Saygı Öztürk'ün o iddiasına yalanlama ve sorular...

Sözcü yazarı Saygı Öztürk, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu tarafından torpille memur yapıldığı iddia edilen Selahattin Aydınlı'dan ağır bir cevap geldi...

Sözcü gazetesi yazarı Saygı Öztürk, bügünkü köşesinde İçişleri Bakanı Müşaviri (!) Selahattin Aydınlı'nın Bakan Süleyman Soylu tarafından "torpille" önce bakan müşaviri ardından da TRT kadrosuna geçirildiğini iddia etti...

Selahattin Aydınlı ise Saygı Öztürk'ün yazısındaki 'yalanları' tek tek sıraladı ve Saygı Öztürk'e kendi geçmişiyle ilgili bir dizi soru sordu...

Memuriyet şartı gerektiren "Bakan Müşaviri" olmadığının altını çizen Selahattin Aydınlı, "İçişleri Bakanlığı Basın Danışmanı" olduğunu vurguladı...

Saygı Öztürk'ün "AK Parti Gençlik Kolları Başkan Yardımcısıydı, İçişleri Bakanı Soylu'nun torpiliyle önce bakan müşaviri yapıldı sonra da TRT'ye girdi" iddiasının da tamamen yalan olduğunu belirten Aydınlı peş peşe şu yalanlamaları yaptı:

"Hayatımda AK Parti’nin hiçbir teşkilatında, hiçbir kademede görev almadım..."

"Memuriyete 2011 yılında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nda Basın Müşaviri olarak adım attım. Yani yeni memur değilim. 6 yıllık devlet memuruyum."

"Daha sonra TRT’ye geçtim ve TRT’den de geçici görevlendirmeyle İçişleri Bakanlığı’na Basın Danışmanı (dikkat, müşavir değil) olarak geçici görevlendirmeyle geldim." 

İşte Selahattin Aydınlı'nın o açıklaması: 

SAYGI’SIZ ÖZTÜRK

Muhalif olmak başka birşeydir; ilkeli olmak başka birşey.

Kıskanmak başka birşeydir; yalan başka birşey.
Gazeteci olmak başka birşeydir, Saygı’sız olmak başka birşey.

Bugün Sözcü Gazetesi’ndeki Saygı Öztürk imzalı bir yazıda maalesef bütün bu kavramların birbirine karıştığını gördük.

Muhtemelen basın özgürlüğü kisvesi altına sığınıp insanların yalan yanlış bilgilerle gelişigüzel ihtam edebildiği, kararter suikastı yapıldığına üzülerek şahit olduk.

Ya istihbaratı yanlış almış, ya da aldığı istihbaratı beğenmeyip kendi fantazisini kaleme almış.

Mezkur yazıda; benim, Selahattin Aydınlı’nın;

- AK Parti Gençlik Kolları Başkan Yardımcısı olduğum yazılmış.

Hayatımda AK Parti’nin hiçbir teşkilatında, hiçbir kademede görev almadım.

- Sınavlara girmeden, uykusuz kalmadan İçişleri Bakanlığı’nda bakan müşaviri olduğum yazılmış.

Sınavlara girmedim, uykusuz kalmadım çünkü İçişleri Bakanlığı’nda bakan müşaviri değilim.

Almadığım bir kadro için niye sınava gireyim? Resmi Gazete’nin internet sitesinde arama yapılarak İçişleri Bakanlığında bakan müşaviri olmadığım kolaylıkla teyit edilebilir.

Kaldı ki;

Bakan Müşavirlikleri istisnai kadrolar olup doğal olarak herhangi bir sınav uygulaması olmadan üçlü kararname ile alınan kadrolardır. Ucuz duygu sömürüsü yapmanın alemi yoktur.

-İçişleri Bakanımız sayın Süleyman Soylu’nun yanında, İçişleri Bakanlığı’nda Bakan Müşaviri olduktan sonra TRT’ye geçişimin sağlandığı yazılmış.

Olmadığım Bakan Müşavirliğinden durduk yere niye TRT’ye geçtiğimi anlamamakla beraber, bu hikayenin belki de tek doğru tarafı, halen TRT Genel Müdürlüğü kadrosunda olduğumdur. Ancak hikayenin Saygı Öztürk açısından acıklı tarafı şudur ki bendeniz memuriyete 2011 yılında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nda Basın Müşaviri olarak adım attım.

Yani yeni memur değilim. 6 yıllık devlet memuruyum.

Daha sonra TRT’ye geçtim ve TRT’den de geçici görevlendirmeyle İçişleri Bakanlığı’na Basın Danışmanı (dikkat, müşavir değil) olarak geçici görevlendirmeyle geldim.

Yani İçişleri Bakanımız Sayın Süleyman Soylu tarafından memur yapılmadım.

Tekrarlıyorum 6 Yıldır devlet memuruyum. Yapılan hukuki işlemde herhangi bir anormallik bulunmamaktadır. Devlet memurluğu yapmış herkes, buradaki silsileyi çok rahat şekilde kavrayabilir.

Keza diğer bakanlık müşavirlerimiz Erdem Sürmen ve Ali Faik Hacıoğlu’da 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 59. maddesine uygun olarak Bakan Müşaviri kadrolarına atanmışlardır.

Türkiye Cumhuriyeti’ndeki bütün bakanlık müşavirleri nasıl atanıyorsa, uygulanan usül aynıdır.

Bu atamalarda KPSS şartı olmadığı ve görev yapan bakanlara müşavirlik hizmeti yapmak üzere uygun göreceği kişilerle çalışabilmesi için kullanılan kadrolar olduğu izaha muhtaç olmayan bir konudur.

Bütün bu yalan, çarpıtma ve manipülasyonların yanında eğer sayın Saygı Öztürk, kendisiyle eski mesai arkadaşı olduğumuzu;

1999 yılında Star Gazetesi’nde Emniyet Muhabiri görevi yaparken, kendisinin Hizbullahçıların gözaltına alınmasıyla ilgili yaptığı haberi, yayın yasağı gelmesinden sonra korkarak haberin altına benim ismimi yazıp servis ettiğini, bundan dolayı kendisiyle beraber ifade vermek için mahkemeye çıktığımızı, orada korkup “bu haberle benim ilgim yok” diyerek yalan beyanda bulunduğunu, suçu muhabirin üzerine attığını yazabilseydi, köşe yazısında en azından bir tane dürüst ve etik paragraf olabilirdi. Maalesef bu şansı da ıskalamıştır.

Yalan ve belaltı vurmayı Türk basınının sırtına bir kambur olarak yükleyen bu zihniyetin bu ülkeye verdiği zararı tarif edecek kelime bulamamakla beraber, kendisinin bu zihniyetle asla bu ülkenin basın tarihine nakşolmuş bir gazeteci olamayacağını, bulvar gazeteciliğinden öteye gidemeyeceğini bilmek bizler için yeterli tesellidir. Kamuoyuna “Saygı’yla” duyurulur.