Sen de çok oluyosun ama Mehmet Altan!..
Hocam... Sen de son günlerde çok oluyosun ama... Ne o öyle; cami esnafına da çakıyosun...
ADNAN BERK
OKAN
Sevgili Prof. (Mehmet) Altan Hocam;
başlığı
altında yayımlanan makaleni alkışladım…
Çünkü bence medya âlemimizde (yelpazenin neresinde olursa olsun)
yayımlanamayacak kadar “doğru, haklı, güzel” bir
makaleydi.
“Yayımlanamayacak” dedim zira medyamız
“doğru bilgi” vermeyi pek ciddiye almıyor…
Veya hem nalına hem mıhına vurmak çok eskilerde
kaldı bizim medyamızda…
“Bilgi” veren ya da “hem nalına hem mıhına
vuran” makalelerin okunmadığını mı sanıyorlar ne?..
Eğer öyle düşünüyorlarsa şarkıdaki gibi, “onlar yanlış
biliyorlar”…
Zira sen her makalenle “en çok okunanlar”
listesinde hep ön sıralardasın…
Sevgili Mehmet Hocam;
Epiktetos “Bir güzel söz söyleme sanatı varsa, bir de güzel anlama
ve dinleme sanatı vardır” demişti…
Hatiplikten gelen güzel konuşma yeteneklerini güzel anlama ve
dinleme yeteneğiyle birleştiremeyenler haliyle ya içine
tükürüyorlar sanatın, ya da “Ucube” diye
tanımlıyorlar…
Merak ediyorum Hocam;
Şu bizim
kışla ile cami nasıl oluyor da
“sanatın içine tükürme”, beğenmedikleri fikre veya
esere “ucube” deme konusunda bu kadar güzel
anlaşıyorlar…
Kenan Evren de senin hatırlattığın gibi gezdiği
bir sergide, bir resmi “müstehcen” bulmuştu ama
nitekim daha sonra kendi de “nü”
tablo çalıştı…
Yani bazılarına “tur” attı hoşgörüde…
“Gözlerini kapayıp yapmış olabilir mi?..”
Yok, daha neler hocam…
O ne açıkgözdür O…
Altan Hocam;
“Heykel düşmanlığı” ve “namusun apış
arasında” olduğu fikrinde mutabık olan
Kışla ve Camii diğer birçok
konuda neden uzlaşamıyorlar meselâ?..
Yine meselâ…
Daha kısa bir süre öncesine kadar Kışla,
Ergenekon şüphelileri için, “bu kadar uzun
süre tutukluluk olur mu?”diye isyan ediyor, “bütün
şüpheliler mahkûmiyet kararı kesinleşinceye kadar
masumdur” diyordu…
Ama aynı Kışla son tahliyeler gelince işi sadece
Hizbullahçılar üzerinden tartıştı…
“Bunlar ne biçim tahliye!.. Hükümet 103 kişinin katillerini
serbest bıraktı!”…
Yani Hocam; ne masumiyet karinesi kalmıştı
kışla için, ne de 10 seneyi geçen ve halen
kesinleştirilemeyen mahkûmiyet kararının olmayışı…
Ama Hocam…
Bir de aynı konuda Camiin ne dediğinine
bakalım…
O taraf ise Ergenekon şüphelilerinin tutuklu
yargılanmalarından şikâyet edenlere, “yahu adamlar askeri
darbe yapacak, az daha 70 milyonu perişan edeceklerdi”
deyip “masumiyet karinesi”ni
akıllarına getirmiyor…
Bu tahliyeler için ise “kardeşim adamları on senede mahkum
edememişsiniz.. Yargıtay bunların tahliye olacaklarını bile bile
Ocak ayı sonuna duruşma günü vermiş… Yani bu tahliye edilenler
henüz masum çünkü haklarındaki karar kesinleşmemiş” diye
devam ediyor…
Yani…
Ergenekon davalarında unuttukları
“masumiyet karinesi”ni, Hizbullah
tahliyelerinde hatırlıyorlar…
Yaa Hocam, af edersin ama bunların hangisi doğru,
hangisi samimi?..
Bu arada küçük ama mühim bir not vereyim
Hocam:
Mahmut Alınak, NTV'de Banu
Güven’e şöyle dedi:
"Tahliye olanlar Hizbullah üyesi değil,
Kontrgerilla"...
Ha vallahi ha billahi aynen böyle
dedi…
Haklıysa ki tanırım, bilirim “ciddi” adamdır…
Yani haklı olma ihtimali, haksız olma ihtimalinden çoktur…
İyi de Hocam;
Bizim cami ve kışla hâlâ neyi tartışıyor?..
Hocam yaaa…
Bir de şeyi çok merak ediyorum…
Meselâ sizin yaza yaza dilinizde tüy bitiren bebek
ölümleri neden tartışılmaz şu bizim haber
kanallarında?..
Veya ekonomik büyüme ile kalkınma
arasındaki farkı neden öğretmezler insanlarımıza?..
Meselâ, H. Friedrich'in "Bir ülkede akıl
ve sanattan çok servete değer verilirse, bilinmelidir ki orada
keseler şişmiş, kafalar boşalmıştır" deyişini niçin
asmazlar en görünür yerlere?..
Başbakanımızın bakarak konuştuğu promptırların en tepesine
örneğin...
İşsizliğin asıl sebebinin ne olduğunu neden
konuşmazlar toplanıp da?..
Gelir dağılımında adaletin nasıl sağlanacağını
falan...
