'Türkiye'deki PKK kamplarına girdiler belgesel çektiler!'
34. İstanbul Film Festivali'nde yarışma dışı gösterilen Çayan Demirel ve Ertuğrul Mavioğlu'nun yönettiği 'Bakur/Kuzey' belgeseli Türkiye'deki PKK kamplarındaki hayatını ilk kez 'içeriden' anlatıyor. Gazeteci Ertuğrul Mavioğlu, 'Bakur'u
İşte o röportajdan çarpıcı bölümler:
EĞER ŞİMDİ YAPILMAZSA BİR DAHA ASLA YAPILAMAZDI
-Bakur'u çekme fikri nasıl oluştu?
-Abdullah Öcalan'ın 2013 Newroz'undaki mesajının ardından PKK
hayli hızlı organize oldu. Önce Murat Karayılan Kandil'de çok
sayıda yerli yabancı gazetecinin katıldığı büyük bir basın
toplantısı düzenleyerek Öcalan'ın "gerilla Türkiye
topraklarından çekilsin" yönündeki çağrısına olumlu yanıt
verdiklerini duyurdu. Ardından da ilk gerilla grubu, 14 Mayıs
2013'te Türkiye sınırları dışına çıktı. Tüm bunlar hayli önemli
gelişmelerdi ve bu nedenle bir gazeteci olarak tümünü
yakından takip etmem deyim yerindeyse bir zorunluluktu. Bu
nedenle hem Diyarbakır'daki Newroz mitingini, hem Kandil'deki basın
toplantısını hem de ilk gerilla grubunun giriş yaptığı Metina'daki
gelişmeleri yakından izledim. 2010 yılında Radikal için söyleşi
yapmak amacıyla görüştüğüm Murat Karayılan'a Türkiye
topraklarındaki gerilla kamplarıyla ilgili bir çalışma yapma
isteğimi belirtmiştim. Ancak bu talebim o zaman koşulların uygun
olmadığı gerekçesiyle geri çevrilmişti. Ama artık bana göre
koşullar uygundu. Çünkü ateşkes ilan edilmiş, gerillalar sınır
dışına çıkmaya başlamıştı. Eğer şimdi bir çalışma yapılamazsa bir
daha bu fırsat asla doğmayabilirdi.
Metina'dan çekilen grubu izlediğim gün, PKK'nin efsane isimlerinden
dönemin HPG komutanı Bahoz Erdal'ın yanına da gittim. Bahoz
Erdal BirGün gazetesi için yaptığımız söyleşi sırasında gerillanın
çekilişini Türkiye topraklarından itibaren izlemek istediğimi dile
getirdim. Bahoz Erdal hemen yanıt vermedi ama aradan bir
hafta geçtikten sonra talebimi olumlu yanıtladıkları yönünde haber
gönderdi. Artık ekibin oluşması ve bir an önce harekete geçilmesi
gerekiyordu. Bunun üzerine gözüne, gönlüne, yüreğine sonsuz güven
duyduğum Çayan Demirel'e bu film için birlikte çalışmayı teklif
ettim. Hiç sektirmeden kabul etti ve ardından gerilla kamplarında
çekeceğimiz belgesel filmin ekibi hızla oluştu.
MESLEĞİMİ PATRONUN GÖZÜNE GİRMEK İÇİN YAPMADIM
-Tecrübeli bir gazeteci olarak bu film Ertuğrul Mavioğlu'nun meslek yaşamında nasıl bir yerde duruyor?
