Metin Akpınar: 'Karşı devrim en başarılı çağında'
"Burada çok mükemmel bir folklor var. Türk milleti, kürt milleti diye bir şey yoktur. Bunlar çok yanlış yorumlar."
GAZETECİLER.COM - Son günlerde Metin Akpınar adı
bir anda daha çok duyulur oldu. Önce sosyal medyada paylaşılan bir
yazı ile gündeme geldi. “Yalan yok, bu ülkeden
utanıyorum” başlıklı yazı sosyal medyada o kadar çok
konuşuldu ki usta oyuncu Cumhuriyet’ten Ceren Çıplak’a
konuştu ve yazının kendisine ait olmadığını belitti.
Şimdi de Oya Çınar kişisel blogu için Metin Akpınar ile dikkat çeken bir röportaj yaptı. Akpınar Türkiye'nin içinde bulunduğu durum için röportajda çarpıcı cümleler kurdu. "Karşı devrim" diye nitelediği günümüz koşullarını, etnik bölünme tehlikesini, Atatürk milliyetçiliğinin yanlış değerlendildiğini anlatan Akpınar "Burada çok mükemmel bir folklor var. Türk milleti, kürt milleti diye bir şey yoktur. Bunlar çok yanlış yorumlar." dedi ve toplumsal barış için çaba harcanması gerektiğinin altını çizdi.
İşte o röportajdan çarpıcı bölümler:
ÇAĞDAŞ DÜNYANIN TAMAMEN DIŞINDA KALDIK
Karşı devrim başarılı oldu mu peki?
Sürekli bir “ekonomik büyümeden” bahsediliyor oysa…
Ne yapmamız gerekiyor?
O zaman tam olarak nedir çağdaş demokrasi? Oraya nasıl ulaşacağız?
Bir de biz Atatürk milliyetçiliğini yanlış yorumlamıyor muyuz sizce?
"TÜRKİYE DAHA ÖNCE BARIŞMALIYDI"
Peki Türkiye barışacak mı sizce?
Sizin kutsallarınız neler? Kimsenin o alana girmesine, dil uzatmasına izin vermem dediğiniz şeyler nelerdir?
Şimdi de Oya Çınar kişisel blogu için Metin Akpınar ile dikkat çeken bir röportaj yaptı. Akpınar Türkiye'nin içinde bulunduğu durum için röportajda çarpıcı cümleler kurdu. "Karşı devrim" diye nitelediği günümüz koşullarını, etnik bölünme tehlikesini, Atatürk milliyetçiliğinin yanlış değerlendildiğini anlatan Akpınar "Burada çok mükemmel bir folklor var. Türk milleti, kürt milleti diye bir şey yoktur. Bunlar çok yanlış yorumlar." dedi ve toplumsal barış için çaba harcanması gerektiğinin altını çizdi.
İşte o röportajdan çarpıcı bölümler:
Bu soruyu evirip çevirmek için çok uğraştım ama
beceremedim. O yüzden direk sormaya karar verdim. Ne olacak bu
memleketin hali?
(Gülüyor) Buna bir röportaj yetmez Oyacığım, bir
kitap yazmak lazım. Şimdi her şey bir yana çok önemli bir sual bu.
Biz Osmanlı imparatorluğunda, yeryüzünde Allahın gölgesi kabul
edilen padişah efendimiz hazretlerinin ümmetleri, o padişahın
kulları olarak ve bütün toprak varlığımızla da padişahın malı
olarak yedi yüz sene yaşadık. Sonra Gazi Mustafa Kemal diye bir
deha oradan bir cumhuriyet ve o cumhuriyetten de bir millet
çıkardı. Yani padişahlıktan cumhuriyete, ümmetten millete geçtik.
Bu aslında burjuvazisi olmayan bir toplumda bir burjuva
ihtilaliydi. Bunu büyük toplumlara mal etmek için Gazi Mustafa
Kemal çok çalıştı. Halkevleri, köy enstitüleri bunun için açıldı.
Ama zamanla onlar da yozlaştı, yıpratıldı ve kapandı.
Sonrasındaki süreç, 1946 da Demokrat Parti’nin olumlu nutuklarıyla
başladı ama, 14 mayıs1950’ de iktidara gelmeleri ve çok
partili rejime geçilmesiyle de bir ikilem ortaya çıktı. Bir tarafta
bir cumhuriyet ve millet anlayışı, diğer tarafta, “Eski Osmanlı
fena değildi, biz onu niye yıktık, acaba yeni bir moderniteyle yine
bir Osmanlı, bir İslami yönetim olabilir mi?” diye sorgulayan taraf
oluştu. Bu ikilem hala sürüyor. Eğer buna bir ad koymak gerekiyorsa
bunun adı da “karşı devrim” dir.
ÇAĞDAŞ DÜNYANIN TAMAMEN DIŞINDA KALDIK
Karşı devrim başarılı oldu mu peki?
Valla, karşı devrim başarılı olmuş mudur? Olmuştur. Hatta
bugün karşı devrim en başarılı çağındadır. Evet Mustafa Kemal’in
yaptığı bir devrimdir. Bu da karşı devrim. Ne var ki bunu
ülke bazında değerlendirdiğimiz zaman bu böyle. Evrensel
bazda böyle olmadığı da çok açık. Biz bu kadar önemli bir
jeopolitik yapıdayken çok yanlışta kaldık. Dış politikayı, eğitimi,
sağlık ve sosyal güvenlik meselelerini yeniden gözden geçirmek
gerekiyor. Hızla artan bir nüfusumuz var. Bir o kadar genç
işsizlerimiz var. Bunlar çok büyük eksiklikler. Çağdaş dünyanın
tamamen dışında kaldık.