Ya da AB müzakerelerinin niçin tıkandığını…
Kıbrıs Rum Cumhuriyeti (bizimkiler “Kesimi”
diyorlar ya hani; sanki öyle deyince Rumlar AB tam üyeliğinden
çıkarılmış oluyorlarmış gibi)’ne verilen sözlerin niçin yerine
getirilmediğini niye tartıştırmıyorlar?..
Ben anlamam siz bilirsiniz herhalde…
Yani AB müzakerelerinin yürümesi şartlarından biri
olan ticari limanların Kıbrıs Rum Cumhuriyeti
gemilerine ve uçaklarına açıldığında sahiden de ülkemiz işgal
edilir mi?..
Yani Kıbrıs Rum Cumhuriyeti gemileri içi
mal dolu değil de asker dolu mu
gelirler bizim limanlarımıza?..
Bunu nasıl yapabileceklerini hiç aklım basmıyor da…
Hocam;
Benim aklım almıyor, lütfen beni bilgilendirir misin?..
Çünkü sen bir kısım medyanın “İslâmi Basın” dediği
bir gazetede başyazarsın…
Belki sana söylemişlerdir…
Meselâ, bundan 1400 sene önce, “bir anne –
babaya bir kız çocuğu yeter” deyip diğer kız çocuklarını
diri diri gömen bir kavmi o vahşi töresinden vazgeçiren…
Kadınların “insan” yerine konulmasını sağlayan,
köleliği kaldıran bir Peygamber muhafazakâr
mıdır?..
Yoksa devrimci mi?..
Hayır yani…
Sizin gazetede genelde “İslâmi muhafazakârlığı
savunan”lar yazıyor da…
Ben sorunca cevap vermiyorlar…
Belki sana anlatırlar hocam…
Hocam;
Cüneyt Özdemir’in 5N1K programını izledin
mi bilmem…
İzlediysen ressam Bedri Baykam ve
BBP İstanbul İl Başkanı Bayram
Karacan’ı dinlemişsindir…
Önce bir hayretimi belirteyim…
Bedri çok olgunlaşmış…
Hiç bağırmadan ve hatta BBP İl Başkanı gibi,
kendisine yüzde yüz ters bir siyasetçiye bile
empati ile yaklaştı…
İnanmadın mı?..
İnan, inan vallahi çok sakindi, Bedri…
BBP İstanbul İl Başkanı Bayram Karacan ise
Muhteşem Yüzyıl dizisinin çok iyi reklâmını
yaptı…
Oysa diziye karşı olduğunu söyleyip durdu…
Ne mi dedi?..
Ama yine söz ver gülmeyeceğine…
“…”
Teşekkür ederim…
Şöyle dedi:
“Filmin harem sahnesiyle başlaması beni etkilemez ama
sıradan vatandaşı etkiler… Milletimizin mezuniyet ortalaması
ilkokul 4. sınıf…”
Hocam;
Biliyorsun ki bunu söyleyen arkadaş hem necip
Türk ırkının hem de mümtaz Muhammed
ümmetinin aşığı bir partinin İstanbul İl
Başkanı...
Tamam da Hocam;
Sence
bu söylemin, ”bidon kafa, göbeğini kaşıyan adam”
söyleminden farkı var mı?..
Ben pek fark göremedim de…
Bu arada Hocam;
Cüneyt, “peki senaryo sizce nasıl olmalı?” diye sordu
Bayram Bey'e…
Ve Bayram Bey bir anda senarist
olup yazıverdi nasıl olması gerektiğini…
O anda çok merak ettim…
Bayram Bey, Padişah’tan söz ederken
“Kanuni Hacı Süleyman Sultan”
diye imza attırır mıydı caba?..
Pardon…
Kanuni hacca gitmiş miydi sahi?..,
Hayır yani, Osmanlı’nın ikinci
Halifesiydi de…
“Mutlaka gitmiştir” diye düşündüm ve araştırdım ki
gitmemiş…
Hacca giden padişahımız efendimiz hiç yok…
“Uçak vardı da gitmediler mi?” diye sormayın
lütfen?..
Taaa Mohaç’a kadar uçakla mı gittiler
Hocam?..
Peki “Farz” olduğu halde neden gitmediler?..
Çünkü…
Şeyh - Ül İslâm’lara emir buyurdular:
“Padişah’a hac farz değildir!”…
Hani fıkrada “Tam şeyime göre imamsın” diyen
padişah gibi…
Az daha unutuyordum Hocam;
Siz Muhteşem Yüzyıl’ı izleyecek zaman bulabildiniz
mi bilmiyorum…
Ben tekrarını izledim…
Harem’de rakkaseler bir ara
elleriyle “Bozkurt” işareti yapmasınlar mı?..
Düpedüz MHP propagandası(!)…
Ama vallahi ne tartışan var ne konuyu gündeme getiren…
Varsa yoksa padişah efendimizin orası?..
Yani Hocam;
Allah aşkına bana akıl – fikir
ver…
Şu güzelim memleketin her derdi, sorunu bitti de bir tek
padişahımız efendilerimizden birinin çükü mü kaldı
tartışılacak?..
Haaa...
Az daha unutuyordum...
Hocam...
Sen de son günlerde çok oluyosun ama...
Ne o öyle; cami esnafına da çakıyosun...
Askere çak ama camiye dokunma hocam...
Allah korusun...
Çarpılırsın valla!..
Sevgi dolu saygılarımla
adnanberkokan@gmail.com