Ruşen Çakır: Konforlu radikal İslamcılık devri bitti

Ruşen Çakır, NOKTA’dan Maaz İbrahimoğlu'na İslamcılığın ve İslamcı Hareketlerin şiddetle imtihanını anlattı.

GAZETECİLER.COM - Türkiye’de İslamcılık, İslami Hareketler ve şiddet konusunda uzun süredir araştırmalar yapan Habertürk gazetesi yazarı Ruşen Çakır, NOKTA’dan Maaz İbrahimoğlu'na İslamcılığın ve İslamcı Hareketlerin şiddetle imtihanını anlattı.

“Söylemde radikal İslamcılık” devrinin El Kaide’yle bittiğini, IŞİD ve Nusra gibi yapılarla radikalliğin çıtasının çok yükseldiğini belirten Çakır’a göre, Bosna ve Afganistan’a giden İslamcılar bilinçliydi ancak IŞİD gibi yapılara katılan cihatçıların büyük çoğunluğu İslam tarihinden habersiz.

İktidar deneyimi yaşamış bütün İslamcı hareketlerin başarısız olduğuna vurgu yapan Çakır’a göre, AKP’nin Suriye ve Rojava politikasının yanlış olduğu, Kobanê ve Suruç’la artık netleşti.

HER MÜSLÜMAN İSLAMCI DEĞİL

– “İslamcılık ölmedi ama İslamcılar birbirlerini öldürüyor” dediniz. İslamcılığın bugünkü pozisyonunu nasıl görüyorsunuz?

İslam olduğu sürece İslamcılık da olacaktır. Ben dünyanın çeşitli yerlerinde verdiğim derslerde tahtanın bir tarafına İslam bir tarafına İslamcılık, bir tarafına Müslüman bir tarafına İslamcı kavramlarını yazarım. İslamcılık, İslamın içinden çıkmış bir siyasi ideolojidir.

İslamcılar da Müslümanlıktan gelen insanlar. Her İslamcı Müslümandır ama her Müslüman İslamcı değildir. İslam olduğu sürece İslamcılar olacaktır. Çünkü sorunlar var. Birileri bu sorunları çözmek için İslam içi arayışlara girecektir. Benim ilk İslamcılık çalışmaya başladığımdan bu yana İslami Hareket Türkiye’de çok değişti.

Özellikle AKP iktidarıyla beraber ve İslamcı diye tanıdığım bir çok insanın artık İslamcı olduğunu düşünmüyorum mesela. Ama İslamcılık varlığını güçlü bir şekilde sürdürüyor.

ÇOK ŞEY VAAD EDİP AZ ŞEY YAPAR

– Bazı insanların artık İslamcı olmadığını söylüyorsunuz. Burada nasıl bir değişim var? “İslamcılık muhalefet ideolojisidir” diyenler var. İslamcılık iktidara geldiğinde krize mi giriyor?

O bütün radikal ideolojilere uyarlanabilir. İktidara gelince sol-sosyalizm için de bu söylendi. Dünyadaki İslamcıların iktidarlarla kurdukları ilişkilere baktığımızda başarılı bir İslamcılık örneği yok. Belki en başarılısı İran’dır. Hala süren bir İran İslam Cumhuriyeti var.

Ama ben İran’a giden birisi olarak onun da başarılı bir deney olduğunu düşünmüyorum. Sonuç olarak İslamcılık muhalefette iken başka iktidarda iken başka oluyor. İktidara gelince İslamcı, muhalefette iken pozisyonlarının büyük bir kısmını değiştirdiği için onu ‘İslamcılıktan çıktı’ diye bir algılama ortaya çıkıyor.

Ama bu doğru değil. İslamcılık çok şey vaat edip, çok az şey gerçekleştiren bir ideolojidir. Dolayısıyla genelde iktidar deneyimleri hayal kırıklığıyla dolu oluyor. Türkiye bunun çarpıcı örneğidir ama dünyanın her yerinde farklı deneyimleri söz konusudur.

ARTIK KONFORLU RADİKALİZM YOK

– Eskiden İslamcıların en radikali bile bir slogandan öteye gidemiyordu. Bir kaç tutuklanma ve sürgün bile büyük bir anlatıya dönüşüyordu. El Kaide, Nusra, IŞİD çıkınca radikalizmin boyutu değişti mi?

El Kaide ve IŞİD çıtayı çok yükseğe çekti. Eskiden bir insan hayatı boyunca bir taş bile atmadan radikal İslamcı olarak ölebilirdi. Ama El Kaide ve IŞİD ile beraber artık “radikal iseniz, radikalliğin gereğini yapın” gibi şey ortaya çıktı. Bunun ilk seçeneği ise intihar eylemcisidir.