-Gazetecilik mesleğini icra ederken arkanızda ne biriktirdiyseniz, önünüzde de aynısını buluyorsunuz. Bu bir kuraldır ve eğer güçlü olana yalakalık yarışında ipi en önce göğüslemek için efor sarf etmişseniz veya haber adı altında ortalığa saçtığınız salyalar nedeniyle mazlumlar hastalanmışsa; işte o zaman belki patronunuzun sevgili kulu olabilirsiniz ama asla gazeteci olamazsınız. Bu durum siz ne kadar gizlemeye çalışırsanız çalışın, kendini kabak gibi belli eder. Ben ise bu mesleği patronların gözüne girmek için değil, bildiğim doğruları savunmak, yalanın üzerindeki perdeyi çekip almak için yaptım yıllar boyu. Mesleği bu şekilde yapınca, ne kadar başarılı olduğunuzdan azade bir biçimde, niyetinizdeki saflık tüm çıplaklığıyla herkes tarafından okunur oluyor. Bu nedenle de insanlar teybi açtığınızda, kameranın düğmesine bastığınızda, sözlerini size rahatça emanet edebileceklerini daha en baştan hissediyorlar. İşte bu film, benim meslek hayatımda böyle bir yere oturuyor. Film için talepte bulunduğumuz ve defalarca aldatılmış, artık yoğurdu üfleyerek yer hale gelmiş olan bu insanlar, cümlelerini bana ve yoldaşım Çayan Demirel'e emanet etmekte tereddüt göstermediler. Zira Çayan da bugüne kadar ortaya koyduğu film çalışmalarıyla, hayli ağır bir sınav vermişti ve bizi böylesi bir çalışmada birleştiren asıl gerçeklik de bu oldu.
TÜRKİYE'DEKİ PKK KAMPLARINA KAMERA İLK KEZ BİZİMLE GİRDİ
-Bakur/Kuzey'de gördükleriniz, duyduklarınız sizde nasıl
bir etki bıraktı? İzleyicide nasıl bir etki bırakacak?
-Türkiye topraklarındaki PKK sahasına, profesyonel bir kamera ilk
kez bizimle birlikte girdi. Açıkçası çok heyecanlıydık ve neyi, ne
kadar yapabileceğimizi de tam kestiremiyorduk. Dersim'e gittikten
sonra ulaştığımız noktadaki gerilla komutanı Atakan Mahir'le
yaptığımız ön sohbet, ufkumuzu açmakla kalmadı, bizi bir hayli
rahatlattı da... Çekilen gruplarla birlikte seyahat edip,
bir yol hikâyesi çekmek de cazip görünüyordu ama bu konuşmadan
sonra Çayan'la kafa kafaya verip hızlı bir değerlendirme yaptık ve
çalışmamızı geri çekilme konusuna hapsetmenin yanlış olacağı
konusunda ortak bir fikre vardık. Film, asıl olarak
gerillanın yaşamına odaklanacak ve dünyaya bakışıyla ilgilenecekti.
Eğer bunu bir geri çekilme filmi olarak tasarlasaydık, sonraki
gelişmeleri de dikkate alırsak, şimdi bayatlamış bir konuyla
izleyicinin karşısına çıkıyor olurduk.
İşte daha en baştan kameranın vizörünü doğru bir açıya
yönelttiğimiz içindir ki, 'Kurdistan e Bakur'a daha derinlemesine
bakma imkânımız oldu. Gerilla ile birlikte epey fazla
zaman geçirdik ve bu sayede uzun yıllardan beri savaşan bu
insanların uzaktan bakıldığında asla görülemeyecek yönlerine tanık
olduk. Mesela gerilla kampları bir arı kovanı gibi işliyordu.
Hayat kolektifti. Biri kuru ekmek yerse, diğeri bal, kaymak
yemiyordu. Kimse kimseye emir vermiyor, herkes ortak
hayata nasıl katkıda bulunması gerektiğinin bilinciyle karıncalar
gibi çalışıyordu. Ne kalp kıran gördük, ne de kalbi kırılan
biri. Şaka, espri çoktu ama arka planda gerektiğinde ani bir
refleksle sağlam bir mevzi alabilecek kadar güçlü bir disiplin de
hissedilebiliyordu. Yüzler dağ yanığıydı, sivrisinekler ve
bilumum börtü böcekle baş etmeyi öğrenmişlerdi. Hatta bizi ısıran
böcekler, kolumuz ya da bacağımızda kocaman yumrulara neden
olurken; gerillaya ne sinek, ne tırtıl ne de eşek arısı işliyordu.
