Türkiye Sisi yönetimine idam mahkumunu teslim mi etti? Yasin Aktay iddialara cevap verdi

Türkiye'nin Mısır'da idam mahkumu olan bir "İhvan yanlısını" Sisi yönetimine teslim ettiği iddiaları hem Arap medyasında hem de Türkiye'de gündeme oturdu. Yasin Aktay bu iddialara cevap verdi...

Müslüman Kardeşler üyesi olduğu iddia edilen Mısır uyruklu Mohamed Abdelhafız Ahmed Hussein'in Mısır'a iade edilmesi tepkilere neden olmuş, olayla ilgili 8 polisin açığa alınmıştı. 

Bu durum hem Arap medyasında hem de Türkiye medyasında gündeme oturdu. Peki Türkiye gerçekten Sisi yönetimiyle anlaşma mı yaptı, neden bu kişi teslim edildi? İşte bu soruların cevaplarını bugün Yasin Aktay Yeni Şafak'taki köşesinden verdi.


İŞTE YASİN AKTAY'IN O YAZISI

İki gündür Arap medyasında ülkesinde idamla yargılanan, hatta hakkında idam hükmü bulunan Mısırlı bir gencin Türkiye’den zorla Sisi yönetimine teslim edildiğine dair bir haber dolaşıyor. Mısır’ın Sisi yanlısı özellikle sosyal medyası, olayı Türkiye’nin artık Sisi ile işbirliği yapıyor olduğuna ve muhaliflerin nerede olsa bulunup getirileceğine dair bir gözdağı havasında veriyor. Tabii bu havaya bir de Türkiye’ye güven olmayacağı ve yol yakınken geri dönmelerini tavsiye eden küstahça ve ukalaca mesaj sosları katılıyor.

Sanki Sisi yönetimi talep etmiş ve Türkiye hakkında idam cezası bulunan bir şahsı alelacele derdest edip göndermiş.

Ama tuhaf olan bir durum var tabii. Bu şahıs Türkiye’ye geleli daha 24 saat olmamışken, Mısır yönetimi bu şahsı hangi ara, hangi mahkeme kararına dayanarak ve hangi iletişim dili ve kanalıyla istemiş de, Türkiye hangi ara bunun değerlendirmesini yapıp “alın suçluyu istediğinizi yapın” demiş?

Doğrusu sözkonusu şahsın havaalanında derdest edilmiş ve uçağa bindirilmiş görüntüleri kabul edilemez bir durumla karşı karşıya olduğumuzu anlatıyor. Ama durum gerçekten de anlatıldığı gibi mi? Sorduk soruşturduk.

Türkiye dünyanın bir çok yerinde, ülkelerinde karşılaştıkları baskı, zulüm ve haksız yargılamalar dolayısıyla insanların sığınmak için akıllarına gelen ilk ülkelerden biri. Halihazırda Suriyeli, Iraklı, Yemenli, Libyalı, Myanmarlı, Afganistanlı, Doğu Türkistanlı ve başka bir çok ülkeden olup da kendi ülkesindeki zor şartlardan dolayı Türkiye’ye sığınmış insanların sayısı toplamda 5 milyonu geçiyor. Türkiye sığınmacı hukukuna riayet konusunda Avrupa ülkelerinin karşılaştığı sorunlardan ve sayılardan çok daha fazlasıyla karşılaştığı halde bütün bu sorunlarla ve sayılarla yüzünün akıyla baş etmeye çalışıyor.

Tabii ki her ülkenin sığınmacı kabul etme kapasitesi var ve Türkiye bu sınırları fazlasıyla zorlamış durumda. Türkiye aynı zamanda Interpol gibi uluslararası bazı sözleşmelere dayalı güvenlik protokollerine de bağlı bir ülke ve aynı zamanda ülkeye giriş belli kurallara, vize uygulamalarına bağlı. Geçerli vizesi olmayan herkesin istediği gibi gelip kapısına dayanacağı bir ülke değil Türkiye.

Buna rağmen Türkiye özellikle ülkelerinde insan hakkı ihlallerinin sistematik bir hal aldığı bazı ülkelerden gelen sığınmacılara özel bir dikkat sarf ediyor.

Bugün Mısır en yoğun ve acımasız baskılarını, insan hakkı ihlallerini her geçen gün daha da artıran, insan onuruna, adil yargılama hakkına zerrece saygı gösterilmeyen askeri darbe şartlarında yaşıyor. Bu şartlarda insanlara savunma hakkı bile verilmeden, yargılanmadan, 800’ün üstünde insanın yarım saat içinde idam hükmünün toptan okunduğu bir mahkeme kararına bütün dünya şahit oldu. O yüzden “hakkında idam hükmü bulunan kişi” kavramı bugünün Mısır makamlarından geldiğinde bunun zerrece bir değeri yok. Bu, Mısır’da işlenmiş gerçek bir suçu değil, muhaliflerin eften püften gerekçelerle tasfiye edilmesinin bir işareti olarak okunur ilk elde.