Artık eskisi gibi konforlu radikalizm yok. Radikalizm ve şiddet bayağı iç içe geçmiş. Dolayısıyla bu tür radikal gibi görünen ama sistemle uzlaşma arayan yapılar büyük ölçüde sorunlar yaşadılar. Mısır’daki Müslüman Kardeşler bunun en çarpıcı örneğidir. Bunu aşabilen bir kaç tane yer var.

– HAMAS gibi yapıları mı kastediyorsunuz?

Evet, Mesela HAMAS. HAMAS bile çok ciddi krizler yaşıyor. Bir dönem dünyada radikal İslamcılık denilince akla Şii dünyası yani İran ve etki dünyası akla gelirdi. İran Devrimi gelirdi. Özellikle El Kaide ile beraber Şii-Sünni dünyası, Şii-Sünni tablo çok net olarak ayrıştı.

İslamcılık uzun bir süre kendinden olmayan, yani İslam olmayana karşı mücadele etti. Ancak El Kaide süreciyle beraber yani Selefiliğin ağır basmasıyla beraber başka mezheplerle de savaşmaya dönüştü. Hatta bu giderek daha fazla ön plana çıkmaya başladı. Mesela IŞİD’in batıya yönelik eylem oranıyla diğer Müslümanlara yönelik eylem oranı arasında çok büyük dengesizlik var. İşin rengi büyük oranda değişti.

“İSLAMCILARLA İSLAMCILARIN SAVAŞI”

– Ama bahsettiğiniz Selefi damarlı İslamcılıkta büyük oranda mücadele Müslümanlara karşı yürütülüyor. Mesela AKP, Gülen Hareketiyle mücadeleye başladı. Müslüman Kardeşler’e yapılan Sisi darbesini Nur Partisi destekledi. Üstelik Nur Partisi de Selefi kontenjanından… Buna benzer birşey mi?

Bu zamanında solda da vardı. Belli bir aşamadan sonra bu ideolojilerin içinden kopuşlar yaşanır ve birbiriyle çok ciddi şekilde sorunlar yaşayabiliyor. Bunların tarihsel ve konjonktürel nedenleri var. Birde hedef aldıkları düşmanlarının yaptığı operasyonlar etkili oldu.

Bir çok hareketin bölünmesinde istihbarat servislerinin payı var. Bunları hiçbir şekilde unutmamak lazım. Şurası bir gerçek ki; “IŞİD’liye sormuşlar, ‘Niye İsrailli öldürmüyorsunuz’, cevabı ‘Çünkü onlar Müslüman değil’ cevabı olmuş” esprisi çok inandırıcı bir tını da bulunduruyor. Çünkü IŞİD’in İsrail’e bir saldırısı yok. Ama ona karşılık El Kaide’nin saldırılarının büyük bir kısmı da Batı’ya yöneliktir. Bunlar kendi aralarında bir farklılık yaratabiliyor. Son dönemlerde ağır basan ise İslamcıların İslamcılarla savaşıdır. Birbirini öldürmeleridir.


– Türkiye’de Hizbullah’ın IŞİD’le anılmasını nasıl görüyorsunuz? İlişkisi var mı?

O zor bir mesele ama sanıldığı gibi Türkiye Hizbullahı’nın El Kaide-IŞİD gibi yapılarla ilişkisi olduğunu düşünmüyorum. Ama Hizbullah’ın etki alanındaki bir takım gençlerin özellikle son dönemlerde IŞİD’e yöneliyor olduğu bir gerçek.

Ama Hizbullah’ın en önemli sorunlarından birisi zaten budur. Hizbullah halen radikal pozisyonda duruyor ama son dönemde tamamen yasal faaliyetleri ortaya çıkartıyor. Ama öte yandan IŞİD ve benzer yapılar da çok sert şekilde savaşıyorlar. Dolayısıyla Hizbullah’ın eylemsiz radikalliği ile IŞİD’in sadece eylemden ibaret olan, savaşan radikalliği arasında çok büyük fark var. Benim bildiğim kadarıyla Hizbullah, IŞİD’le bir ilişki yaşamış değil. Bu bağlantıya girerse işin rengi değişir ve Hizbullah yok olur. IŞİD tarafından emilir.

“IŞİD TÜRKİYE'Yİ SAVAŞ ALANI SEÇTİ”

– Bazı yazarlar IŞİD, El Kaide gibi radikal yapıların çöküşü ile AKP gibi siyaset yapan yapıların çöküşünün paralel olacağı tezini gündeme getirdi. Aralarında bir paralellik var mı?

