Nagehan Alçı - Ahmet İnsel kapışması (!)

Tartışma programlarının vazgeçilmezi arkadaşlara bir uyarı: Adları “kavgacı, ideolog, amigo”ya çıkmış meslektaşlarımızla asla aynı ekranda olmayın…

Hiç anlayıp dinlemeden konuşma” derdi büyükler, biz küçükler lafa ortasından girince…

Televizyon ekranları…

Ve gazete köşeleri…

Hiç anlayıp dinlemeden konuşanlarla, yazanlarla dolu…

Hem dinlemiyor

Hem anlamıyor…

Ama…

Hem de araya girip:

Yanlış düşünüyorsun…” diyor, doğruları sadece kendisi bilirmiş gibi…

Ve…

Birisi diğerine “yanlış düşünüyorsun” dediği anda da film kopuyor…

Kavga başlıyor…

Çünkü…

Birine “yanlış düşünüyorsun” demek, “doğruları sadece ben düşünürüm” demektir…

Bu ise karşı tarafı aşağılamaktır…

Kendisi gibi düşünmeyene tahammül edememektir…

* * *

Unutmayın lütfen…

Hasta ruhlu bir katil de işlediği cinayeti polislere anlatırken ağlar…

Doğrusunu yaptığını iddia eder…

Ne kadar iyi bir insan olduğunu söyler durur sürekli…

Ve…

Maktulü suçlar…

* * *

Farklı düşüncelere sahip olsak da…

Bizi birleştiren kültürel değerlerimizin ayıranlardan daha çok olduğunu bilmiyor olamazsınız…

Ama…

Nedense, bu gerçeği kabul etmek istemiyorsunuz…

Aklınıza gelse hemen kovuyorsunuz o gerçeği, “zehirli fikir”miş gibi…

Benzerliklerimizi ön plâna çıkarmıyor…

Aksine…

Az sayıdaki farklılıklarımızı kaşıyorsunuz karşılıklı olarak…

* * *

Ekranların vazgeçilmezleri olan değerli meslektaşlarıma birkaç küçük tavsiyede bulunacağım.

Lütfen “ukalâlık” olarak kabul etmesinler…

Bir ağabeylerinin naçizane öğütleri olduğunu düşünsünler…

* * *

Haber kanallarından biri arayıp sizi programa davet ettiğinde; öncelikle kimlerin katılacağını sorun…

Ve…

Halen aktif siyaset yapmakta (Milletvekili olması şart değil.) biri varsa eğer konuklar arasında, o davete icap etmeyin…

Ve bir de…

Adları “kavgacı, ideolog, amigo”ya çıkmış meslektaşlarımızla asla aynı ekranda olmayın…

* * *

Yine diyelim ki, talebiniz anlayışla karşılandı…

Tartışacağınız konunun uzmanı ve tahammül gücü yüksek olan konuklarla birlikte çıktınız ekrana…

Önce dinleyin…

Muhatabınızın sözünü kesmeyin…

Eğer o anda cevap vermeniz gerekiyorsa inisiyatifi tartışmayı yöneten meslektaşınıza bırakın…

O nasıl olsa daha akıcı bir tartışma olsun diye size cevap hakkı tanıyacaktır…

* * *

Muhataplarınıza asla “yanlış düşünüyorsun” demeyin…

Allah aşkınıza söyler misiniz?..

Nesiniz siz?..

Doğru ve yanlışları ölçen barometre mi?..

Hem unutmayın…

Birbirinizden farklı şeyler düşündüğünüz için oradasınız…

Aksi halde…

Yani…

Hepiniz aynı şeyleri söyleyecekseniz eğer…

O programın adının “tartışma” değil “Körler sağırlar birbirini ağırlar” geyikhanesi olarak değiştirilmesi gerekecektir…

* * *

Tabii ki kendi doğrularınızı savunacaksınız…

Ama…

Diğer konuklar da haklı olarak kendi doğrularını savunacaklar…

Siz onların doğrularının büyük bir kısmına katılmayacaksınız elbette…

Fakat…

Söyleyeceklerine tahammül etmelisiniz…

Onlardan da sizin doğrularınıza inanmalarını ya da hoşgörülü olmalarını beklememeli…

Ve…

Asla öfkelenmemelisiniz…

Tartışmayı fikirler üzerinden yapmalı…

Kişiselleştirmemelisiniz…

* * *

Evet, güzel insanlar…

Eğer…

Bu ilkeler çerçevesinde tartışılırsa, kavga olmaz…

Buna rağmen kavga çıkaran olursa da programı yöneten arkadaş ona asla söz vermemeli…

Ve…

Bir daha da konuk olarak davet etmemeli…

Böylece karşılıklı söz kesmeler olsa da saygı sınırları aşılmaz…

Kimse kimsenin fikri konusunda “barometrelik” yapmaya kalkışmaz…

* * *

Kavga etmezsem beni niye davet etsinler ki?” diye mi düşünüyorsunuz…

O zaman da bu yazıyı hiç okumamış kabul edin kendinizi…

Ne isterseniz öyle yapın…

Bana ne?..

Yakup MURAT