Mithat Yurdakul
Milliyet
Milliyet muhabiri Mithat Yurdakul, bugün gazetesinin birinci
sayfasında, sürmanşette. Sadece haber izlenimi ile değil, aynı
zamanda Paris Havalimanında gözaltına alınması ile de sürmanşete
çıktı.
"Paris havaalanında ‘Suriye’ sorgusu " başlığı ile
gazetede yer bulan haberde, Yurdakul, "Paris katliamı ile
sarsılan Fransa, diken üstünde. Gazeteci kimliğim ve hangi
gerekçeyle geldiğimin belli olmasına rağmen pasaportumdaki ‘Suriye
Arap Cumhuriyeti’ damgası nedeniyle kısa süreli de olsa gözaltına
alındım." diye anlattı yaşadıklarını.
İşte Mithat Yurdakul'un Paris izlenimleri:
Terör saldırısının hemen ardından gittiğimiz Paris, kitaplarda filmlerde anlatılandan çok farklı
bir ruh haliyle karşılıyor bizi. Sanatın ve aşkın başkenti olarak nitelenen kentte, ilk olarak
Ortadoğu’da görmeye alışkın olduğumuz
kareler yansıyor bize. Fransa’da hâlâ
büyük bir korku hakim. Pasaportta yer alan Arapça ifadelere bile
aşırı duyarlılığın oluştuğu kentte, Fransız polisi gazeteci
kimliğime ve hangi gerekçeyle geldiğim belli olmasına rağmen
Suriye’ye giriş-çıkış yaptığım
gerekçesiyle beni de kısa süreli olarak gözaltına aldı.
Arapça yazıyı gösterdi
Paris’e dün öğle saatlerinde iniyoruz. Uçaktan inince asıl
gümrük geçişinden önce ön pasaport kontrolüne tabi tutulduk.
Polisler pasaportumdaki Arapça yazılara gözattı.
Bir pasaport polisi, “Bu Arapça yazılı olan hangi ülke?” diye
sordu. Ben de orada yazdığı ifadesiyle, “Suriye Arap Cumhuriyeti”
dedim. Bunun üzerine, “Ne zaman gittiniz oraya?” diye sordular. Bu
sırada diğer bazı turistler de sıra beklemekteydi. Ben, “Kesin
tarihi söylemek için pasaportuma bakmam lazım” dedim. Pasaportumu
geri istedim ama vermediler. Beni daha önce kenara ayırdıkları ve
daha sonra bir Kuzey Afrika ülkesinden
olduğunu öğrendiğim, bir başka yabancı ile ayrı bir yere aldılar.
Bir süre bana hiçbir şey sorulmadı. Bir süre sonra ben İngilizce bilen bir personel talep ettim. Bunun
üzerine yaklaşık 10 dakika sonra az da olsa İngilizce bilen bir
kadın yanıma geldi.
Otelde çantalar arandı
Bana Paris’te uzun mu kısa mı kalacağımı sordu İngilizce
olarak. Ben de TOBB heyetiyle geldiğimi ve
iki gece kalacağımı söyledim. Bu sırada beraberinde Paris’e
gittiğimiz TOBB yetkililerinden kimseye ulaşamayınca gazeteci
arkadaşlarımdan yetkililere ulaşmalarını rica ettim. Paris’te ne
kadar kalacağımı soran polis daha sonra uçak biletimin yanımda olup
olmadığını sordu.
Neyse ki uçak biletim yanımdaydı.
Biletime bakıp, Paris’te iki gece kalacağıma ikna olan kadın
polis bileti beni kısa süre gözetim altına alan diğer erkek polise
de gösterdi.
Bunun üzerine serbest bırakıldım.
Fakat görevliler beni transit yolcuların gideceği yere
yönlendirince bir kez de orada aranmak zorunda kaldım.
Polisler son olarak bunun rutin bir uygulama olduğunu
belirttiler.
Otele gidince de çantalarımıza kadar arandık.
Ambulanslar Eyfel civarında
Paris’te Champs-Elysées (Şanzelize) Bulvarı’na çok yakın olan
ve normalde akşam saatlerinde tıklım tıklım görülen kafelerin
bomboş olduğunu gördüm.
Fotoğraf çekerken beni uyaran rehberim çok yakından çekersem
polisin beni takibe alacağını söyledi.
Aşk şehri olarak bilinen Paris’te artık tedirginlik kol
geziyordu.
Akşam saatlerinde Eyfel yakınlarına indiğimizde ise Eyfel
çevresindeki güvenlik çemberinin kaldırıldığını ancak pek çok
turistin yine de Eyfel’i uzaktan fotoğraflamakla yetindiğini
gördüm.
Eyfel’in civarında pek çok ambulansın hazır bulundurulması da
dikkati çeken başka bir noktaydı.
Fransız polisi her ihbara çok duyarlı.
Yaşananlara ve Paris’te olduğunuzu hissedememenize yol açan
görüntülere rağmen akşama doğru meydana gelen bir öğrenci grubu
kule civarında, “Paris Paris Paris...” diye bağırıyordu.