Sanmıyorum. Tabi ki birbirini etkileme güçleri vardır ama AKP ile IŞİD’in kaderlerini birbirine bağlamalar bana çok basit değerlendirmeler gibi geliyor. Genel olarak İslamcılık üzerinden yükselen hareketlerin kaderleri bir yerlerde benzeşiyor olabilir.

Ancak IŞİD’in bölgesel hesaplarında AKP önemli bir unsur. IŞİD, AKP’yi yok sayarak bölgede bir hesap yapamaz. AKP de IŞİD’i yok sayarak hesap yapamaz. Şuana kadar ki politikanın iflas etmesi, Suruç’ta daha net bir şekilde ortaya çıktı.

– ‘IŞİD Türkiye’de var mı yok mu’ tartışmaları yapılmazken son zamanlarda IŞİD’e yönelik operasyonlar yapılmaya başlandı. IŞİD Türkiye’de ne kadar zemin bulmuş olabilir?

– IŞİD, Türkiye’de çok güçlü… IŞİD Türkiye’nin her yerinde var. Her yerinden kendine adam toplayabiliyor. Kürtler içerisinde çok güçlü. Sadece Türkiye’de değil Türkiye dışından da insanlar IŞİD’e geliyor. IŞİD yıllardır Türkiye’yi bir lojistik merkez olarak kullanıyor.

Bir savaş alanına çevirmek istemedi. Çünkü lojistik alanda değerli bir ülke olduğu için çevirmek istemedi. Ama HDP’ye yönelik saldırılarda, Mersin, Adana, Suruç saldırılarında Türkiye’yi savaş alanı olarak seçtiğini bize gösteriyor. Hükümet IŞİD’i bana dokunmadığı müddetçe çok fazla dert etmedi.

Bir ara rehine krizi vardı. Ondan dolayı Türkiye felç olmuştu. Hatta şu bir gerçek: IŞİD, Kürt Hareketiyle Irak ve Suriye’de savaştığı için hükümetin hoşuna gitti. PKK’yı zayıflatıyordu. İlk başta hükümet buna karışmadı. Kobanê’nin başında da bu oldu. Ama işin rengi değişti.

Kobanê Direnişi başarıya doğru gidince, uluslararası koalisyonun desteğini alınca Ankara, bu politikasının artık yürümediğini fark etmeye başladı. O ana kadar IŞİD’in Kürtlere ve Kürt Hareketine indirdiği darbeler Ankara’nın memnuniyetle karşıladığı darbelerdi.


– Adıyaman gibi yerlerden IŞİD gibi örgütlere katılımın yüksek olduğunu dair bilgiler var. Bunun kökeninde ne olabilir?

15 Kasım 2003’te sinagoglara giren bombacılar Bingöllüydü. O zamanda Bingöl araştırma alanı oldu. Bunun özel bir nedeni olmayabilir. Bence orada onları devşiren kişinin faaliyetiyle alakalıdır. Genelde devşirenler savaşa gitmez.  Onların bulduğu gençler intihar eylemcisi olur. Ölmeye gider yani.

Bombacı tutuklu. Onun hakkında ailesinin anlattıkları dışında birşey bilmiyoruz. Mesela bir çok ülkede The Radicalization diye bir takım programlar var. Yakalanan intihar eylemcisi yada meyilli gençleri geri kazanmak için kurulmuş yapılar var. Hangi vaatler ve motivasyonla gidiyorlar? Nasıl gidiyorlar? Bunun üzerinde bir çalışmalar yapıyorlar. Ama Türkiye bu tarz şeyleri halı altına süpürüyor.

“ESKİ CİHADCILAR ŞİMDİKİLERDEN ÇOK FARKLI”

– Bu yeni cihadçı gruplar ile eski cihatçı gruplar arasında bir fark var. Eskiler birşey okurdu ve araştırırdı. O şekilde Afganistan yada Bosna yolunu tutardı. Ama şuan cihada gidenler yaşları 17-18 civarında ve din hakkında bilgileri çok kısıtlı. O bilgiler de sadece cihad ile ilgili yorumlar?

Mesela Afganistan’a savaşa giden insanların hemen hepsi İslamcıydı. Bosna ve Çeçenistan işin içine dahil olunca bu sefer etnisite de devreye girdi. Yani Boşnak asıllılar, Kafkas asıllılar da gitti.  Ama işin içinde yine İslamcılık vardı. Bunlar kendince belli bir siyasi bilince ulaşmış ve oraya cihada gidenlerdi.

