Ne ümmet ne millet; Düşman kardeşler...
İnsanoğlunun siyasi ve kültürel tekâmülü, artık gerçek bir sıçramayı; yepyeni bir safhayı gerektiriyor..
Birbiriyle aynı dili
konuşanların aynı fikri paylaşmadığı…
Aynı
fikri paylaşanların aynı dili konuşmadığı…
*
Eylemlerini menfaatlerinden çok
ortaklarına göre…
Ortaklarını da umutlarından çok korkularına veya öfkelerine göre seçen dehşetengiz bir
aile…
*
Asla “millet”
de olamamış, “ümmet”
de olamamış bir “düşman
kardeşler” sülalesi…
Yani…
Müslümanlar…
TARİHİN SONU
Diplomasi kitapları uluslararası politikayı “egemen güçler ve eksen ülkeler” üzerine kurar ya hani...
Bazen…
Bu
tabloya bakarken –özellikle Batı’nın bu tabloyu yaratmak için
kullandığı araçları düşünürken- benim de içimden Fukuyama
gibi “Tarihin Sonu”
diye kesip atıvermek
geliyor...
*
Gerçek bir “İslâm âlemi”
için tarihin sonu...
Bütün geri kalmış toplumlar için tarihin
sonu...
Son...
Biz
kaybettik...
En azından, yeni bir
başlangıç yapana kadar biz kaybettik!..
Çok acı...
MUTLU-SALAK YAŞAYIP GİDELİM
Gerçekten de…
Bugün gelinen nokta yeni nesilleri; en az
kendileri kadar yeni ama gerçekten yeni bir şeyler yapma
mecburiyetiyle karşı karşıya bırakıyor.
*
Sadece “Barış olsun,
herkes birbirini sevsin; mutlu-salak yaşayıp gidelim” diye değil...
İnsanoğlunun siyasi ve kültürel tekâmülü, artık
gerçek bir sıçramayı; yepyeni bir safhayı gerektirdiği
için...
ORTADOĞU RÖNESANSSI
Özellikle İslâm toplumu; tarihinin en önemli dönemeçlerinden birinde, tarihinin en değerli sorumluluklarından biriyle karşı karşıya...
Kelimenin tam ve tüm
anlamlarıyla bir “İslam çağı” başlatma sorumluluğundan bahsediyorum…
Yüzü geleceğe dönük bir Ortadoğu
Rönesanssından…
*
Özgürlükçü, akılcı, gerçekçi ve
güler yüzlü bir popüler kültürden, köklü tarihine sırt çevirmeyen zengin modern
sanatlardan, küresel kamuoyunu peşinden sürükleyecek yepyeni
bir “müşterek çıkarlar” siyasetinden bahsediyorum...
Ve elbette ki…
Capcanlı, üretken ve girişken bir
ümmetten…
BİZLER İÇİN TARİH BİTMEDİ…
Yeni bir başlangıç yapmadan önce
fark etmemiz gereken şey işte bu…
Tarih eğer bittiyse; babalarımız, annelerimiz
ve dedelerimiz ve büyükannelerimiz için bitti.
Hatta halen terörden medet uman ağabeylerimiz
ve ablalarımız için bile bitti tarih…
*
Dünya artık onların sandığından çok daha küçük ve bu kadar küçük bir dünyada bizim de onlar gibi paramparça kalmaya hakkımız yok.
*
Onlar bunu yapabilirler belki
ama…
Bizler “Efendim bilmem kaç yıl önce...”
diye başlayan üzgün-kızgın cümleler
kuramayacak bir noktadayız.
Zira…
Bugüne kadar düşman bellediklerimizin
bize “o zamanlar” yaptıklarını, biz de onlara yaptık
zamanında…
“Hey gidi günler hey!” o kadar…
İNTİKAM ÜMMETİ
Hele ki “Neden?” diye düşünmenin anlamı, çoktan yerle yeksan...
Çünkü…
Dünlerin nedenlerine vereceğimiz en mantıklı cevaplar bile, bizi birbirimizle ve müstakbel ortaklarımızla savaşmaya zorlayacak.
Yeniden ve yeniden...
Ve yeni savaşlar, yeni savaş nedenleri doğuracak...
Tam da istedikleri gibi; orada burada patlamaktan başka işi gücü olmayan bir “intikam ümmeti” haline geleceğiz.
(Geldik mi yoksa ne?..)
*
Oysa…
Üzerine aynı İslamiyet’i yeniden ve çok daha güçlü inşa edebilmek
için; kaldırıma dağılmış barut kokulu bağırsaklardan daha güçlü
ortak temellere ihtiyacımız var…
Neye mi?..
*
Yeni bir
muhafazakârlık anlayışına...
Benim yaşadığım gibi olanına
meselâ…