. Bu nedenle de Zaman'da yazmış olmaktan pişmanlık duyuyorum. 15 Temmuz girişimini şu veya bu şekilde desteklemem için aklımı kaçırmış olmam gerekir.
Gülen hareketinin karanlık ve gizli bir yüzü olduğunu göremediğim için yanılgıya düştüm, bunu itiraf ediyorum. Ben terörist değilim. Hayatım boyunca şiddetin ve terörizmin karşısında durdum. 2011'den sonra yaptığım eleştiriler AK Parti yönetimine değil tak adam yönetimine karşı oldu. Bu eleştirilerde yalnız değildim. Ben kalkışmacı değilim. Eleştirilerim asla hükümeti, Meclis'i işini yapamaz hale getirmeyi hedeflemedi.
"Hayattan ailemle birlikte olmaktan başka beklentim yok.
Vicdanınıza ve hakkaniyet duygunuza sesleniyorum" diyerek
tahliyesini istedi.
MUSTAFA ÜNAL
Mustafa Ünal söz aldı: Sorgusuz sualsiz hapse
atıldım. 500 gündür tutukluyum. Neden tutukluyum
bilmiyorum. Ben terörist değilim. Hayatta şiddetle işim
olmadı. Ben darbeci değilim. Binlerce yazı yazdım. Darbenin
lehinde bir kelime etmedim. Ben örgüt üyesi değilim. Aksini iddia
ediyorsanız kanıtlamalısınız.
Ali Bulaç şöyle ifade verdi:
Örgütün lideri bana "Sebateyist" dedi. Bana "Bulaç mıdır bulamaç
mıdır" diyen örgüt lideri beni örgütüne üye yapar mı? Benim
Zaman gazetesinde yazı yazmam iddianamede suç olarak gösteriliyor,
başka kanıt yok. İddianamede atıfta bulunulan yazıların
tümünün üzerinden yıllar geçmiş durumda. Kanuna göre yazılarda
hukukî zaman aşımı 4 ay. 17 aylık tutukluyum, yarın 500. güne
gireceğim. Kaçmadım, bundan sonra da kaçmaya niyetim yok.
Beraatimi, tahliyemi talep derim.
Ahmet Turan Alkan savunmasını şöyle yaptı:
Bir insanın ömründen cebren gaspedilen 500 gün asla hafife alınamaz. Her çıkan "Ben aslında gazeteye yazı yazmayacaktım, önünden geçerken herhalde yazar gibi göründüm" gibi ifadeler veriyor. Siz benden çok daha iyi farkındasınız, herkes farkında.
Bu dava hukukta tarif edilen bir cümrün eseri olarak açılmadı.
Bu dava bir intikam hırsının, bir siyasi hıncın eseri. Biz bu hırs
ve hıncın saikiyle sanık olarak ifade veriyoruz. Bu kadar hafif ve
ciddiye alınamayacak ithamlarla sıradan bir insanın hayatından 500
gün çalmak bu kadar kolay mı?
Cevap veriyorum; evet, hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti'nde
bu iş bu kadar kolay. Benim hayatımla, şerefimle, meslekî
onurumla oynamak bu kadar ucuz mu? Evet, burada öyle. Ben 20 yıldır
yazdım. Zaman gazetesinin yazarıyım. Kayyum gelinceye kadar da
yazdım.