Şimdi IŞİD için baktığımızda kolaylaştı. Hemen yanıbaşında. Bu insanların İslamı doğru dürüst bilmedikleri hatta namaza bile orada yeni başlayanlar olduğunu görüyoruz. Hatta bazıları bu sıkı dini eğitimden bunalıyor diye duyuyoruz. İlk gönüllü cihada gidenlere baktığımızda onlar için cihad, bu İslamcılığın bir unsuru olduğunu olarak karşımıza çıkıyor.

Ama şu ankiler fazla dini bilgiye sahip değil. Mesela Adıyamanlı çocuk, az buçuk din eğitimi almış biriyle oturup konuşamaz. Herhangi bir konuyu tartışamaz. Ama Afganistan’a, Bosna’ya gidip hayatını kaybedenlerin hemen hepsi İslam tarihini bir şekilde bilen insanlardı. Doğru ya da yanlış ama bilinçli bir tercihle gidenlerdi.

Şimdikiler neye gittiklerinin, niçin gittiklerinin farkında değiller. Mesela meşgale için, güç gösterisi için ya da PKK’dan nefret eden Kürt insanlar için IŞİD ilk adres artık. Bu nedenlerle IŞİD’e bir takım sempatiler duyuluyor olabilir. İlla din olması gerekmez. Dini motivasyonla gidenler var ama oranı eskiye göre yüksek değil diye biliyorum.

– Bunun Selefilik bağı nerede duruyor?

Selefilik bu işin ideolojisidir. Yani Selefilik bunun ideolojisi ama gidenler Selefiliği bilmiyor. Fransa’da İslama giren bir genç 6 ay sonra kendini Suriye’de buluyor. O adam neyi, nasıl öğrendi ki Selefiliği öğrensin? Orada önemli olan onu devşiren insanlardır. Onu devşirenler bir takım meseleleri daha iyi biliyor.

“IŞİD, İSTANBUL'A DA SALDIRABİLİR”

– IŞİD Türkiye’de ne kadar güçlü?

IŞİD çok güçlü… bir çok yerde IŞİD sempatizanı var. Ve sanırım Suruç gibi saldırılar devam edecek.

– Mesela İstanbul’da saldırı ihtimali var mı?

Var. İstabul’da saldırsalar daha çok Kürt hareketine yakın kurumlara ve insanlara saldıracaklar. Çünkü onlarla en çok Kürtler mücadele ediyor. Mesela  Adana ve Mersin’deki saldırılar gibi olursa önlenebilir. Ancak intihar eylemi olursa önlenmesi çok zor.

Çünkü mesela Beyoğlu’nda HDP’lilerin yanına bir genç blue jean giyse ve bir sırt çantası taksa nasıl anlayacaksın ki bu bombacıdır? Sonuçta saldıracak kişi sakallı yada çarşaflı saldırmayacak. Peki nasıl anlayacaksın? O nedenle İstabul’da bu tarz saldırılar olabilir. 

İSLAMCI AJANLAR MUHAKKAK VARDIR

– Son zamanlarda “İslamcılar ve ajanlık” tartışması var. Size yıllar evvel ajan diyen kişiler bu tartışmada ajan olarak suçlanıyor. Nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bunlar spekülatif şeyler. Doğru olabilir yanlış olabilir. Başkasına ajan diyen kendi ajan olabilir. Bunlar karışık işler. Ben bunları gülerek izliyorum. Çünkü ben İslamcılar hakkında solcu biri olarak gazetecilik yaptığım için bana çok kişi ajan muamelesi yapmıştı. Allah çok şükür ben kendimden eminim ve sadece gazetecilik yaptığımı biliyorum.

Ama bana o zamanlar doğrudan yada dolaylı olarak ajan diyenlerin bazı kişilerin isimleri bu tartışmada ajan olarak geçiyor. Bu beni kişisel olarak çok gülümsetiyor. Bunlar önemli değil. Muhakkak vardır. Hele 80’li yıllarda İslami Hareket içinden, istihbarat servislerinin, askerin, şunun bunun insan devşirmesi daha kolaydı.

O dönemleri hatırladığım için daha kolaydı diyorum.  Devlet büyük ölçüde değişti zaten. Özellikle Ergenekon vs süreçlerinden sonra askeri vesayetin zayıflatılmasından sonra çok şey değişti. Birileri şunun bunun ajanıysa da zaten sahipsiz kalmışlardır. Çünkü patronları tasfiye oldu.