Patron Katından Gazete Yönetilmez!

'10. kattan direktif vermek kolay. Oradan yapılan Yayın Yönetmenliği gazetecilik değil, patronluktur' diyen Erdal Şafak Yeni Şafak'a konuştu.

'10. kattan direktif vermek kolay. Oradan yapılan Yayın Yönetmenliği gazetecilik değil, patronluktur'

'10. kattan direktif vermek kolay. Oradan yapılan Yayın Yönetmenliği gazetecilik değil, patronluktur' diyen Sabah Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Erdal Şafak anlattı. 

Erdal Şafak, Sabah Gazetesi'ndeki Genel Yayın Yönetmenliği görevinin ikinci yılına girdi. Bu süre zarfında hakkında olumsuz bir çok yazı yazıldı. Ama o hiçbirine yanıt vermedi. Hatta okumadı bile... Yazılan olumsuz yazıları avukatı aracılığı ile öğrendi. Gazetenin onuncu katındaki Genel Yayın Yönetmeni koltuğuna oturmadı. Yazı işlerindeki odasında kalmayı tercih etti. Sebep olarak; 'Yukarıdan direktif vermek kolay. Oradan yapılan Yayın Yönetmenliği gazetecilik değil, patronluktur.' cevabını verdi. Erdal Şafak'ın okurlarıyla paylaşmadığı iç ve iş dünyasına dair bir çok soruyu biz sorduk, o cevapladı... 

Yayın yönetmenliğinizde bir yılı doldurdunuz. Bununla ilgili yazı yazarak okura hesap verdiniz. Yıl içinde ne değişti, ne oldu, ne yaptınız?

En baştan başlayalım...

Tamam...

12 Mart 1970'te gazeteciliğe Sabah Gazetesi'nin çınarı Yeni Asır'la başladım. Orada Genel Yayın Yönetmenliği'ne kadar yükseldim. Sonra Dinç Bilgin ile beraber Sabah'a geldim. Önce Yayın Danışmanlığı, Yazı İşleri Müdürlüğü yaptım. En son da Zafer Mutlu ve arkadaşları Sabah'tan ayrılınca fiilen Genel Yayın Yönetmeni oldum. Ama Genel Yayın Yönetmeni ünvanını da yönetmeyi de istemedim. Ergun'u (Babahan) geri çağırdık.

Neden istemediniz?

Yazarlıktan memnundum. Aslında bu defa da istemedim.

Niye kabul ettiniz o zaman?

Ergun gittikten sonra dışarıdan gelen biri kurumla uyuşmayabilirdi. Belki Merkez Medya'daki konumuna zarar verebilirdi. Alışma süresi de zor olurdu. Gazete alacağı yarayı telafi edemeyebilirdi. Bu yüzden.

Kendi odanızdan kımıldamadan Yayın Yönetmeni oldunuz..

Evet. Yazı işleri katında odamda, yedinci katta oturuyorum. Aynı ekiple başladım aynı ekiple devam ediyorum. Eski Genel Yayın Yönetmeni Ergun Babahan öğrencim. Benim yanımda muhabirliğe başladı. Öyle bir ast üst ilişkisi yoktu aramızda. Yani Genel Yayın Yönetmenliği'nde benim için bir değişiklik olmadı.

Hiç çıktınız mı onuncu kata?

Hayır.

Neden?

Çünkü ben arkadaşlarımla hem dinamizmi hem de onların enerjilerini paylaşmak istiyorum. Onlara omuz vermek, en iyi gazeteyi yapabilmek için yazı işleri katından ayrılmak istemedim. Yukarıdan direktif vermek kolay. Oradan yapılan Yayın Yönetmenliği gazetecilik değil, patronluktur.

Geçen bir yıla dönersek...

Bir yıl önce Sabah Gazetesi iyi bir yerdeydi.

Şimdi?

Daha iyi bir yerde.

Nasıl?

İki kriterim var. Birincisi özel haber. Az tekzip. Bir de gazetedeki görevi aldığımda Hürriyet ile aramızdaki traj farkı yüzbinin üzerindeydi. Şimdi ellibine indi. 

HAKKIMDA ÇIKAN HİÇ BİR YAZIYI OKUMUYORUM

Nasıl yaptınız bunu?

Gazetecilikle... Promosyonu azalttık.

İddianız ne peki?

Eğer bir aksilik olmaz göreve devam edersem, 2011'in bu haftasında umudum ve iddiam 'fark kapandı öne geçtik' diye bir yazı yazmak... Hedefim bu.

Nasıl yapacaksınız bunu?

Yazımda belirttiğim bir şey var; o da pastayı büyüterek farkı kapatmak. Birbirinden okur çalarak toplam trajı değişmediği sürece Türk Medyası ileriye gidemez.

Pastayı nasıl büyütebiliriz?

İyi gazetecilikle! Pastayı büyütmenin bir diğer yolu da o pastanın ne kadar sağlıklı olduğunu görmek. Promosyon zehirini Türk Medyası'ndan uzaklaştırmak... Kaçı kupon kesip atıyor, kaçı düzgün bir gazete okuyucusu? Bunu belirledikten sonra okur tabanını geliştirme çareleri bulunur.

Yazı İşleri Müdürü iken,'ben yapsam daha iyi yapardım' dediğiniz neleri yapıyorsunuz bugün?

Öyle bir düşüncem olmadı. Zaten o zamanda söylüyordum ve dikkate alınıyordu. Hiçbir bilgiyi ve yöntemi 'ben yayın yönetmeni olsam yapardım' diye saklamadım.

Bu bir yıl zorladı mı sizi?

Yok. Çünkü bütün kadroyu daha evvelinden tanıyordum. O kadronun nasıl olduğunu bildiğimden daha verimli çalışmayı hedefledim. O yüzden sancılı geçiş süreci yaşamadım.

Normalde yayın yönetmenleri kendini ispat sürecine girerler ama bu sizde olmadı. Neden?

Çünkü zaten benim ekibimdi.

Eksik yok muydu?

Vardı tabi. Mesela; özel haber ve özel istihbarat birimi yoktu. Redaksiyon servisimizi güçlendirdik. Ama mevcut kadro aynen kaldı.

Suya sabuna dokunmuyorsunuz. Niçin?

İki nedenle. Birincisi; meslektaşlarınızın arasındaki problem okuru ilgilendirmez. Okur verdiği paranın hakkıyla haberi ister. İkincisi, bu işe başvurmak kolaycılıktır, heybesinin boş olduğunu gösterir. Benim heybem dolu. Ben okura karşı sorumlu ve saygılıyım. Mesleğimizin iç kavgalarını onlara aktarmaya çalışmıyorum. Okur üzerinden kendilerine şan, şöhret yapma gibi...

Bazı yayın yönetmenleri yazılarında kendi özel hayatlarını anlatıyorlar. Bu karşı olduğunuz bir şey mi?

Kesinlikle karşı olduğum bir şey! Bir okur kendi özel hayatının gazeteye yansımasını nasıl istemiyorsa, bu da öyle. Çünkü hem okurum, hem de yazarım. Ben de başkalarının özel hayatımı bilmesini istemem.

YENİŞAFAK