Sürekli bir “ekonomik büyümeden” bahsediliyor oysa…
Her ne kadar başarılı bir büyümemiz var gibi gözükse de
bu büyümeyi ürettiklerimizi pazarlayarak yapamadık biz maalesef.
Biz bugün dış borçlarla büyüyoruz. Bütün bunların yeniden gözden
geçirilmesi ve yeniden ikinci bir devrim değil belki ama evrim
geçirmemiz gerekiyor diyebilirim. Bu evrim gerçekleşmezse çok iyi
bir yere gitmediğimiz aşikar.
“Halimiz hal değil” mi diyorsunuz?
“Halimiz hal değil” mi diyorsunuz?
“Bakın, komşumuz Yugoslavya yediye bölündü. Irak üçe bölündü.
Gürcistan beşe bölündü. Suriye bölünmek üzere. Lübnan zaten
bölünmüştü. Sovyetler’in hali ortada. (Gülüyor) O iyice
karnıbahar gibi yayıldı. Bir tek biz kaldık bölünmeyen. Geçmişte
sağ-sol kavgası vardı. Şimdi de mezhep ve etnik kimlik kavgaları
öne çıkıyor. Bunları halledemezsek halimiz iyi değil. Tabii
eleştirmek kolay. Çözüm önemli. Hepimizin çözüme kafa yorması
gerekiyor. Tek çözüm var, o da demokrasi. Ama demokrasi de öyle
kolay ulaşılacak bir hedef değil.
Ne yapmamız gerekiyor?
Daha modern, daha çağdaş olmamız gerekiyor. Bize mesela
demokrasiyi de yanlış anlattılar. Eşitlik diye anlattılar,
azınlığın haklarının da çoğunluğun karşısında korunduğu bir yönetim
şekli diye anlattılar ama çağdaş demokrasinin öyle olmadığını
gördük. Bunların da yeterli olmadığını deneyimlemiş olduk.
O zaman tam olarak nedir çağdaş demokrasi? Oraya nasıl ulaşacağız?
Patalojisi olmayan insanların, yani sağlıklı insanların,
özgür idareleriyle geleceği tayin edebildikleri rejimin
adıdır demokrasi. Ve bu hedefe şiddet unsuru olmadan ulaşmak
zorundayız. Savaşın galibi yoktur. Mustafa Kemal’in çok
önemli bir sözü vardır bu konuda. Der ki “Vatan müdafası söz konusu
değilse savaş cinayettir!” Çok ciddi bir tanım bu. Bütün insanların
aynı kaynaklardan beslendiği, robot toplumlar demokratik değildir.
Tam tersi, farklı ideolojideki insanların kavgasız, gürültüsüz
birlikte yürüyebildikleri ortamlarda ancak çağdaş demokrasiden
bahsetmek mümkün olur. Bizim işte bu hedefe doğru gitmemiz
gerekiyor.
"ATATÜRK
MİLLİYETÇİLİĞİNİ KESİNLİKLE YANLIŞ
YORUMLUYORUZ"
Bir de biz Atatürk milliyetçiliğini yanlış yorumlamıyor muyuz sizce?
Kesin yanlış yorumluyoruz. Milliyetçilik ırk ayrımcılığı
değildir. Mustafa Kemal’in nutukta da anlattığı gibi, o dönem
manzar-ı umumiye şuydu. Bir tarafta ağalık var, bir tarafta
tarikatlar var, ama bunların demokratik bir ortamda temsil
edileceği bir organizasyon yok. Öyle olunca millet egemenliğinin
devlet yönetiminde toplanması, tüm bu farklı toplulukların da birer
siyasi partiyle temsil edilmesi gerekiyor. Ama zemin o zaman için
tüm bunlara uygun bir zemin değil. Dolayısıyla Mustafa Kemal buna
bir çözüm üretmek için bir çağrıda bulundu ve dedi ki “ Misakı
milli sınırları içinde bulunan bu ülkenin tüm vatandaşları
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarıdır.” Bunun içinde lazı da vardır,
kürdü de vardır, abazası da vardır. Mustafa Kemal’in yaptığı
milliyetçilik tanımı bir etnik kimlik tanımlaması değildir. Burada
çok mükemmel bir folklor var. Türk milleti, kürt milleti diye bir
şey yoktur. Bunlar çok yanlış yorumlar.
"TÜRKİYE DAHA ÖNCE BARIŞMALIYDI"
Peki Türkiye barışacak mı sizce?
Daha evvel barışması lazımdı, onu kaçırdık diye üzülüyorum
ben. Sayın cumhurbaşkanı bu ortamı sağlayarak seçimlere gitmeliydi.
Ben kendisinden bunu beklerdim.
BEN İMANLI BİR
VATANDAŞIM. DEİSTİM.
Sizin kutsallarınız neler? Kimsenin o alana girmesine, dil uzatmasına izin vermem dediğiniz şeyler nelerdir?
Ben imanlı bir vatandaşım. Deistim. Benim kutsallarımın
arasında bunlar var. Ben daha çok etik, estetik, ahlak felsefesi…
Oralarda durmaya çalışıyorum. Onların yozlaştırılması, o
popülasyonun bozulması beni çok üzüyor. Ve ben tam da bu yüzden
kutsal değerleri kamusal yönetimden ayırmak gerek diye düşünüyorum.
Bunun adı da seküler yönetimdir. Laiklik yetmez. Yani devlet
yönetimi, kamu idaresi, dini esaslara dayandırılamaz. Ama şu çok
önemli burada. Kutsal benim kutsalımdır. Ben kendi kutsalıma herkes
uyacak diye bunu kimseye dayatamam. Ha bu toplumun geneline
bakacaksak da Allah, anne, asker tabudur. Bunlara dokunulmaz. Saygı
duymak lazım.