Salih Tuna'dan Cemil Barlas'a Yeni Şafak cevabı
Gazeteci Cemil Barlas "Yeni Şafak'ta Salih Tuna dışında insan yok" demişti. Salih Tuna o sözlere bugün bir kez daha yanıt verdi.
Salih Tuna, yazarlığını sürdürdüğü Yeni Şafak
gazetesiyle ilgili olarak "Her gazetenin patronları vardır; bizim
dava arkadaşlarımız, dava abilerimiz var. Yeni Şafak'ın patronları
fakir için tee üniversite yıllarından beri böyledir. Zaten 28
Şubat'tan 17-25 Aralık'a, Gezi'den 15 Temmuz'a kadar nasıl mücadele
ettikleri de herkesin malumudur. Ayrıca saygın yazarları da
Türkiye'nin birikimidirler" dedi.
Gazeteci Cemil Barlas da Yeni Şafak'a yönelik olarak "Salih
Tuna dışında insan yok içinde" demişti. Barlas'ın söz konusu
ifadesine Tuna'nın ilk yanıtı "Yeni Şafak'ta iyi insanlar var"
olmuştu.
İŞTE SALİH TUNA'NIN O
YAZISI
"Kanlı Noel” (1963) olaylarını konu edinen bir senaryo
çalışması için 90'lı yılların başında Kıbrıs'a gittiğimde bizzat
tanıklarından dinlemiştim.
Neyi mi?
Rum mezalimine son vermesi için “karşı yakadan” Türkiye'nin
müdahalesini bekleyen Kıbrıslı Türklerin moralini bozmak için
Rumlar radyodan fasılasız şu şarkıyı çalarlar:
“Bekledim de gelmedin
Sevdiğimi bilmedin
Gözyaşımı silmedin
Hiç mi beni sevmedin
Söyle, söyle hiç mi beni sevmedin…”
Bu Nihavend şarkıya Kıbrıslı Türkler şu Rast makamındaki
şarkıyla karşılık verir:
“Bu kadar yürekten çağırma beni
Bir gece ansızın gelebilirim
Beni bekliyorsan, uyumamışsan
Sevinçten kapında ölebilirim…”
Malumunuz, Rumlar “bekledim de gelmedin” şarkısıyla dalga
geçerlerken, Türkiye “bir gece ansızın” Kıbrıs'a çıkarma yapmış,
merhum Erbakan'ın ifadesiyle, Türk jetleri Rumların ensesine
binmiştir.
Hem de ABD ambargosuna rağmen!
Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan'ın, “Bu milletle oyun
oynanmaz. Herkes görecek. Vakti saati geldiğinde ne yapacağımızı
biliriz: Bir gece ansızın gelebiliriz” şeklindeki ifadesi bana bunu
çağrıştırdı.
Yani, angajman kuralı gereğince parolamız ortaya konmuştur:
“Bir gece ansızın gelebiliriz.”
Lakin, “stratejik müttefikimiz” ABD terör örgütü PKK / YPG
ile sınırımızda konuşlanmış vaziyette.
Hülasa, manzara-i umumiye, PKK'ya silah yardımı aşamasını
çoktan geçip “yanaşık düzen”e ulaşmış vaziyette.
Aylar öncesinden TVNet'te, “Türkiye için en kötü senaryo, ABD
ve Rusya'nın Suriye'de anlaşmalarıydı; maalesef bu senaryo
gerçekleşiyor…” demiştim.
Takdir edersiniz ki, bir sonraki aşamada, “Türkiye'de iç
savaş” için anlaşacakları muhakkaktır.
Neden mi?
Türkiye parçalanmadan, “İkinci İsrail” kalıcı şekilde
kurulamaz da ondan.
Son günlerde, ABD ile Rusya arasında Suriye'nin paylaşımı
konusunda (ABD'den kaynaklanan) kimi pürüzlerin çıkması mahut
planın devre dışı bırakılacağı anlamına gelmez.
Anlaşılan o ki pazarlıklar sürüyor…
ABD'nin dış politikası başkandan başkana değişmeyeceği gibi
5-10 yıllık projeksiyonlarla da çalışmaz.
En azından 11 Eylül 2001'den beri bölgeyi (yeni haritalar
dahilinde) dizayn etmek için bir planları var.
Evvela, Türkiye'ye kendi eliyle, “İkinci İsrail'i” kurdurmaya
çalıştılar.
Biliyorsunuz, sosyolojiyi hazırlama ihalesini, “nüfuz casusu”
mesabesindeki “sömürge aydınları” yüklenmişti.
Haklarını teslim edelim; efendileri adına iyi iş çıkarmışlar,
mesela, dindarlara bu zokayı “demokratikleşme” diye bi güzel
yutturmuşlardı.
Aklıevvel “Neo-İttihatçı” muhafazakarlar zaten dünden
razıydılar. Zira, “Madem ABD 'Kürt devleti' kurmaya kararlı, bari
biz kendi elimizle kuralım…” diyorlardı.
Yani, Perinçek'in 90'lı yılların başında savunup sonradan
hata yaptıklarını itiraf ettiği yerden gidiyorlardı.
Kestirmeden söyleyeyim: Erdoğan (“üçüncü tarafa” gönüllü
aparat olmak isteyenler başta olmak üzere) alayının masasını
devirdi.
Malumunuz, “Tek millet, tek vatan, tek bayrak, tek devlet”
diskurunu çekince de “diktatör” ilan edildi.
Şimdilerde CHP etrafında “mütareke masası” kurmak için yoğun
çaba içerisindeler.
Kamuoyunun Atatürkçü-ulusalcı olarak bildiği CHP milletvekili
Tuncay Özkan, “YPG Fırat'ı geçecek sen de mal mal bakacaksın” diyen
Demirtaş'ı Cuma günü hapiste ziyaret ettiğini, “adalet, özgürlük,
barış için müthiş düşünceleri” olduğunu, “Türkiye'nin onu can
kulağıyla dinlemesi” gerektiğini söyledi.
Demek ki, bağlama çaldırma görevini Ahmet Hakan'dan
devralmış. Ne diyelim, sağlık olsun. (Bu “bağlama”ya, 7 Haziran
öncesi HDP'ye oy dilenen Sözcü yazarlarından Emin Çölaşan ve Bekir
Coşkun desteğini esirgemeyecektir.)
Proje (“bağlama” mı deseydik?) bununla sınırlı
değil.
“Türkiye'nin Kürt politikası yok” diyenlerden “AKP'li
fırıldaklara” kadar herkes bu “mütareke masasını” kurma
peşinde.
Ortak özellikleri tek: Erdoğan karşıtlığı.
Çünkü… Erdoğan demek… Müstevlilere boyun eğmemek
demektir.
NOT 1: KHK ile televizyon programı kaldırmak
doğru değildir. Üstelik açık seçik şekilde cunta güzellemesi yapan,
15 Temmuz direnişçilerine küstahça ayar vermeye kalkışan diziler
dururken “arkadaş bulma” gibi magazin programlarıyla uğraşmak izaha
muhtaçtır. Bu tarz terörle alakası olmayan programlar RTÜK'ün
konusu değil midir?
NOT 2: Her gazetenin patronları vardır;
bizim dava arkadaşlarımız, dava abilerimiz var… Yeni Şafak'ın
patronları fakir için tee üniversite yıllarından beri böyledir.
Zaten 28 Şubat'tan 17-25 Aralık'a, Gezi'den 15 Temmuz'a kadar nasıl
mücadele ettikleri de herkesin malumudur…Ayrıca saygın yazarları da
Türkiye'nin birikimidirler…