Biz içtiğimiz sular nedeniyle habire mide ve barsak fesadı
geçirirken, onlar aşılanmış gibi, hayatlarına gayet normal bir
biçimde devam ediyorlardı. İzleyici elbette ki bu
anlattıklarımın bir kısmını göremeyecek ama gerillanın sabahtan
akşama nasıl bir hayat sürdürdüğüne tanık olacak. Hatta belki daha
da önemlisi gerillaların gözlerine yakından bakabilme imkânı
bulacak. Bunu ciddiye alın lütfen zira şarkıda söylendiği gibi,
gözler kalbin aynasıdır...
SAVAŞMAK İÇİN DAĞA ÇIKTILAR AMA ONURLU BİR BARIŞ İÇİN CANLARIN VERMEYE HAZIRLAR
- PKK'nın görünen yüzünü aşıp derinlerine indiğimizde,
militanları dinlediğimizde nasıl bir yapıyla, bakış açısıyla
karşılaşıyoruz?
- Gerillayla birlikteyken bize geçen duyguları filmin dokusuna
işlemek en önemli hedeflerimizden biriydi. Açıkçası, filmimiz artık
iyice olgunlaştı ve bu hedefimize kesin olarak ulaştığımızı
biliyoruz. Gerillada yaş ortalaması hayli genç. Savaşmak
için dağa çıkmış olsalar da, onurlu bir barışın gelmesi için
canlarını vermeye hazırlar. Sanıldığı gibi karamsar bir
yapıları olmadığı gibi enteresan bir biçimde kendileri için şahsi
bir beklentileri de yok. Ama Kürt halkı başta olmak üzere tüm
Ortadoğu halklarının yakın bir gelecekte daha iyi bir hayat
süreceğine kendilerini inandırmış durumdalar. Abdullah Öcalan'a
kesin bir bağlılık var. Herkes, hatta en üst düzey komutanlar bile
eleştirilebiliyor ama Öcalan'ın eleştirildiğine hiç tanık olmadık.
Öcalan'ı bir kişi olarak değil, daha ziyade bir kurum olarak
görüyorlar.
Kadın ve erkek gerillalar ayrı kamplarda yaşasa da çok sık
bir araya gelerek yapılacak ortak işleri kotarıyorlar.
Silahla ilişkileri sanki vücutlarının bir uzvuyla kurdukları ilişki
gibi. Hiç yanlarından ayırmıyorlar. Bir bebek gibi bakıyorlar, çoğu
kez uyurken de yastık olarak başlarının altında tutuyorlar. Kışın
günlerin ağırlıklı olarak eğitimle geçtiğini anlattılar ama yazın
gözlemleyebildiğimiz kadarıyla hayli rutin bir zaman akışı vardı.
Zaman, gündelik işlerle, sohbet, gazete okuma, radyo
dinleme ve oyunlarla geçiyordu. Dersim'de misket, Botan'da 'bırre'
ya da voleybol oynadıklarını gördük. Amed'teki kampta ise
bir saz virtiözüne bile rastladık. Bunun dışında gün içinde bulmaca
çözen, günlük tutan, şiir yazan bir gerillayla karşılaşmak sıradan
bir durumdu. Karşılaştığımız gerillaların hiç biri dağda
olmaktan pişman değildi. Aksine kendilerini güçlü bir
efsanenin parçası olarak hissetmekten gayet mutlu
görünüyorlardı.
ÖRGÜTÜN BARIŞ TALEBİ SIRADAN
İNSANLARIN DA TALEBİ
-Günümüze kadar 30 binden fazla mensubunu kaybetmiş olan
PKK'nin halkla kurduğu ilişkinin temelleri neye
dayanıyor?
-Birincisi, PKK'li gerillalar doğrudan halkın içinden geliyorlar.
Üstelik kimseyi zorla ya da kaçırarak gerillaya katmıyorlar.
