Salih Tuna yine Asuman'a çattı! Aydın Doğan'ın sakallısı gibi...
Sabah gazetesi yazarı Salih Tuna, bugünkü köşesinde Asuman ismini verdiği köşe yazarına ve isim vermeden Ahmet Hakan'a göndermede bulundu.
Salih Tuna bugünkü köşesini Necip Fazıl Kısakürek'le
ilgili yazılan eleştirilere ayırdı.
Zaman zaman "Asuman" lakabıyla hitap ettiği köşe yazarı ve "Aydın
Doğan'ın sakallısı" dediği Ahmet Hakan'a cevap veren Tuna;
"Fikrin öfkesine sahip değilsen nihayetine varacağın
yer, kediyi rapor eden
sıçana dönüşmek, yani,
"fikrin fahişesi"
olmaktır. Necip Fazıl hakkında, "Bırakalım
artık ondan.... 'Yol Gösterici
Mürşit' çıkarma
gayretlerini..." diyen Aydın
Doğan'ın sakallısı gibi"
dedi.
İŞTE SALİH TUNA'NIN O YAZISI
Oktay Akbal,
Necip Fazıl üstadımızın bulunduğu bir mecliste, "Ben Üstadın
düşüncelerini sevmem, ben onun
şiirini severim" demişti.
Üstadımız da lafı anında yapıştırmıştı: "Oktay
beni en küçük yanımlasever..."
Aslında bu çıkış, Muhyiddin
İbnü'l Arabî'nin bir sözünden mülhem söyleyecek
olursak, "Sizin değer
verdikleriniz ayağımın bodrumundadır"
demenin bir başka ifadesidir.
Ki bu tavrı, "büyük sanatkârlığa" talip olmasının sonucudur.
Büyük sanatkârlık mı?
"Çile"de söylediğidir: "Ver cüceye, onun olsun
şairlik, / Şimdi gözüm,
büyüksanatkârlıkta."
Necip Fazıl'ın en büyük sanatı, bizzat yaşadığı
hayattır; yaşanmaya değer hayat...
O kadar ki, Kenan Evren'in
"derhal infaz" emri verdiği "düşünce suçu"
birberaat nişanesi gibi boynundayken vefat
etmiştir.
Klas duruşun, sadakatin, aksiyonun, çilenin, fikir öfkesinin remz
şahsiyetiydi.
Yanlış anlama Asuman! "Fikrin öfkesi", sövmek
dövmek, kırıp dökmek değildir.
Necip Fazıl vaktiyle Bedii
Faik'e bak ne demişti: "Üstüme söverek gel,bayılırım;
fakat sövmen bir fikir öfkesine bağlı
olsun (...) Sen arslanın iki
ayağı arasına sığınıp
faaliyetine engel gördüğü kediyi
rapor eden sıçana benziyorsun.
/ Fikrin yok, hakikatin
yok. Bilgin yok, ihlasın
yok, güvenin
yok..."
Bir fikrin
çilesine talip değilsen,
fikrin öfkesinden de nasibin
olmaz.
Fikrin öfkesine sahip değilsen nihayetine varacağın
yer, kediyi rapor eden
sıçana dönüşmek, yani,
"fikrin fahişesi"
olmaktır.
Necip Fazıl hakkında, "Bırakalım artık
ondan.... 'Yol Gösterici
Mürşit' çıkarma
gayretlerini..." diyen Aydın
Doğan'ın sakallısı gibi.
Şükrü Sak'ın "İslamcılık taslayan müptezeller" için altını
çizdiği gibi...
İdeoloji nedir, sistem nedir, teori nedir, pratik nedir,
vasıta sistem, tatbik sistem ne demektir bilmezsin, bari 60 yıl
öncesinin Cumhuriyet'i gibi "mürşit"
falan diye zırvalama.
O günün Cumhuriyet'i baştan sona
"Necip Fazıl
Kısakürek mahkemede hesap verdi" manşetiyle
çıkmıştı.
Spot da şöyleydi: "Dünkü duruşmada
Süper Mürşidin sorgusu 2
saatten fazla sürdü,
mahkeme reisi kendisine
ihtarlarda bulundu..."
Necip Fazıl
üstadımız ("Müdafaalarım"da)
cevap vermişti:
"Estağfurullah,Mürşitlik benim
neme?... Fakat bilin ki, hakikî
mürşidlerin benim gibi
köpekçikleriyle sizin
kahramanlarınız arasında,
hakikî mürşidle hakikî köpek
arasındaki fark
vardır..."
Mehmet Kısakürek abimiz mahut gazetenin
kupürünü resmi
hesabındanyayımlayarak şu tweet'i attı: "Süper Mürşid
ha!.. Ey büyük Allah'ım!.. Evvel zaman içinde, babam zindanda
çürürken, kardeşim Ömer'le ben de ilkokulun taş merdivenine oturmuş
için için ağlarken bunlar göbek atıyorlardı..."
Günümüzün "FETÖ muhibbi" Cumhuriyet'i ile dünün "Milli Şef
muhibbi" Cumhuriyet'i arasında ne kadar mı fark var?
Söyleyeyim: 28 Şubat'la FETÖ
arasındaki fark kadar.
Zira yurtsever subaylar "irtica" bahanesiyle 28 Şubat'ta
tasfiye edilirken, yerlerine FETÖ'cülerin getirildiği ortaya
çıktı.
Yahu, BÇG Komutanı bile FETÖ'cü çıktı, daha ne
olsun!