Nedim Şener, Doğan Yurdakul'un ardından yazdı: Elveda Mösyö
Hayatını kaybeden gazeteci yazar Doğan Yurdakul Oda Tv davasından tutuklanmış ve cezaevinde kalmıştı. Nedim Şener, cezaevinde birlikte bir yıl geçirdikleri Doğan Yurdakul'u yazdı.
"Kendisini Silivri’de kaybedeceğimiz endişesi içindeydik. Onu yıkan şey, kendisine kurulan kumpas kadar, tekerlekli sandalyede ziyaretine gelen eşine ve kızına yapılan muameleydi" diyor Nedim Şener, Doğan Yurdakul için...
O dönem yaşadıkları bir olayı da anlatarak, hayatını kaybeden Doğan Yurdakul'a bir nevi veda ediyor köşesinden...
İŞTE NEDİM ŞENER'İN DOĞAN YURDAKUL'A VEDASI
Fethullahçı Terör Örgütü’nün kumpasıyla 3 Mart 2011 günü gerçekleştirilen ikinci Odatv operasyonunda beraber tutuklandığımız Doğan Yurdakul’un dün vefat ettiğini öğrenince, Silivri Cezaevi’nde 2 Nolu Blok’ta A9 üst koğuşunda beraber geçirdiğimiz yaklaşık bir yılı hatırladım.
Ahmet Şık ve Doğan Yurdakul ile önce Metris’te ardından
Silivri’de aynı koğuşta beraber çok üzüntülü günler geçirdik. En
mutlu olduğumuz an ise Doğan abinin bizden önce tahliye olduğu
gündü. Çok ağır sağlık koşulları altında yaşıyordu. Geceleri onun
için endişelendiğimizde Ahmet ile nöbetleşe odasına girer, bir şey
olup olmadığına bakardık.
Korkumuz Silivri’de kaybetmekti
Kendisini Silivri’de kaybedeceğimiz endişesi içindeydik. Onu
yıkan şey, kendisine kurulan kumpas kadar, tekerlekli sandalyede
ziyaretine gelen eşine ve kızına yapılan muameleydi.
Kanser tedavisi gören eşi Güngör Hanım tekerlekli sandalyeyle
Silivri’ye ziyarete geldiğinde başında peruk vardı. Kapıdaki x-ray
cihası sinyal vermişti. Meğer peruğun tutturulduğu
tokalardanmış.
Görevliler peruğu başından çıkarıp tekrar cihazdan geçirince
içiriye girmişti.
Kaybettiği eşine telefonda veda edebildi
Güngör Hanım çok ağırlaştığında, veda konuşmasını pazartesi
günleri verilen 10 dakikalık telefon görüşmesinde yapabilmişti. O
gün unutulacak gibi değildi. “Vedalaştık” demişti. Her ikisi de son
konuşma olduğunu biliyordu.
Acı haber kısa süre sonra geldiğinde, mavi renkli cezaevi
aracıyla Ankara’daki cenazeye katılabilmişti. Tüm bu acılara,
üzüntülere sürekli çalışarak ve okuyarak direndi. Çok güzel el
yazısı vardı. Dışarıdayken başlayıp bitiremediği Fransızca Sözlüğü,
Silivri’de tamamladı.
Yıllarca siyasetle uğraşmış, hep daha iyi bir Türkiye özlemi
çekmiş, ömrünü bu yolda harcamış bir aydındı. Sığ tartışma
yapmayan, öfkesinin düşüncelerini biçimlendirmesine izin vermeyen
çelebi bir adamdı. İçinden geldiği siyasi hareketler için
eleştirisini, kendiyle ilgili özeleştirisini hiç esirgemezdi.
Kimseyi yargıladığını, üstten baktığına şahit olmadım.
Eminim herkes şimdi onun siyasi düşünceleri üzerinden çok şey
yazacak. Doğan Yurdakul benim içinse çok iyi bir araştırmacıydı.
Özellikle “Son kabadayı” diye anılan Dündar Kılıç ile ilgili
yazdığı “Abi” kitabı benim için çok etkileyiciydi.
Kitabın hikayesini anlatırken, Dündar Kılıç’ın nasıl saygı
gösterdiğini anlatırdı. Doğan, Silivri koşullarında bile
beyefendiğini elden bırakmadı. Yıllarca Fransa’da yaşamıştı, çok
iyi Fransızcası vardı ama asıl beyefendiliği yüzünden ona “Mösyö”
derdim.
İşte o beyefendiyi kaybettik: Elveda Mösyö, mekanın Cennet
olsun.