Murat Yetkin, tutuklu gazetecilerin bulunmasının
demokratik itibar sağlamayacağıını yazarken Cumhurbaşkanı
danışmanlarına da çağrıda bulundu.
Yetkin: "... Danışmanlarının, yakınlarının Cumhurbaşkanı
Tayyip Erdoğan’a “Bunlar
gazetecilikten değil, teröristlikten, casusluktan
yargılanıyor” söyleminin ne doğu, ne batı
dünyasında fazla inandırıcı bulunmadığını söyleyebilmesi lazım"
dedi.
İŞTE MURAT YETKİN'İN
BUGÜNKÜ YAZISI
İstanbul 27’inci Ağır Ceza Mahkemesi bugün, 31 Ekim’de
Cumhuriyet gazetesi davasına bakmaya devam edecek.
Bu davada hala 4 meslektaşımız tutuklu olarak yargılanıyor.
Hafta sonu Cumhuriyet operasyonunun başlayıp meslektaşlarımızın
içeri alınmasının 365’inci gününü simgeleyen 365 imzalı bir dilekçe
kamuoyuna açıklanarak, gazetecilerin tutuklu yargılanmasına son
verilmesi istendi, bir de yürüyüş düzenlendi.
Cumhuriyet Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu, araştırmacı
gazeteci Ahmet Şık, Cumhuriyet Vakfı Başkanı Akın Atalay ve Emre
İper, halen cezaevlerinde tutuklu bulunan gazeteci, yazar ve medya
çalışanlarından yalnızca dördü. En son Murat Aksoy’un serbest
bırakıldığı 24 Ekim tarihi itibarıyla Türkiye Gazeteciler Cemiyeti
(TGC) kayıtlarına göre tutuklu gazeteci, yazar ve medya çalışanı
sayısı 153; maalesef bu konuda dünyadaki en kötü örnek hala
biziz.
İşin en acı yanlarından birisi, gazeteci ve yazarların görünüşte
gazetecilik faaliyetinden değil, “terörizm” gibi, “casusluk” gibi
son derece ağır suçlamalara maruz kalmaları.
Örneğin Cumhuriyet davasının kökeninde, Ocak 2014’te bir
jandarmanın, iddiaya göre Suriye’deki rejim muhaliflerine MİT
eliyle askeri malzeme taşınmasını durdurup deşifre etmesinin haber
yapılması var. Bu operasyonu yürüten asker, savcı ve hâkimler daha
sonra yasadışı Fethullahçı örgütlenme içinde yer aldıkları
suçlamasıyla kovuşturulmaya başladı.
Savcılar, Fethullahçı gizli örgütlenmenin merkezinde yer aldığı
15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrasındaki siyasi atmosferde, bu
haberlerin yıllardır Fethullahçıların deşifre edilmesi için yayın
yapan Cumhuriyet gazetesinin Fethullahçılarla işbirliği yaptığına
kanıt saydı. Cumhuriyetin yaptığı haberlerin büyük kısmı aslında
daha önce yayınlanmış ama üzerlerine mahkeme tarafından kısıtlanma
konuş haberlerin bazı yeni ayrıntılar içeren haliydi.
Savcılık, bu haber malzemesinin Cumhuriyet’in – o zamanki- Genel
Yayın Müdürü Can Dündar’a, gazeteci kökenli CHP’li siyasi Enis
Berberoğlu tarafından verildiğini, sadece cep telefonlarının sinyal
rotası gibi tali bulgularla iddia etti. Berberoğlu bu ve benzeri
tutarsız iddialarla, milletvekili seçilmiş olmasına rağmen 14
Haziran 2017’de 25 yıl hapse mahkûm edildi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Yasemin Öney Cankurtaran dün AK
Parti hükümetine acaba Katar eski başbakanı Hamad bin Casim
hakkında da soruşturma açılması için yargıyı harekete geçirip
geçirmeyeceğini sordu.
Casim, 26 Ekim’de Katar devlet televizyonundaki bir yayında,
ABD’nin önayak olmasıyla ABD, Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar’ın
Suriye’de “ılımlı muhalefet olarak gösterilen ancak Suriye rejimi
tarafından terörist sayılan” gruplara silah ve askeri malzeme dâhil
destek verdiklerini açıklamıştı. Casim bu silahların bir kısmının
El-Kaide’nin Suriye kolu El-Nusra cephesinin eline geçtiğini ancak
IŞİD eline geçmediğini, IŞİD’le bir bağlantı olmadığını
söylüyordu.
Konumuza dönersek, danışmanlarının, yakınlarının Cumhurbaşkanı
Tayyip Erdoğan’a “Bunlar gazetecilikten değil,
teröristlikten, casusluktan yargılanıyor” söyleminin ne
doğu, ne batı dünyasında fazla inandırıcı bulunmadığını
söyleyebilmesi lazım.
Gazeteci kimliği altında yargılanan ve geçmişte başka suçlara
bulaşmış bir, iki ismin varlığının hapishanelerdeki bütün gazeteci,
yazar ve medya çalışanlarını töhmet altında bırakmasına izin
verilmemeli.
Meslektaşlarımızın bu kadar uzun sürelerle hapiste
tutulabilmeleri, 15 Temmmuz ardından ilan edilen Olağanüstü Hal
koşullarında mümkün oluyor. Gerçi Türkiye’nin normale dönmesi için
hükümet hem siyasi, hem ekonomik çevrelerden iç ve dış taleplerle
karşı karşıya ama biz konumuzda kalalım. Gazetecilerin, siyasilerin
somut, asli kanıtlar olmaksızın tutuklu yargılanmasının Türkiye’ye
herhangi bir demokratik itibar getirmeyeceğinin gerek mahkemeler,
gerekse siyasiler tarafından görülmesi, hem özgürlükler, hem de
mevcut sıkıntıların en azından bir kısmının hafiflemesi bakımından
faydalı olacaktır.