Salih Tuna yazdı: İnce o sorudan mı kaçıyor?
Salih Tuna, Turgay Güler ve Prof. Mehmet Çelik'le birlikte Muharrem İnce'yi canlı yayına davet ettiklerini ve kendisinden olumsuz cevap aldıklarını söyledi.
Sabah yazarı Salih Tuna,
Muharrem İnce'nin kendisinin belirlediği sorular sorulursa
programa çıkacağını fakat sipariş soru sormayı hiçbir gazetecinin
kabul etmeyeceğini söyledi.
Muharrem İnce'nin davet ettikleri programa katılmamasına bir anlam veremeyen Salih Tuna, İnce'nin bu daveti geri çevirmesinin nedenini Ersin Ramoğlu ve Fuat Uğur'un yazılarını okuyunca anladığını söyledi ve şu ifadeleri kullandı:
"İnce'nin yerine benim yüzüm kızardı.Demek, o sorudan kaçıyordu!Şayet o soruyu bana sormayın deseydi, kendini ele verecekti. Kurnazlık yapıp, soruları topyekûn belirlemek istemişti.O soru ne miydi? Muharrem İnce'nin sipariş soru istemesini, başka bir ifadeyle, cinsel taciz sorusundan kaçmasını anlıyorum.Ama bundan daha ne kadar kaçabilir ki?"
İNCE O SORUDAN MI KAÇIYOR?
Yaklaşık iki hafta evvel
("Sıradışı Tarih"
programında) Turgay Güler ve Prof.
Mehmet Çelik'le birlikte Muharrem İnce'yi canlı
yayına davet ettik.
Madem "yandaşlar beni televizyona
çıkarmıyorlar" diyorsun, hadi buyur, dedik.
"Sana istediğin kadar
süre, sabahlara kadar konuş..."
Gelmedi.
Hem meydanlarda beni programlarına
çıkartmıyorlar deyip hem de davete icabet etmemesinin elbette bir
nedeni olmalıydı.
Turgay Güler, Muharrem İnce'nin haber
yolladığını, ancak kendisinin belirlediği sorular sorulursa
programa çıkacağını söylediğini Twitter marifetiyle
açıkladı.
Sipariş soru sormayı bir gazeteci
kabul eder mi? Elbette etmez, Turgay da etmedi zaten.
Peki, bir cumhurbaşkanı adayı (hatta
herhangi bir insan evladı) sipariş soru ister mi?
Aynı cümle içinde üç yalanı (rektör,
dekan, albay) yılanın belini kıracak kıvraklıkta "sallayabilen" bir
polemikçi, "iftiranın daniskasını atarım" diyecek kadar enteresan
bir karakter sorulardan neden kaçsın?
İşin içinde başka bir iş
vardı.
Ne zaman
ki Ersin Ramoğlu ve Fuat
Uğur'un yazılarını okudum, anladım.
Sadece anlamadım; İnce'nin
yerine benim yüzüm kızardı.
Demek, o sorudan
kaçıyordu!
Şayet o soruyu bana sormayın deseydi,
kendini ele verecekti. Kurnazlık yapıp, soruları topyekûn
belirlemek istemişti.
O soru ne miydi?
Önce Türkiye gazetesi
yazarı Fuat Uğur'u dinleyelim:
"Sizler Muharrem İnce'nin çok değil bundan 9 yıl
önce Fatma B. adlıkadının kapısına dayanıp 'Çok abazanım çabuk
gel' demesini neden gündeme getirmiyorsunuz? Burada
tacize uğrayan, dava açtığı için tehdit edilen ve hatta
davadan vazgeçmesi için rüşvet teklif edilen Fatma
B. hiçkorkmadan ortaya çıktı ve başına gelenleri
anlattı üstelik..."
Şimdi de gazetemiz yazarlarından Ersin
Ramoğlu'na kulak verelim:
"O günler İnce'nin avukatı Haluk Pekşen'le bu konuyu
konuşmuştuk. Söyledikleri kulağımda. Arınç'ın dedikleri de.
'Dokunulmazlık dosyaları içinde 'cinsel taciz' iddialı
tek dosya Muharrem İnce'nin dosyasıdır (...)Bu güne
kadar cinsel taciz iddiasıyla bir milletvekili hakkında
fezlekedüzenlenmemişti. Muharrem İnce bir ilktir'
demişti..."
Yanlış anlaşılmasın.
Ahlakçı falan değilim. En kestirme ifadeyle ahlakçılık, ahlakın
araçsallaştırılmasıdır çünkü.
İnce eşini aldattıysa onunla eşi arasındaki meseledir.
Hülasa, özel hayatıdır, kimseyi alakadar etmez.
Ne ki, buradaki mesele aldatmaktan ibaret değil, cinsel tacizden
bahsediyoruz.
Yani, dünyanın her yerinde yüz kızartıcı kabul edilen suçtan.
Cinsel tacize uğradığını iddia eden (CHP Kadın Kolları'nda görev
yapmış, Atatürk Düşünce Derneği üyesi) hanımefendinin
açıklamalarının internette videosu var.
Böylesi korkunç iddialara maruz kalsaydım değil cumhurbaşkanı adayı
olmak, sokağa çıkmaya utanırdım.
Zira bazı şeylerin şüyuu vukuundan beterdir.
Muharrem İnce'nin sipariş soru istemesini, başka bir ifadeyle,
cinsel taciz sorusundan kaçmasını anlıyorum.
Ama bundan daha ne kadar kaçabilir ki?