Gelenlerin tümü gönüllü, önemli bir kısmı da ailelerinin
onayını alarak dağa çıkmış. İkincisi on binlerce kayıp
vermiş bir örgüt gerçekliği söz konusu. Bölgede en az bir evladını
bu savaşta yitirmiş on binlerce aile var. Buradan yola çıkarsak,
dağa şehit vermiş olan aileler, evlatlarının acısını ancak başka
gerillalara kucak açarak dindirebiliyorlar. Üçüncüsü,
PKK'nin barış için öne sürdüğü pek çok talep, sıradan
insanların da talebi. Bu fikir beraberliği, bölge
insanını, doğrudan bilek gücüyle olmadığı zamanlarda ruhu ve
yüreğiyle gerillaya omuz vermeye teşvik ediyor. O yüzden halk,
dağdakilerden 'bizim çocuklar' diye söz
ediyor.
İZİN İÇİN TEK ŞART GERİLLANIN CANINI TEHLİKEYE DÜŞÜRMEYECEK BİR ÇEKİM
- 40 yıldır savaş koşullarında yaşayanlar, dört mevsim
dağ koşullarıyla nasıl başa çıkıyor?
- Bizim yaşadığımız koşulları temel alırsak, yaz aylarında dağda
hayat çok zor değil. Ancak kış aylarında işler biraz karışıyor.
Anlatılanlara göre kışın gerillanın barınacağı sığınaklar, sonbahar
aylarından itibaren hazırlanmaya başlıyor. Kaldıkları yerler ya
kendi kazdıkları ve adına manga dedikleri sığınaklar ya da şikeft
adını verdikleri doğal mağaralar. Kışın erzak depoladıktan sonra
bölgenin özelliklerine göre yedi ay kadar kapalı kış kamplarında
kalarak eğitim görüyorlar. 40 yılı aşkın süredir her ölenin
yaşayanlara ilettiği tecrübe birikimi öylesine gelişkin bir hal
almış ki, en zor koşulları bile alt edecek duruma gelmişler.
- Belgeseli çekmek PKK ile nasıl bir işbirliği yaptınız?
Çekimler sonrasında, mesela kurgu sürecinde filme müdahil oldular
mı? Bitmiş halini izlemişlerse nasıl tepki verdiler?
- Bu belgesel ancak PKK'nin vereceği izinle olabilirdi ve biz o
izni almayı başardık. PKK'nin bize bu izni verirken koyduğu
tek şart ise gizlilik içeren ve gerillanın canını tehlikeye
düşürecek türde çekimler yapmamamız gerektiği üzerineydi.
Bu istek son derece makuldü ve biz de zaten kış kamplarının,
terzihane, hastane, hapishane gibi yerlerin ya da kaldıkları geçici
kampların koordinatlarını belli edecek türde çekimler yapmaktan
kaçındık. Zaten heronlar, kobra helikopterleri dağda bulunduğumuz
süre boyunca hiç gökten eksik olmadığı için başlarına yeni belalar
açmamamız gerektiği konusundaki uyarıları yerindeydi.
Filmin finansmanı için hiç kimseden destek almadık. Filmin
mali yükünü kendi olanaklarımızla karşıladık. Kurgu
öncesinde, kurgu sırasında ya da sonrasında filme asla hiçbir
müdahale olmadı. Zaten bunun bağımsız bir film çalışması olduğu
konusunda daha en baştan kesin bir mutabakata varmıştık. Biz
filmimizle onları eleştirme özgürlüğüne sahip olacaktık onlar da
karşılığında yaptığımız filmi eleştirme özgürlüğüne sahiptiler.
Henüz filmi izlemiş değiller. Umarım bir gün koşullar denk düşer,
filmi gerillayla birlikte izleriz ve eleştirileri varsa eğer
birinci ağızdan duyup yanıtını veririz.
'Bakur', 12 Nisan saat 16.00'da Atlas Sineması'nda gösterilecek.