Şebnem Bursalı, Davutoğlu'na tarihten örneklerle yüklendi!
Sabah yazarı Şebnem Bursalı, Osmanlı'nın çöküş sürecinde uyguladıkları siyasetle bu çöküşü hızlandıran bazı sadrazamları örnek vererek Davutoğlu'na yüklendi.
Şu sıralar partisini açıklaması beklenen Ahmet Davutoğlu'na Sabah yazarı Şebnem Bursalı'dan çok sert tepki geldi.
Bursalı, Davutoğlu'nun siyasetini Osmanlı'nın çöküşünü hızlandıran bazı sadrazamlara benzetti ve pişkinlik yaptığını söyledi.
Şehir Üniversitesi üzerinden milletin hakkına girildiğini iddia eden Bursalı, Davutoğlu'nun ve konuya tepki verenlerin suçüstü yakalandığını belirtti.
İşte Bursalı'nın yazısı:
Gazeteci-yazar Hüseyin Cahit Yalçın, bir grup meslektaşıyla
birlikte dönemin sadrazamı (başbakan) Kamil Paşa'ya giderler. 2.
Meşrutiyet'in ilanından hemen sonra Said Paşa istifa ettirilir ve
yerine Kamil Paşa sadrazam olarak atanır. 3 Ekim 1908 tarihindeki
ziyarette gazeteciler sorar: "Bulgaristan bağımsızlığını ilan
edecekmiş. Bu konuyla ilgili bir şey yapılıyor mu?" Sadrazam Kamil
Paşa yanıtlar: "Aman arkadaşlar, hiç öyle şey olur mu?
Akıllara nasıl gelir böyle bir şey. Merak etmeyin asayiş
berkemal!" Bu ziyaretten sadece 2 gün sonra (5 Ekim 1908)
Bulgaristan bağımsızlığını ilan eder ve imparatorluğun çöküş süreci
hızlanır..
Yıl 1912... Hariciye Nazırı (Dışişleri Bakanı) Asım Bey'e
sorarlar; "Balkanlar'da kötü şeyler olacak
deniliyor. Nedir durum?" Hariciye Nazırı Asım Bey, tarihe
de geçen o meşhur cevabını verir: "Balkanlardan
imanım kadar eminim!" Ve bu tarihi sözden sonra sadece 30
gün içinde Balkanlar tümüyle kaybedildi. Türk tarihinin en dramatik
olaylarından biridir. Avrupalı ülkelerin savaş çıkmayacağına dair
söyledikleri sözü güvence kabul edip hiçbir şey yapmayan Hariciye
Nazırı yüzünden Balkanların tümü elimizden gider...
Tarihten bir başka örnek; Hariciye Nazırı Ahmet Nesimi Bey'e
sorarlar: "Birinci Dünya Savaşı'na nasıl
girdik?" Ahmet Nesimi Bey akla ziyan cevap verir: "Eşim
benim siyaset yapmamı hiç istemezdi. Siyaset
yapmadım. Haberim yok!"
Şimdi diyeceksiniz ki, bize bunları niye anlatıyorsun? Demem odur
ki; bizdeki Ahmet Nesimi'ler, Asım Bey'ler, Kamil Paşa'lar dün de
vardı, bugün de var. Hiç bitmez bunlar. Gerçeklere gözünükulağını
kapatmış ve devleti sorumsuzca, kibriyle yönetmeye kalkmış ve
bedelini de tüm millete ödetmiş siyasetçiler her dönem oldu.
Hatalarını kabul etmedikleri gibi, millete ödettikleri faturayı da
yok sayıp bir de üstüne yeniden siyaset sahnesine çıkmaya
hazırlananları görünce aklımıza geldi bu tarih gerçekleri. Geçmişin
faturaları bir yana, başka faturaları da hala ödetmeye çalışmaları
da artık pişkinliğin en üst boyutu. Başbakanlıkları döneminde
kurdurdukları ve sizinbizim- evlatlarımızın ve tüyü bitmemiş
yetimlerin hakkı olan kamu arazilerini bila bedel devrediyorlar, bu
arazi üzerinden devletin bankasından milyonlarca lira kredi alıp
üzerine bir de krediyi geri ödemiyorlar, sonra da çıkıp bir de
veryansın ediyorlar. "İktidar
bize zulmediyor" iftirasını atıyorlar.
Şehir Üniversitesi üzerinden 417 milyon TL'yi bulan vurgundaki her
kuruş sizin-bizim-evlatlarımızın hakkıdır. Bütün bunların üzerine,
birlikte plan kurdukları ve bugün perde gerisinden oyun kurmaya
çalışan bir dönem devletin en tepesinde olanlar, utanmadan Başkan
Erdoğan'ı arayıp bu konuda torpil istiyor; "Siz
isterseniz bu işi çözersiniz" hadsizliğine getiriyor işi.
Bakmayın siz onların bugün sesinin çok çıktığına. Suçüstü oldukları
için bağırıyorlar. Ama, biz sözümüzden dönmeyeceğiz. Tereddüt
edenin sözünü keserler. İnsan inandığı şeydir. İnandığımız ve
belgelerle doğruluğuna emin olduğumuz konuda ne tereddüt ederiz ne
sözümüzden döneriz.