Türkiye Sisi yönetimi zamanında bu yüzden hakkında ne idam hükmü var diye ne de herhangi bir hüküm var diye hiç kimseyi teslim etmedi, etmez.

Üstelik darbeci Mısır yönetimin Interpol imkanını bazı siyasi muhaliflere adi suçlar isnat ederek onları siyasi gerekçelerle değil adi katalog suçu gerekçeleriyle arama listelerine koymak suretiyle kötüye kullanıyor olduğu da artık biliniyor. O yüzden Mısır’ın Interpol’e verdiği kırmızı bültenlerin de artık bir hükmü yok. Zaten kendisinin de halihazırda darbeci FETÖ’den veya başka gerçek suçlardan aranan Türkiye vatandaşlarına da Mısır’da cirit attırdığı çok iyi biliniyor.

Mısır’da eften püften gerekçelerle bir sürü insan yargılanıyor ama üç bin kişinin yaylım ateşiyle canice öldürüldüğü, öldürüldükten sonra meydan çadırlarında toplanmış cesetlerin kepçelerle toplanıp yakılmasına karşı bile aradan geçen 6 yıldan beri bırakınız bir davayı bir soruşturma bile açılmış değil. Hangi adaletten bahsediyoruz?

Bu şartlar altında Türkiye’nin Mısır’a herhangi bir Mısır vatandaşını hakkında idam veya başka bir hüküm var diye teslim etmesi sözkonusu bile olamaz.

Peki hakkında idam hükmü bulunan Muhammed Abdülhafiz nasıl Kahire uçağına bindirilip ülkesine gönderilmiş?

Göç İdaresi Genel Müdürlüğü yetkililerinden edindiğim bilgiye göre şahıs 16 Ocak tarihinde Mogadişu’dan Kahire’ye gitmek üzere transit yolcu olarak Türkiye’ye gelmiş ama Kahire uçağına gitmek yerine saat 07.19’da pasaport noktasına giderek Türkiye’ye giriş yapmak istemiş. İstemiş ama elinde geçerli bir vize yok. Elindeki e-vize ise yaş sınırları yanlış beyan edilmiş olduğu için alınabilmiş, sahte veya geçersiz sayılan bir vize. Giriş yapamayacağı kendisine söylendikten sonra bu tür durumlarda yapılan rutin uygulama geldiği uçakla veya transit hedef noktası olan Kahire’ye gönderilmesidir.

Göç İdaresi yetkililerinin verdiği bilgiye göre şahıs bu esnada hiçbir şekilde Uluslararası Koruma Talebinde bulunmamış. Böyle bir talebi olmayınca “kabul edilemez yolcu” statüsü ile ya geldiği noktaya veya Kahire’ye gönderilmek üzere yönlendirilmiş. Böyle bir talep olması halinde kesinlikle geri gönderme işlemi talep sonuçlanana kadar durdurulur.

Abdülhafiz’in, hakkında hüküm bulunduğu halde neden Uluslararası Koruma Talebinde bulunmadığı tabii ki sorulması gereken bir sorudur.

Havaalanı yetkililerinin bu şahıs böyle bir beyanda bulunmadığı sürece özel durumunu bilmelerine elbette imkan yok. Ancak şahsın gösterdiği mukavemeti doğru yorumlayamamak gibi bir kusur atfedilebilir mi?

Abdülhafiz, durumunu anlatmak istemiş de dil sorunundan dolayı mı anlatamamış?

Her halükarda uçağa kelepçelenerek bindirilip zorla mı gönderilmesi gerekiyordu?

Bütün bu sorular aydınlatılması gereken sorular. Her zaman zor durumdaki göçmenlerle ilgili son derece insani ve yardım edici yaklaşımına şahit olduğum Göç İdaresi Genel Müdürlüğü yetkilileri, olayın İçişleri Bakanımız Sayın Süleyman Soylu’yu da çok üzmüş olduğunu ve bunun için talimatıyla açılmış soruşturmayı yakından takip ettiği bilgisini verdi.

İnsani siyasetiyle bütün dünyada haklı bir şekilde temayüz etmiş olan Türkiye’nin hak etmediği bu tür görüntüler umarım bir daha yaşanmaz.